Gündem

"Önce Pentagon, sonra Zarrab; Erdoğan Trump’a nasıl güvensin?"

"Erdoğan belki Trump’a güvenmek istiyor, ama güven ilişkisinin karşılıklı olduğunu da biliyor"

28 Kasım 2017 13:33

Hürriyet'ten Murat Yetkin'in ABD Başkanı Donald Trump'ın, 24 Kasım'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı arayarak YPG'ye yardım kesmesi konusunda yaptığı konuşmadan üç gün sonra Pentagon'dan yapılan "SDG'yle işbirliğini sürdüreceğiz" açıklamasını örnek göstererek Türkiye'nin ABD'ye karşı güven sorunu yaşadığını belirtti. Erdoğan'ın Trump'a güvenmek sitediğini belirten Yetkin, "Peki, Erdoğan Trump’a güvenmek istiyor da neden tam olarak güvenemiyor? Ona engel olan ne?" diye sordu.

Yetkin, Erdoğan'ın Trump'a güvenmeme sebebini açıklayarak "Erdoğan’ın Trump’a güvenmek isteyip de tam güvenemiyor olmasının asıl nedeni Amerikan iç politikası, Trump’ın yönetimi üzerinde hala tam hâkimiyet kuramamış olması" dedi.

Hürriyet'ten Murat Yetkin'in "Önce Pentagon, sonra Zarrab: Erdoğan Trump’a nasıl güvensin?" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2017) yazısı şöyle: 

 

Hayır, bunların hiç biri tek başına güvensizlik nedeni değil, bunlar çok ciddi sorunlar ve az önce bahsettiğimiz gibi hukuki boyutu olan sorunlar; tıpkı Türkiye’de tutuklu bulunan Amerikalı rahip Andrew Brunson ve Amerikan temsilciliklerinin iki Türk çalışanı gibi. Bir konunun iki ülke arasında sorun olması başka, iki lider arasında güvensizlik unsuru olması başka.

Erdoğan’ın Trump’a güvenmek isteyip de tam güvenemiyor olmasının asıl nedeni Amerikan iç politikası, Trump’ın yönetimi üzerinde hala tam hâkimiyet kuramamış olması.

İnanılacak gibi değil. Reza Zarrab’ın sanık olmaktan çıkarılmasını kast etmiyorum, onu zaten bekliyordu hükümet, daha iki gün önce Başbakan Yıldırım söylemişti. Orada asıl endişenin Halkbank Genel Müdürü Hakan Atilla’ya itirafçı olma baskısı olduğu artık daha açık anlaşılıyor.

İnanılır gibi olmayan dün ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından yapılan YPG açıklaması.

Amerikan askeriyesi Beyaz Saray tarafından bir gün önce yapılan açıklamanın üzerine dün, 27 Kasım’da öyle bir açıklama yaptı ki ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a YPG’ye silah yardımını kesme konusunda verdiği sözün geçerliliği tartışılır hale geldi.

Hatırlanacağı üzere, Erdoğan ve Trump’ın 24 kasım’da yaptığı konuşma ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Trump’ın YPG’ye artık silah dağırılmayacağı sözü verdiğini açıklamıştı. Beyaz Saray’dan yapılan açıklama da, örgüt adı vermese de bu bilgiyi dolaylı olarak şöyle teyit ediyordu:

- “Başkan Trump daha önceki politikamızla tutarlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Suriye’de sahadaki ortaklarımıza verilen askeri destek konusunda olması beklenen düzenlemelerle ilgili bilgi verdi.”

Açıklamada IŞİD’e karşı savaşın bitiyor olmasına da atıfta bulunuyordu.

Oysa dün akşam saatlerinde ABD Savunma Bakanlığı, Pentagon’dan yapılan açıklamada aynen şu ifadeler yer alıyordu:

- “İçinde YPG’nin de olduğu Suriye Demokratik Güçleri'yle (SDG) işbirliğini sürdüreceğiz. Daha önce Türkiye'ye söylediğimiz gibi Suriyeli güçlere verdiğimiz silahlar sınırlı, görev özelinde ve askeri hedeflerde başarıya ulaşmak için. Kürt ortaklarımıza sağlanan, karara bağlanmamış askeri destek gözden geçiriliyor. SDG'ye verilen silahların sınırlı olduğunu ilettik."

Gerçi bu açıklamada da silahların “askeri hedeflerde başarıya ulaşmak” amacıyla dağıtıldığı ve “askeri desteğin gözden geçirildiği” söyleniyor ama açıklamanın tonu, Trump’ı adeta zor duruma düşürmek amacıyla, tekzip eder gibi ayarlanmış.

Üstelik aynı sırada Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi peşmergelerine verilen silah ve askeri eğitim programına da son verildiğini düşünecek olursak ABD’nin hem Irak, hem de Suriye’den çekilme hazırlığı içinde olduğu anlaşılıyor.

Ama sanki Trump’ın Erdoğan ile konuşması ardından yapılan açıklamadan YPG’nin ürküp ABD’ Merkezi Komutanlığının (CENTCOM) onlarla işi bitmeden safları terk etmesinden, belki Suriye-Rusya safına geçmesi endişesiyle, adeta Pentagon Başkan’a “Suriye’de patron biziz” der gibi bir açıklama yapıyor.

Oysa Ankara’nın YPG konusunu öne çıkarmasının biri apaçık görünen, diğeriyse yoruma açık iki neden vardı.

Yoruma açık olanı, ABD ile diğer konularda, yani Fethullah Gülen’in iadesi, Reza Zarrab davası, vize sorunu gibi işin içine yargının girdiği konularda kısa zamanda ilerleme sağlanamayacağının belli olması, ama YPG silahları konusunun tamamen idarenin tasarrufuna bağlı bulunmasıydı.

Bu yorumu destekleyici etkenler var. Örneğin IŞİD’in yenilmekte olması. Örneğin, Rusya, Türkiye ve İran arasındaki Soçi Zirvesiyle Suriye’de siyasi sürecin fiilen başlaması, ya da Trump’ın Erdoğan ile görüşmesi öncesi Suriye siyasetini Obama’dan bir enkaz olarak devralarak “bu saçmalığa bir son vermek istediğini” söylemesi gibi.

Gelelim apaçık görünen nedene: Erdoğan bu mesajın bir an önce kamuoyuyla paylaşılmasını istemesinin, bir an önce gerçek olmasını istemesiyle ilgisi vardı.

Bir adım daha ileri gidelim: Erdoğan aslında Trump’ın sözüne güvenmek istiyordu. Örneğin Obama ile durum böyle değildi. Obama başta Erdoğan’a –ilk ziyareti Türkiye’ye yapacak kadar- önem ve itibar göstermiş, ancak Arap Baharı ve özellikle Kobani sonrasında adeta düşman kesilmişti.

Erdoğan da bu yüzden Trump’a yeri geldikçe bu konuda kapı aralamaktan geri durmadı; “Obama dönemi artıkları engel oluyor” türünden demeçler aslında Trump’a verilen gollük paslardı.

Peki, Erdoğan Trump’a güvenmek istiyor da neden tam olarak güvenemiyor? Ona engel olan ne?

Fethullah Gülen hakkında bırakın sınır dışını, idari işlem dahi yapmaması mı? Yoksa artık Reza Zarrab davası olmaktan çıkan, tek tutuklu sanığın Hakan Atilla kaldığı dava mı? Ya da Zafer Çağlayan hakkında, korumaları hakkında alınmış tutuklama kararları mı?

Hayır, bunların hiç biri tek başına güvensizlik nedeni değil, bunlar çok ciddi sorunlar ve az önce bahsettiğimiz gibi hukuki boyutu olan sorunlar; tıpkı Türkiye’de tutuklu bulunan Amerikalı rahip Andrew Brunson ve Amerikan temsilciliklerinin iki Türk çalışanı gibi. Bir konunun iki ülke arasında sorun olması başka, iki lider arasında güvensizlik unsuru olması başka.

Erdoğan’ın Trump’a güvenmek isteyip de tam güvenemiyor olmasının asıl nedeni Amerikan iç politikası, Trump’ın yönetimi üzerinde hala tam hâkimiyet kuramamış olması.

Örneğin Trump, Erdoğan’ın Putin’den S-400 füzeleri almasına karşı çıkıyor ama kendisi satmak istese bile Kongre’nin mevcut insan hakları ve demokrasi eleştirileri altında o onayı vermesi ihtimali çok zayıf.

Trump’ın başkan olduğu sırada yanında olan çalışma arkadaşlarından geriye neredeyse kimse kalmadı. Kimini kendisi kovdu, kimi istifa etmek zorunda kaldı, kimisi hakkında da, örneğin durumu Türkiye’yi de bir şekilde ilgilendiren Michael Flynn gibi hakkında soruşturma yapılıyor.

Düşünün ki görevdeki ilk yılını tamamlayacak olmasına rağmen daha Dışişleri Bakanlığı kadrolarına atamaları tamamlayamamış bir ABD başkanı Trump. Dış politikadaki o boşluğu ise Pentagon ve CIA memnuniyetle dolduruyor. Pentagon’un dünkü YPG açıklaması bunun kanıtı.

Trump şimdi belki de bu tabloyu vergi reformu yasasıyla mali sermayeyi yanına çekerek değiştirmek istiyor; tam reformun Kongre gündemine gelme aşamasında savaşın maliyetini öne sürmesi de bunu gösteriyor. Ama Amerikan derin devleti kolay teslim olacak gibi görünmüyor.

İşin bir boyutu daha var: Erdoğan belki Trump’a güvenmek istiyor, ama güven ilişkisinin karşılıklı olduğunu da biliyor; yani Trump’ın da ona güvenmek isteyip bazı adımlar beklediğinin, bu adımları atarsa Trump’a (tabi Türkiye politikasında) Pentagon’a karşı koz kazandıracağının farkında.

Kördüğüm çözdükçe dolaşıyor.