Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Söğüt, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın internet sitesinde 'FETÖ'cü olmadığı bilindiği halde iftirayla ihraç edilen kişinin beddua etme hakkı var mıdır? Bedduasıkabul olur mu?” diye sordu. Söğüt, "Bunu öğrenmek istediğinde...Diyanet’in şu yanıtı vermesi doğaldır:
“Üçüncü kişileri de ilgilendiren konularda, tek kişinin beyanına göre cevapverilmemektedir. Siyasi içerikli sorulara da cevap verilmemektedir.” Aslında Diyanet ne “Kabul olur” der ne de “Kabul olmaz” der" ifadesini kullandı. Söğüt, "Onlar iktidara duayla değil, hileyle geldi; kötü kötü bakmak olmuyor, beddua tutmuyor" dedi.
Söğüt'ün "Beddua tutmaz küfür işlemez" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2018) yazısı şöyle:
Bir terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla memuriyetten atılan... Nihayetinde örgütle bir ilişkisi olmadığı ispatlanan... Ama yirmi aydır görevine iade isteği yerine getirilmeyen bir insan... Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesine: “Bir memurun FETÖ’cü olmadığını bile bile, o memura FETÖ’cü diye aleneniftira atıp ihraç ettirerek işinden atılmasını sağlamanın dinimizde yeri ve cezasınedir” diye sorduğunda... “İftirayla memuriyetten atılan kişi, kendisini belgelerle suçsuz olduğunukanıtlamasına rağmen 20 aydır görevine iade etmemek caiz midir” dediğinde... “Göreve iade etmeyen yetkililerin sorumluluğu var mıdır” diye eklediğinde...
Ve nihayetinde;
“Bu durumdaki iftiraya uğrayan kişinin beddua etme hakkı var mıdır? Bedduasıkabul olur mu?”...
Bunu öğrenmek istediğinde...
Diyanet’in şu yanıtı vermesi doğaldır:
“Üçüncü kişileri de ilgilendiren konularda, tek kişinin beyanına göre cevapverilmemektedir. Siyasi içerikli sorulara da cevap verilmemektedir.”
Aslında Diyanet ne “Kabul olur” der ne de “Kabul olmaz” der.
Kapıyı açık bırakır.
Ama sorunun cevabını herkes çok iyi bilir.
Beddua kabul olmaz.
Haksız yere işten atılanların yaşadıklarında ortaya çıkan isyanda kabul olmadı.
Güdümlü mahkemelerde yargılanıp hapislerde tutulanların itirazlarında olmadı.
Üzerlerine atılan lekenin ağırlığıyla intihar edenlerin geride bıraktıkları acıda olmadı.
Okullar imam hatibe dönüştürüldü diye yaşadığı yerde çocuğunu gönderecek normal okul bulamayanların çaresizliğinde olmadı.
Sadece “Savaşa hayır” dedikleri için tutuklanan üniversite öğrencilerine yapılan yargısız infazların öfkesinde olmadı.
Bir televizyon programına bağlanıp “Çocuklar ölmesin” dediği için hapis cezasına çarptırılan ve birkaç gün sonra bebeğiyle hapse girmeye hazırlanan Ayşe Öğretmen’in başına gelen adaletsizlikte olmadı.
Kimi geçim derdinden, kimi politik baskılardan ardı ardına intihar eden, öğretmenlerin, doktorların, esnafın, memurun üzüntüsünde olmadı.
Başlarına ne geldiğini hâlâ anlamayan ama bir terör örgütüne üye oldukları gerekçesiyle aylardır içeride tutulan gencecik erlerin uğradığı haksızlıklarda olmadı.
Biliyoruz.
Çok iyi biliyoruz.
Beddua tutmuyor.
Allah’a inanan ve bu iktidarın adaletine inanmayan yığınlar...
Ne zamandır aralıksız beddua ediyorlar.
Kesmiyor, üstüne bir de küfür ediyorlar.
İkisi de kabul olmuyor.
Arada bir iktidara kötü kötü bakanlar oluyor...
Kötü kötü bakmak da olmuyor.
Derin derin iç çekenler var....
O da bir işe yaramıyor.
Bu iş bedduayla, küfürle, hakaretle, serzenişle hallolmuyor.
Hak yerini bulsun diye...
Sadece ve sadece laiklikte diretmek, seçim sandıklarına sahip çıkmak ve birbirine düşmek yerine, inatla, omuz omuza dayanışmak gerekiyor.
Onlar iktidara duayla değil hileyle geldiler.
O yüzden bedduayla değil...
Karşılarına dikilecek güçlü ve cesur bir kolektif iradeyle gidecekler.