T24 - Orhan Kemal Cengiz, "Dink davasının savcıları ve yargıçları, resmin tamamını görecek kadar done sahibi olmayabilirler ama bu donelerin çoğu Ergenekon savcılarının önünde vardı ve hâlâ duruyor" dedi.
Radikal Gazetesi Köşe Yazarı Orhan Kemal Cengiz, "Hrant Dink Davasındaki Temel Yanlış" başlığıyla yayımlanan (23 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Sahip Santoro’nun Trabzon’da öldürülmesiyle başlayan, Hrant Dink suikastı ve Malatya Zirve Yayınevi katliamıyla devam eden ‘Hıristiyan cinayetleri’ zincirini çözemememizin iki tane ana sebebi var bence.
Birincisi, tüm sistemin bu cinayetlerin içinde olması. Bu cinayetler, ‘lümpen gençlerin kullanılması’ konsepti çerçevesinde Ergenekon’un JİTEM kanadı tarafından işlettirildi. Santoro cinayeti açıldığı gibi kapandı, o nedenle ona ilişkin detaylı bilgimiz yok.
Ama Dink cinayeti ve Malatya katliamının çok uzun hazırlıklardan sonra işlendiğini biliyoruz. JİTEM’cilerin tüm hazırlıklarını polis istihbaratı adım adım izliyordu bence; onlar da kendilerini anti-Hıristiyan histeriye kaptırdıkları için geliyorum diyen saldırıları önlemek için hiçbir adım atmadılar. Malatya katliamı bir dönüm noktası oldu. Ardından polis, Samsun, Diyarbakır, Mersin ve İzmir’de bu defa ‘lümpen gençleri’ hedeflerindeki diğer Hıristiyanlara ulaşamadan durdurdu ve böylece Malatya katliamı Ergenekon’un son kanlı cinayeti olarak tarihe geçti.
‘Ergenekon davasıyla Agos’a tehdit azaldı’
Bu cinayetlerin çözülememesinin ikinci önemli ve ana sebebi biraz daha karmaşık. Aslında yanıt, Rober Koptaş’ın dünkü Radikal’e verdiği mülakattaki bir cümlede gizli. Koptaş, “Ergenekon davasıyla Agos’a tehdit azaldı” diyor. Ne alakası var diyebilirsiniz. Ama bu alaka çok önemli. Ergenekon davası başladıktan sonra, sadece Agos’a değil, tüm gayrimüslimlere yönelik tehdit ve saldırılarda ciddi bir azalma meydana geldi. Ama Ergenekon sanıkları bu tehdit ve saldırılar için yargılanmıyorlar. Onlar Ergenekon’a üye oldukları ve darbe girşimleri nedeniyle yargılanıyorlar. İşte burası işin püf noktası.
Mesela bugün savcının soyut bir şekilde Ergenekon’a bağlayıp bıraktığı Dink cinayetine bakalım. Merhum Hrant Dink uğradığı kalleş suikasttan önce katillerini bizzat işaret etmişti, ama bizim yargı sistemimiz bu kadar yıldır bir arpa boyu yol gidemedi. Hrant Dink, Veli Küçük’ün duruşmasını izlemek için gelmesinden çok tedirgin olmuştu. Ergenekon sanığı avukatın hakkında açtırdığı ‘Türklüğe hakaret’ davasının ne anlama geldiğini, bu davadan mahkûmiyet çıkması için ‘derin devlet’in kara bir duman gibi Yargıtay koridorlarında nasıl sinsice dolaştığını ve kulaklara neler fısıldadığını çok iyi biliyordu rahmetli Dink.
Resmin tamamını görme imkânı hâlâ var
Dink davasının savcıları ve yargıçları, resmin tamamını görecek kadar done sahibi olmayabilirler ama bu donelerin çoğu Ergenekon savcılarının önünde vardı ve hâlâ duruyor. Dink’e dava açtıran avukat, duruşmayı ‘ziyaret eden’ emekli general ve duruşmalar sırasında Dink’i lince uğratan Ergenekon sanıkları, toplantılarını Türk Ortodoks Patrikhanesi’nde yapıyorlar, stratejik kararlarını burada alıyorlardı. Türkiye çapında anti-misyoner kampanya başlatan ve bir anda pıtrak gibi bitiveren ‘Kuvvacı’ derneklerin kurucularının tamamı da bu ‘Patrikhane’de toplanıyordu.
Bizim Ergenekon savcıları ‘Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden kimin burs aldığı’ gibi akıl durdurucu saçmalıklarla uğraşmak yerine, Ergenekon’un ‘anti-Hıristiyan’ kampanyasına derinlemesine bir şekilde bakabilselerdi, emin olun Dink davasında da Malatya katliamı davasında da bugün çok farklı bir yerde duruyor olurduk.
Pazartesi Dink davası görüldü, bugün de Malatya’da Zirve Yayınevi katliamı davası görülüyor. Her iki davada da başladığımız günden bu yana bir tek adım bile ileriye gidemedik. Yanlış soruları sorup yanlış cevapları verdiğimiz için...
Bu cinayetleri Ergenekon işletti deyip bir kenara bırakmak bize hiçbir şey kazandırmıyor. Gerçek katillerle cinayetler arasındaki bağlantıyı kurabilmeliyiz ki bu cinayetlerin gerçekten aydınlandığından söz edebilelim...