T24 - Diyarbakır'da polise karşı gelmek, polise taş atmak ve kamu malına zarar vermekten dolayı tutuklanan H.A. on ay kaldığı cezaevinde 11 kilo verdiğini söyledi.
Kamuoyunda ‘polise taş atan çocuklar’ olarak biliniyorlar. Yaşları 13 ile 18 arasında. ‘Polise mukavemet’, ‘kamu malına zarar vermek’ ya da ‘terör örgütü propagandası yapmaktan’ yargılanıyor ve onlarca yıl ceza alıyorlar. Sadece Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde TMK mağduru 82 çocuk yatıyor. Birçoğu daha 18 yaşına bile gelmemiş bu çocuklar, ‘örgüt üyesi’ olarak yargılandıkları bu davalarda yetişkin muamelesi görüyor.
12. Koğuş ‘eskiler’in
Türkiye’nin en kalabalık cezaevlerinden biri olan Diyarbakır Cezaevi’nde çocukların kaldığı üç koğuş var. 7,9 ve 12. koğuşlar. 82 çocuğun bulunduğu cezaevinde 7 ve 9. koğuşlarda çevre il ve ilçelerden getirilen, 12. koğuşta ise ‘eski’ yani hüküm giymiş çocuklar kalıyor.
Yaklaşık 40 metrekare olan 12. koğuştan son çıkan henüz 16 yaşındaki H.A. Kendi ifadesiyle ‘içerde’ tam on ay sekiz gün kalmış. Nisan ayında cezaevinden çıkan H.A’da ‘içeri’ ile ‘dışarı’ arasında gözle görülen en büyük değişiklik tam 11 kilo vermiş olması. O, cezaevinde kalan kötü anılarının yanında yarına umutla bakmasını sağlayacak adalet isteği ile artık tutuksuz yargılanıyor.
Yaşadığım en kötü dönemdi
H.A, Diyarbakırlı bir ailenin altı çocuğundan biri. Lise üçüncü sınıfa giden H.A., okuldan arta kalan zamanlarında bir telefoncuda çalışıyor. Bir gösteri sonrası parkta gözaltına alınan H.A’nın tam on ay sekiz günü cezaevinde geçiyor. Onaylanmış 6 yıl 8 aylık cezası var. ‘Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten’ hakkında 23 yıl hapis istenen 16 yaşındaki H.A., geçen nisan ayında çıktığı mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. İşte rakamların ardından cezaevi günleri...
Sadece taş attığımız için
H.A., “Bu kadar ceza almayı düşünmüyorduk” diye başlıyor söze ve ardından ekliyor: “Diyarbakır Cezaevi’nde kaldığım süre yaşadığım en kötü dönemdi. Orada, insanın yaşayabileceği koşullar yok. Cezaevine girdiğinde cezaevine, çıktığında ise dışarıya uyum sorunu yaşıyorsun. Cezaevi şartları çok ağırdı. Öncelikle ailemden uzaktım.”
“Peki, koşullar nasıldı?” sorusuna ise “Cezaevine girdiğimde 65 kiloydum. Çıktığımda 54 kilo olmuştum. Yemekte en çok patates, haftada üç seferde nohut çıkardı. Yemeklerden çivi çıktığı bile oluyordu. Güzel olduğunu söyleyemeyeceğim” yanıtını veriyor.
Bonyo yapamamanın da büyük bir sorun olduğunu anlatan H.A. “İki bir haftada banyo yapabiliyorduk. Adlî suçlulara daha iyi davranıyorlardı. Onlara günde bir kere sıcak su geliyordu. Bize ise hiç. Kalabalık olduğumuz için banyo sırası 15 günde bir geliyordu” diyor. 30 çocuğun kaldığı koğuşta tek banyo ve tuvalet olduğunu anlatan H.A. hijyenden söz etmenin de mümkün olmadığını belirtiyor. Koğuşun penceresinin hava almalarına yetmeyecek kadar dar olduğunu anlatan H.A., haftada bir halı saha izni, günde birer saat de volta izinlerinin olduğunu söylüyor. H.A., cezaeviyle ilgili tek güzel şeyin ise istedikleri gibi kitap okumak ve sadece TRT kanallarını çeken televizyonu izleyebilmek olduğunu söylüyor. “TRT kanallarını izleyebiliyorduk. İçeriye girdiğimde ailem bana dünya klasikleri getirirdi. Onları okudum. Siyasi çocuklar cezaevinde bir kütüphane oluşturdu. Bütün kitaplar orada kalıyor. Böylece gelenler okuyabiliyor” diyen H.A. gelecekten ümitli olmasına rağmen korktuğunu söylüyor; “Yarın üniversite sınavını kazanırsam gidemeyebilirim. Her an içeri girecekmişim gibi korkuyorum. Dışarı çıkmayı bile istemiyorum...”