Gündem

Oktay Ekşi Hürriyet başyazarlığından istifa etti

Oktay Ekşi, Hürriyet gazetesi başyazarlığından istifa etmek zorunda kaldı.

30 Ekim 2010 03:00

T24 - Koruma kurullarının lağvedilmesini öngeren yasa tasarısını eleştirirken AKP iktidarını kastederek "Bu zihniyet analarını da satar" ifadesini kullanan Oktay Ekşi, Hürriyet gazetesi başyazarlığından istifa etmek zorunda kaldı. Kendisini ve Hürriyet gazetesini zor durumda bırakan cuma günkü yazısının ardından bugün (30 Ekim Cumartesi) "Ayarı Kaçırmışız" başlıklı bir düzeltme yazısı yayımlayan Ekşi, büyüyen tepkiler üzerine, Türk basınının en uzun süreli başyazarlık sürecini de içeren kariyerini şimdilik noktalamak durumunda kaldı.

Ekşi, pazar günü yayınlanmak üzere, bir veda yazısı hazırladı. "Okurlara Veda" başlığını taşıyan bu yazıda Ekşi "Gerçeği anlatma çabasının yetmediğini" söyledi. "Bazen habbenin hubbe, bazen de kubbenin habbe yapıldığı dönemlerden geçersiniz... Gerçeği olduğu gibi anlatmaya çalışmam yetmedi" ifadesini kullanan Ekşi, 1966'dan beri çalıştığı, 1974'ten beri de başyazarlık yaptığını vurguladığı Hürriyet'e bu satırlarla veda etti.



Ekşi'nin yazısına Başbakan'dan sert yanıt gelince Ekşi özür dileyerek, “Lafın hem ayarını kaçırmışız, hem de seviyesini çok düşürmüşüz” diye çok rahatsız olduk. Önce kimi rencide etmişsek tüm içtenliğimizle özür diliyoruz" açıklamasını yaptı.


AKP'lilerden Hürriyet binası önünde Ekşi'ye protesto

AKP İstanbul İl Başkanlığı üyesi bir grup ve partililer, köşesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar ve parti mensuplarını hedef aldığı gerekçesiyle Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'yi kınadı. Ellerinde dövizlerle Hürriyet gazetesi binası önünde toplanan kalabalık, Ekşi'yi istifaya çağırdı.

Grup adına açıklama yapan AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı Bülent Turan, Ekşi'nin Başbakan Erdoğan, bakanlar ve parti düşüncesine inanan insanları hedef alan bir yazı yazdığını ve burada hakaret ve iftiralarda bulunduğunu savundu.

Ekşi'nin bunu, hem inanç hem de gelenekler açısından kutsal sayılan değerler üzerinden yaptığını ifade eden Turan, ''Bu asla gazetecilik değildir, bu yazarlık değildir, bu muhaliflik değildir, bu insanlık değildir'' dedi.

Bu hakaretin, sadece Başbakan'a ve bakanlara değil, 72 milyon insana yapıldığını dile getiren AK Parti İl Başkan Yardımcısı Bülent Turan, ''Oktay Ekşi'yi ve onun yazısını yayınlayan Hürriyet gazetesini telin ediyoruz, kınıyoruz. Adı anılan medya kuruluşunda daha önce de milletimize küfreden birçok yazı ve yazar görmüştük. Ancak herhalde hiçbiri bu kadar alçalmayı, bu kadar iğrençleşmeyi göze alamamıştı'' diye konuştu.

Açıklamanın ardından Hürriyet gazetesinin bir sayısını yakan gruptakiler, daha sonra dağıldı. Gruptakiler bazı dövizleri gazete binasının girişine atarken, bir kısmını da duvarlara ve ağaçlara astı.

Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı eylem sırasında, Hürriyet gazetesine giden cadde trafiğe kapatıldı.


Oktay Ekşi'nin 'analarını satanlar' gafına Erdoğan'dan sert tepki

Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'nin hidroelektrik santrallerle ilgili yazdığı yazıda kullandığı ifadelere Başbakan Erdoğan sert tepki gösterdi.

Köşk'teki resepsiyonda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, "Oktay Ekşi'nin bugünkü yazısını okudunuz mu?" diye sorduktan sonra "Eğer gazetecilik buysa ben bu zihniyetle mücadele etmem, savaşırım. Gereğini yapacağız zaten, göreceksiniz. Benim ve bakan arkadaşlarımızın yazıda isimlerimizi kullanarak 'Bunlar afedersiniz anasını bile satan zihniyet' ifadesini kullandı." HES'le ilgili yazıların taraflı yazıldığını söyleyen Erdoğan, "Orayı görse böyle yazmazdı. Gördüğüne de inanmıyorum zaten" dedi.


İşte Oktay Ekşi'yi istifaya götüren o yazı:

"Geçenlerde bir tepkimizi dile getirirken Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu'nun 'neyin bakanı?' olduğunu sormuştuk. Meğer bu laf tam yerine oturuyormuş. Onu da Çevre Bakanı'nın, 'cennet' güzelliğindeki İkizdere Vadisi'nde 22 adet hidroelektrik baraj yapılmasını engelleyen SİT kararına gösterdiği tepkiyle anladık.

Konunun bir 'hukuki' tarafı da var ama, ona gelmeden değinelim:

Veysel Eroğlu'nun aslında Çevre Bakanı anlayışıyla değil 'Çevre Düşmanlığı Bakanı' gibi görev yaptığını gösteren son haberi, arkadaşımız Nuray Babacan dün bildirdi:

İkizdere Vadisi'nde Hidroeldektrik Santrallar (HES) kurmak için baraj inşa edilmesine biliyorsunuz önce yöredeki bilinçli insanlar karşı çıktı.

Çünkü her barajın yöredeki tabiatı mahvedeceği aşikârdı. İkizdereliler belki de Veysel Eroğlu'nun sıfatına bakıp kendilerini destekleyeceğini sanmışlardı.

Oysa Eroğlu kendisini hâlâ Devlet Su İşleri Genel Müdürü koltuğunda oturuyor sandığı için tam tersini yaptı:

Tam bir çevre düşmanı gibi HES yapımında ısrar etti. Ama Trabzon'daki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu geçen gün İkizdere Vadisi'ni “sit alanı” ilan edip de baraj yapımını durdurunca aynen Başbakan Tayyip Erdoğan gibi o da küplere bindi.

'HES'lere karşı çıkanlar Avrupa'dan finanse ediliyor' diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız gibi (3 Eylül 2010 gazeteler) o da tuttu, 'ülkesini seven, enerjide dışa bağımlılığın azalmasını isteyen vatansever çevrecilerin de olduğunu' söyleyerek kendisini eleştirenlerin hareketini 'vatan hainliği' ile açıkladı.

Meğer o da yetmemişmiş.

Nuray Babacan'ın haberi işte onu ortaya koyuyor. Çünkü haberde 'İkizdere Vadisi'nin 'SİT alanı' olduğuna karar veren Kurulun elindeki yetkinin oradan alınıp Çevre Bakanlığı'na verilmesini öngören bir yasal değişikliğin Meclis'e sunulduğu bildiriliyor.

Şimdi görürsünüz Türkiye'nin güzelliklerinin ırzına nasıl geçildiğini...

Yukarıda Veysel Eroğlu'nun sıfatı ile yaptığının birbirine zıt olduğundan söz etmiştik.

Bunun 'hukuki' zeminini de söyleyelim:

Biliyorsunuz devletin her kurumunun varlığı, onunla ilgili yasa hükmüne dayanır. Açın Çevre ve Orman Bakanlığı'nın kuruluş yasasını okuyun. Burada Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, 'baraj' yapmasına izin veren tek kelimelik bir hüküm yok.

Tam tersine yasa, Çevre Bakanı'na, bu sıfatıyla ilgili tam 13 adet görev vermiş. Onlardan biri olarak da 'Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemesini ve denetlemesini' emretmiş.

Ama anlaşılan bir kararla Devlet Su İşleri'ni Çevre Bakanı'na bağlamışlar yani 'kümesi tilkiye teslim edip' meseleyi çözmüşler.

Biliyorsunuz 'ileri demokrasi' ve yeni 'hukuk devleti' anlayışıyla yönetiliyoruz ya...

Bu anlayış, Anadolu'daki 2000'den fazla akarsuyu, o yörenin tabiatına ne zarar vereceğini hesaba katmadan tuttu 'Baraj yapıp elektrik üreteceğim, bunu da devlete satacağım' diyen şirketlere 49 yıl için peşkeş çekti.

Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz."


Taşra baskınında skandal

Hürriyet'in internet sitesinde "Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz" cümlesiyle biten yazının taşra baskısında "Bu zihniyet analarını da satar" şeklinde yer aldığı, bu ifadelerin daha sonra şehir baskısından çıkartıldığı öğrenildi.

Bütün bu gelişmeler ve Başbakan'ın sert tepkisi üzerine Oktay Ekşi, bugünkü yazısında özür dilemek zorunda kaldı. 'Ayarı kaçırmışız' diyen Ekşi özür yazısında şunları söyledi:


"Maksadımı aşmışım!"

Okuyucudan tepki gelmese belki unutup gidecektik. Ama “Bu düpedüz hakaret anlamına geliyor” türü uyarılar üzerine dönüp bakınca, itiraf edelim, “Lafın hem ayarını kaçırmışız, hem de seviyesini çok düşürmüşüz” diye çok rahatsız olduk. Önce kimi rencide etmişsek tüm içtenliğimizle özür diliyoruz.

Gelelim şimdi hikâyenin kendisine:

Bize yani Hürriyet’in köşe yazarlarına kendi yazılarını, “eğer ifade düşüklüğü, bilgi yanlışı, eksik anlatım gibi bir kusur varsa düzeltmesi için” bir fırsat verilir yani ya evine gazetenin erken baskıları gönderilir veya yazısı fakslanır.

Bu profesyonel mükemmeliyetçiliğin gereğidir ve yıllardır yapılır.

Biz yazarlar -en azından ben öyleyimdir- geç vakit de olsa, o metni bir kere daha gözden geçiririz. Zaman olur yazıya ilave yaparız. Zaman olur yazının bütününü değiştiririz. Zaman olur içindeki bir ifadeyi yeterince açık yahut çarpıcı bulmaz, onun yerine başka bir cümle yazarız.

Şimdi bu yazıyı yazmamıza sebep olan makalenin başından aynen öyle bir şey geçti.

Geçen gece, yani 27 Ekim günü saat 23.30 sularıydı. “Okuyucunun önüne çıkacak metinde hata olmasın” diye, eve fakslanmış yazıyı gözden geçirdim. Gerçekten metinde ufak tefek hatalar vardı. Onları düzelttim.

Yazı, Rize’nin İkizdere vadisinde 22 adet Hidroelektrik Santral yapılmasını engelleyen Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararına destek veriyor ve “Elektrik üretimi için ülkedeki tüm akarsuların kullanma hakkının 49 yıllığına özel şirketlere verilmesini” bir “peşkeş çekme” olarak nitelendiriyordu.

Konuşmacılar gibi yazarlar da son cümlenin “vurucu” olmasını isterler. Çünkü dinlediğiniz konuşmanın yahut okuduğunuz yazının deyim yerindeyse tadı o son cümlededir.

Ben de, akarsuların kullanma hakkının 49 yıllığına verilmesiyle ilgili hususu, “Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetini görüyoruz” diyerek ifade etmiştim.

Aklıma bir önceki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın meşhur “Babalar gibi satacağız” sözü geldi. Ondan esinlenerek “her şeyi satan zihniyet” ifadesini değiştirip “analarını bile satan” yaptım ve o metni gazeteye faksladım.

Bu değişiklik sadece saat 24’ten sonra basılan gazetelere yani şehir içlerinde dağıtılan Hürriyet’lere girdi.

Ertesi sabah gazetede kendi yaptığım değişikliği görünce “Galiba kantarın topunuzu kaçırmışız” dedim ama iş işten geçmişti.

Gerçekten ifade hem “maksadımı” aşmıştı, hem de bu sütunu izleyenlerin yadırgayacağı kadar ağır kaçmıştı.

Nitekim okuyucu hiçbir faturayı ödetmeden bırakmaz:

Protestolar yağınca, başa döndük ve “vurucu ifade” şehvetine kapılıp birilerini -özellikle siyasi iktidarı- rencide ettiğimizi gördük.

Konuyu bir de gazetede kendi aramızda tarttık. Sonunda “hatayı kabul etmenin de bir görev ve bir borç olduğu” gerçeğini dikkate alıp “üzdüklerimizden özür dilediğimizi” tüm içtenliğimizle duyurmaya karar verdik.