18 Eylül 2019 18:08
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP MKYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Çelik, erken seçimin gündemlerinde olmadığını belirtirken, "Seçimler bitti. Türkiye'de siyasetin patronu vatandaştır. Vatandaşımızın beklentisi reformların yapılması, devletin, milletin olağan işlerinin görülmesi, önümüze bakacak şekilde Türkiye'nin gelişmesi için çeşitli politikalara imza atılması. Gündemizide erken seçim yok" ifadelerini kullandı.
Çelik, Yargı Reformu sürecine ilişkin bilgi verirken, "Yargı reformu AB ile ilişkilerimizin güçlenmesi için pek çok maddeyi kapsamaktadır. Grup Başkanımız açıkladı. Yargı Reformu büyük ihtimalle Ekim ayında Meclis gündemine gelecek" açıklamasında bulundu.
Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Son darbe girişimi de bu bilinçle birlikte püskürtüldü. Çok büyük bedeller ödedik. Hak edilmiş bir demokrasiye sahibiz. Her türlü tartışma olabilir ama demokrasimizi terör örgütü unsurlardan, her türlü tehditten korumak gibi bir vazifemiz vardır. Bunun da en iyi yolu demokrasiyi ve hukuk devletini geliştirmektir. Fiziki saldırılara da cevap vermektir. Diyarbakır'daki annelerin çocuklarına kavuşmak için başlattıkları vicdan eylemi var. Kendilerini bir kez daha selamlıyoruz, annelerin ellerinden öpüyoruz.
"Anneler büyük bir vicdani haykırış içerisindeler. Bu annelerimizin haykırışının toplumun geniş kesimlerinde etki etmesi de son derece önemlidir. Türkiye'ye geniş geniş yer veren yabancı basın organlarının annelere bu kadar sessiz kalması dikkat çekici bir meseledir. Burada bir tablo karşısında vicdani bir duruş göstermesi gerekenlerin, hükümeti devleti suçlamaları son derece yanıltıcı olmuştur. Terör örgütünün o bölgenin çocuklarına uyguladıkları bilinen gerçeklerdir. Devlet eldeki imkanlarla bununla mücadele ediyor. Yapılması gereken bu vicdani hassasiyetin yanında olmaktır. Annelerin ortaya koyduğu yaklaşım, bütün dünya üzerinde teröre karşı yükselen en güçlü sestir. Tabi burada bir annenin orada söylediği ilginçtir, "Kendi çocukları için en iyiyi isteyenlerin, bizim çocuklarımıza dağı göstermesi" diyerek kendi çocuğuna sahip çıkmaya çalışıyor. Tabii ki bu savaş, çatışma olacak diyerek ahlak dışı bir davranış sergilenmesi herkesin gözü önünde çıplaklaşmıştır. Diyarbakırdaki asil annelerimize sevgilerimizi, saygılarımızı, selamlarımızı iletiyoruz.
"Bu dönemin bir reform dönemi olarak altının çizileceğini Cumhurbaşkanı'mız söylemişti. Reform dönemi askerlik kanunu ile başladı. Askerlik kanunu Cumhuriyetin kuruluşunda mevzuatı oluşmuştu. Toplumdan, vatandaşlarımızdan, genç kardeşlerimizden gelen istekler doğrultusunda kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. Sosyolojik gerçeklere uygun bir düzenleme yapıldı. Yargı Reformu Stratejisi, AK Parti'nin kesintisiz reform anlayışını ortaya koymaktadır. Bunların hepsi milletimizin ihtiyaçları için, sokaktaki vatandaşımızın yargıyla ilişkisinde adaletin yükselmesi için ortaya konulan yaklaşımlardır. Demokrasi, insan hakları, adalet taleplerini dikkate alan, onların merkezlerinde şekillenen reform anlayışı olacaktır.
"Adalet Bakanlığımız süratle mevzuatla ilgili idari faaliyetle sonuçlanabilecek konuları gündemine aldı. Hak ve özgürlükler, adalet sisteminin daha genişletme konusunda atılacak adımların halledilmesini temin ederek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. İfade özgürlüğü, savunma hakkıyla ilgili son derece şeffaf ve kapsayıcı yaklaşım ortaya koyuyor. Uygulamadaki alternatif çözüm yolları da gündeme gelecektir. Caydırıcılık yani infaz gibi konular ele alınacaktır. Kesintisiz reform anlayışımızın ikinci adımıdır.
"Yargı reformu AB ile ilişkilerimizin güçlenmesi için pek çok maddeyi kapsamaktadır. Grup Başkanımız açıkladı. Yargı Reformu büyük ihtimalle Ekim ayında Meclis gündemine gelecek.
"Üçlü zirveden çok önemli bir ortak bildiri yayınlandı. Özellikle burada iç savaşın çıkmasından sonra terörle mücadele kisvesiyle yeni unsurlar ortaya çıktı. Bunlar YPG-PYD'nin fiili durumdur. Üç liderin de 'ayrılıkçı gündeme' vurgu yapması son derece önemlidir. Soçi muhtırasını rejim defalarca ihlal etti. Bir sürü göç oldu, 600 binin üzerinde insan yerinden edildi. Burada esas mesele insancıl hukuk çerçevesinde insanlar için kötü durumların ortaya çıkmamasıdır. zirve kapsamında BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra gibi örgütlere karşı ortak tutumun altının çizilmesi önemlidir.
"İdlib'le ilgili kararlar Soçi'de alındı fakat rejim defalarca ihlal etti. 600 bin kişinin üzerinde insan yerinden edildi. Yeniden kontrol altına alınması için Türkiye gerek Rusya'yla gerek diğer ülkelerle çalışmayı sürdürüyor.
"İnsanlara ülkenize dönün demek kolay. Avrupa'nın yaptığı gibi insanları ahlak dışı ölüme terketmek gibi ahlak dışı uygulamalar Türkiye'nin benimseyeceği politikalar değildir. Sayın Cumhurbaşkanımız Suriye'de güvenli bölge kurulmasını önermişti. Türkiye'yi de aşan, Avrupa'yı da etkileyen sonuçlar doğurmaya başlayınca sesler yükselmeye başladı. Bir kısım ülkeler çözüm üretirken diğerleri bu insanları Akdeniz'de ölüme terk etti. Avrupa'daki bazı ülkelerin aşırı sağ, göçmen düşmanı tutumlarıyla ikinci parti haline geldi, parlamentolara tekrar girmeye başladılar. Çözümün en iyi adresi güvenli bölgenin kurulması vasıtasıyla Avrupa ve İslam dünyasının elini taşın altına koymasıyla bu insanların kendi topraklarına dönmesidir.
"Burada Türkiye iki şey yapmıştır. Birincisi Cenevre ve Astana sürecinde konuyla ilgili olanların tamamıyla temas halindedir. En önemlisi milli çıkarlarından, güvenliğinden asla taviz vermeyeceğinin altını çizmiştir. Siyasi çözüm ajandasını güçlü tutmuştur. Anayasa Komitesi'nin kurulmasıyla ilgili olarak herhangi bir pürüz kalmamıştır. Bundan sonrası da BM misyonuna uygun olarak konu takip edilecektir.
"Türkiye-ABD ilişkileri hiçbir zaman gündemden düşmüyor. Bir konu kapanıyor, yeni konu açılıyor. Bu konular gündeme getirilirken negatif gündemlere yoğunlaşan bazı odakların olduğunu görüyoruz. Suriye'nin kuzeyi üzerine anlaşamadığımız pek çok konu vardır, buna rağmen bütün bu meseleler kapsamlı bir müzakere süreciyle halledilmeye çalışılıyor. Halledemediğimiz zaman ne oluyor? Cumhurbaşkanı'mız söyledi, güvenli bölgeyle ilgili anlaşılamazsa gerekli adımlar atılacaktır. Türkiye müttefikleriyle beraber bu işleri yapmak istiyor ama bu mümkün olmadığı durumlarda Türkiye egemen bir devlet olarak kendi ve bölge halklarının çıkarı için adım atmak durumundadır.
"Türkiye güvenli olarak önüne bir tablo gelmezse bununla ilgili olarak bir iki hafta içinde adımlarını atacaktır. Türkiye tabii ki müttefikleriyle beraber bu işleri yapmak istiyor. Bu mümkün olmadığı durumlarda egemen ve kudretli bir devlet olarak kendi halkının, bölge halkının çıkarlarını koruyacak kapasiteye sahiptir. Sayın Cumhurbaşkanımızla sayın Trump arasında aradaki ticaret hacmi revize edildi. 100 miyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmak için somut bir yol haritası çıkmış olmuştur. Türkiye NATO içerisinde taahhütlerini en üst düzeyde yerine getiren ülkedir. Türkiye'nin NATO üyeliğini tartışmaya açmak, uluslararası barış konusunda kapsamlı bir tutuma sahip olmamak demektir. Türkiye, her türlü müttefikinin sözüne güvenebileceği, beraber yürüyebileceği bir ülkedir.
"İsrail'de nasıl bir koalisyon çıkacak göreceğiz. Herkesi tedirgin edecek şekilde mevcut Başbakan, Batı Şeria'daki yerleşim bölgelerinin, Ürdün valisinin ilhak edeceğini söyledi. Bu bütün dünyayı ateşe atacak bir adım olacaktı. Ortaya çıkan seçim sonuçları da bu kadar radikal ve oradaki barış imkanlarını berhava edecek adıma İsrail halkının prim vermediğini gösteriyor. Bu siyasetler seçime 3-4 gün kala, seçimin sonucunu garantilemek üzere ortaya konmuş şeylerdir.
"İsrail umarız saldırgan tutumlardan çok daha sorumlu davranışlar sergiler. Çok taraflı siyasi süreç başlatılmasının tam zamanıdır. Bunun yerine işgali, barış görüşmelerinin sabote edilmesini, Filistin halkının haklarını gasp edilmesini bir politika olarak hiç kimse... Suudi Arabistan'ın Aramco tesislerine yapılan saldırı yeni bir krizi tetikledi. Bu tartışmaya ABD'den her tarafa kadar çeşitli odaklar dahil oluyorlar. Biz bu saldırının arkasında kimin olduğunu bilemeyiz. Sonuç olarak bu saldırıyı doğru bulmuyoruz ve kınıyoruz.
"Öncelikle erken seçim diye bir şey yok. Seçimler bitti. Türkiye'de siyasetin patronu vatandaştır. Vatandaşımızın beklentisi reformların yapılması, devletin, milletin olağan işlerinin görülmesi, önümüze bakacak şekilde Türkiye'nin gelişmesi için çeşitli politikalara imza atılması. Gündemizide erken seçim yok. Bunu gündeme en son getirece kişi sayın Kılıçdaroğlu'dur. Hükümet gündemine hakimdir. Etrafımızdaki tablo konusunda, dünyanın gittiği yer konusunda daha hassas olmalıyız. Vatandaşımıza daha kaliteli hizmet götürmek için yeni politikalar üretmeliyiz. Gündemimiz bununla ilgilidir.
"Temel Bey, Esad'la görüşmeyi değil Suriye devletiyle görüşmeyi kastettim diye bir kelime kullandı. Haksızlık etmeyelim. Buradaki tavrımız ilkeseldir. Sanki Suriye devlet aygıtı çok pozitif davranıyor tek mesele Türkiye'nin görüşmemesiymiş gibi bir tablo ortaya konuyor. Bu rejimlerin birtakım reformlar yapmasıyla ilgili olarak sayın Cumhurbaşkanımız büyük gayretler ortaya koydu. Hatta bunlar kısmen de başlamıştı. Ama rejimin kendi halkına karşı silah çekmesi, hava kuvvetlerini kullanması, affedilmez bir suç olan kimyasal silah kullanamsı sanki hiç olmadı da sorun Türkiye'nin görüşmemesi gibi konuluyor. Bütün bu tablonun sorumlusunda bir değişiklik yokken niçin Türkiye Cumhuriyeti'ne tavır değişikliği tavsiye ediyorsunuz. Daha fazla insan zarar görmesin diye istihbarat ve askeri temaslar olabilir. Niye? Sahadaki insanlar temassızlıktan ötürü zarar görmesin diye. Rejime Türk siyaseti içerisinden bir nefes borusu uzatılması doğru değildir. Terör örgütlerinin oradan temizlenmesi, sahadaki fiili oluşumların ortadan kaldırılması, rejimin ihlaller ve katliamdan vazgeçmesi gerekir."
© Tüm hakları saklıdır.