Gündem
BBC Türkçe

'OHAL'de işkence' iddialarına AKP ve muhalefet ne diyor?

15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL döneminde tutuklananlara karşı işkence iddialarında artış yaşanıyor. İktidar bunun Gülen Cemaati'nin bir algı operasyonu olduğunu öne sürüyor. İnsan hakları örgütleri ise işkenceyi engelleme konusunda geriye gidiş

06 Ekim 2016 15:59

"Müvekkillerim içeride baskıyla karşılaştıklarını, gözaltına alındıktan sonra çıplak aramaya maruz kaldıklarını, ciddi sistematik bir darp uygulandığını söylüyorlar. 3 kişinin kalacağı koğuşlarda 13 kişi kaldıklarını ve beton zemin üzerinde yattıklarını anlattılar."

25 Eylül'de gözaltına alınan ve bugün serbest bırakılan Taylan Kulaçoğlu'nun avukatı Fırat Durak, müvekkili ile yapabildiği ilk görüşmeden aldığı notları böyle aktarıyor.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, darbede rol oynadıkları veya "terör örgütü üyesi" oldukları iddiasıyla gözaltına alınan ya da tutuklanan kişiler işkence ile ilgili iddiaları neredeyse her gün dile getiriliyor.

Hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bu iddiaları sert bir dille reddediyor.

Bazı siyasetçiler ise işkence iddialarının, hükümetin darbe girişimini planladığını söylediği Gülen Cemaati'nin siyasi bir propagandası olduğuna inanıyor.

AKP İstanbul Mlletvekili Mehmet Metiner, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden biri ve aynı zamanda bu komisyon içinde bulunan Cezaevleri Alt Komisyonu'nun da başkanı.

Metiner komisyon olarak "Fethullahçı Terör Örgütü" olarak nitelenen yapıya atıfta bulunarak "FETÖ'cü tutuklulukları ziyaret etmeyeceklerini ve işkence iddialarını araştırmayacaklarını" söylüyor.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Metiner, "FETÖ'cü teröristler, işkence ve kötü muamele iddiası üzerinden bir algı operasyonu yürütüyorlar" diyor.

AKP'nin işkenceye tolerans göstermediğini ve göstermeyeceğini ifade eden Metiner, "İşkence gibi bir şey söz konusu değil. Biz FETÖ'cülerin değirmenine su taşıyacak bir yerde asla durmayız. Dolayısıyla bu süreçte soruşturmaları devam ederken cezaevindeki FETÖ'cüleri ziyaret etmek, onlar üzerinden bir siyasal propagandaya zemin hazırlamak gibi bir tuzağa düşmeyiz" diye özetliyor tavrını.

"Ben kendi adıma o alçaklar tarafından bombalanan TBMM'nin bir mensubuyum" diyen Metiner ayrıca, "Ben de o gece otomatik silahımla sokakta olan bir insanım. O ölüm kusan ihanet şebekesine karşı birileri bizden merhamet bekliyorsa hiç kimse kusura bakmasın" diyor.

İnsan hakları örgütleri ise iktidarın, 12 Eylül askeri darbesinin ardından çıkarılan Olağanüstü Hal Kanunu (OHAL) ile askeri darbe girişimine karşı mücadele ettiğini söylediğini hatırlatarak bunu "ironik" olarak niteliyorlar.

Aynı komisyonun üyesi CHP milletvekili Veli Ağbaba ise iktidarın iddiaların mutlaka araştırılması gerektiğini belirtiyor.

Ağbaba, "Darbe girişimi yapanlar bunu mağdur görünmek için söylüyorsa, bu gerçek değilse bunun önüne geçmek için inceleme yapmak lazım. Bu konuda bir mağduriyet yaratılırsa bunun darbe ile mücadele edenlere bir faydası olmaz" diyor ve ekliyor:

"İşkence iddiası olan cezaevlerine gidip bir raporlaştırmak lazım. Varsa var, yoksa yok demek lazım. Kendine güvenen bir iktidarsa, eğer işkencenin her türüne karşıysan, kendine güveneceksin ve bunu göreceksin."

CHP'nin TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ikinci kez işkence iddialarının incelenmesi için komisyon başkanlığına başvuruda bulundu.

Milletvekilleri başvuruda, "İşkence iddialarının böylesine yoğunlaştığı bir dönemde komisyonların çalışmaması kabul edilemez" dedi ve cezaevlerinde inceleme yapılması gerektiğini söyledi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra darbe girişiminde yer aldığı düşünülen kişilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar hızla artarken, Uluslararası Af Örgütü işkence iddialarını ilk gündeme getiren kurumlardan biri oldu.

BBC Türkçe'ye durumu değerlendiren Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, Türkiye'nin 2000-2014 yılları arasında siyasi iradenin de etkisi ve "işkenceye sıfır tolerans" ifadesiyle kötü muamelenin geriletilmesinde önemli bir aşama kaydettiğini söyledikten sonra ekliyor:

"Bu durum, Türkiye'de gördüğümüz durumu daha da trajik hale getiriyor, çünkü bu ilerleme birden geriye doğru gitti."

Gardner, "Geçen yıl boyunca ama özellikle son iki ay içerisinde insan haklarının ilerlemesinde neredeyse 10 yıl geriye gidildi" diyor.

Örgüt, darbe girişiminin ardından yayımladığı raporda, "Uluslararası Af Örgütü, ülkedeki resmi ve gayri resmi merkezlerde gözaltında tutulan kişilerin, tecavüz de dahil olmak üzere işkence ve dayağa maruz bırakıldığını gösteren güvenilir kanıtlar toplamıştır" demişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Af Örgütü'nü, Türkiye'den yetkililerle görüşüp, 15 Temmuz gecesi darbe girişimcileri tarafından bombalanan Meclis'i ve diğer kamu kuruluşlarını, o gün yaralanan kişileri ziyaret etmeleri tavsiyesinde bulunarak, örgütü sert bir dille eleştirdi.

Örgütün işkence ile ile ilgili iddialarının ardından Adalet Bakanlığı da bir açıklama yayınlayarak "Gözaltına alınanlara yönelik işkence iddiaları, kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olup, olağanüstü hal koşullarında dahi yakalama ve gözaltı işlemleri, öncelikle insan haklarına ilişkin ulusal ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde yerine getirilmektedir" dedi.

CHP milletvekili Veli Ağbaba ise sadece 15 Temmuz sonrasında gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler için değil, hali hazırda cezaevlerinde bulunan tutuklu ve mahkumlar için de şartların ağırlaştığını belirtiyor.

Ağbaba, "Merdiven boşluğunda, tuvalet önünde yatanlar gibi iddiaların da ötesinde bir gerçek var. Adli mahkumların kaldığı ceza evinde uyumak nöbetleşe, nefes almak nöbetleşe" diyor.

Türkiye'de cezaevleri kapasitelerinin doluluk sınırına yaklaştığı bu yılın başında yetkililerin açıkladığı rakamlarla ortaya çıkmış ve yeni cezaevlerinin yapılmasıyla ilgili planların olduğunu söylemişti.

Darbe girişimi gecesinin ardından ise 32 bin kişi tutuklanarak, halihazırda dolu olan hapishanelere gönderilmiş oldu.

Hapishanelerde mahkumların fiziksel koşullarındaki kötüleşmenin yanı sıra, sohbet haklarının kısıtlanması, görüş haklarının sadece birinci derece akrabalarla sınırlı hale getirilmesi ve kötü muamele dile getirilen iddialar arasında.

Af Örgütü'nden Gardner, gözaltı süreçlerinde doktorlar yaptıkları görüşmeleri ise şöyle aktarıyor:

"Doktorlar eksiksiz bir sağlık raporu yazmamaları konusunda baskı altında olduklarını, gözaltındakilerle birebir görüşme yapamadıklarını belirtiyorlar."

Türkiye'de işkence ile mücadele için kurulan derneklerden biri olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) genel sekreteri Metin Bakkalcı, "Herhangi bir işkence iddiasında etkin soruşturma yapılmamaktadır" diyerek başlıyor söze.

"1980 askeri darbe döneminde esas olarak askeri dönemi zihniyetini sürdürmek için çıkarılan 1983 yılında olağanüstü hal kanununa dayalı olarak olağanüstü hal ilan edilmiştir" diyen Bakkalcı, 30 günlük gözaltı süresinin ve savcılık emriyle 5 gün avukatla görüş yasağının insan hakları ihlalleri olduğunu söylüyor.

Darbe girişiminin ardından yazılı ve görsel medyaya yansıyan fotoğrafların işkence iddialarına zemin hazırlayan en önemli unsurlar olduğunu söyleyen Bakkalcı, "Bütün görsel yayın organlarında herkes pek çok görüntüyü bol miktarda gördü. Gazetelerde insanların görüntüleri işkence ve kötü muamele konusundaki iddiaların ne denli ciddi olduğunu gösteriyor ve bunların etkin soruşturulması gerekir" diyor.

Bakkalcı darbe girişiminden bir ay önce Haziran 2016'da Birleşmiş Milletler İşkence Önleme Komitesi'nin dönemsel raporunda Türkiye ile ilgili dikkat çektiği konuları da vurguluyor.

Hükümet ve iktidar milletvekilleri Türkiye'de işkence kötü muamele olmadığını savunurken, insan hakları örgütleri ve muhalefet bu iddiaların bağımsız kurullarca ve insan hakları komisyonu tarafından araştırılmasını istiyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir