6 Ocak'ta resmi gazetede yayımlanan üç yeni Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile, 631 akademisyen daha görevden ihraç edildi.
Aynı KHK ile görevine iade edilden 42 akademisyenle beraber, OHAL kapsamında ihraç edilen öğretim görevlisi sayısı 4 bin 439 oldu.
63 farklı üniversiteden akademisyenlerin bulunduğu ihraç listesinde ayrıca üniversitelerin 155 idari personeli de yer alıyor.
Akademisyenlerin ihracı, kısa sürede sosyal medya üzerinden öğrenciler tarafından yapılan paylaşımlarla eleştirildi.
Eleştiriler, "Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkisi olamayacak politik görüşteki akademisyenlerin, özellikte Eğitim-Sen üyesi olanların ya da 'Barış İçin Akademisyenler' inisiyatifindeki akademisyenlerin üniversitelerden ihraç edildiği" yönünde birleşiyor.
'nin sorularını yanıtlayan TBMM Eğitim Komisyonu Başkanvekili Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal ise bu yorumlar için, "Devlette paralel yapılanmayı gerçekleştiren kişiler sadece muhafazakâr çevre içerisinde değil. Sosyal demokrat çevre içerisinde de varlar, milliyetçi çevrelerde de. Böyle bir ortamda, 'Şu sendikada olursa PDY (Paralel Devlet Yapılanması) buraya girmemiştir' şeklinde bir anlayışa katılmıyorum. Çünkü her iktidar döneminde bunlar işlerini yürüttüler, her iktidarla beraber iş tuttular" diyor.
KHK'nın ihraç listesinde, lisans eğitimiyle beraber Ege Üniversitesi'nde 35 yıllık bir geçmişi olan Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilgün Toker de yer alıyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Toker, "Son bir yıldır bu tehdit Demokles'in kılıcı bir kafamızın üstünde sallanıp duruyor. Bir yandan bu belirsizlik ortadan kalktı. Fakat diğer yandan, artık ders anlatamayacak olma fikri benim kabul etmek istemediğim bir şey" diyor.
Haberi ilk aldığı andan itibaren, aklına öğrencilerinin geldiğini söyleyen Toker, "Benim akademik niteliğim o binalarla sınırlı değil. Ders anlatmayı, yazmayı her yerde sürdürürüm. Ancak fiili olarak mevcut öğrencilerime şu anda ne olacağı konusu beni endişelendiriyor" diyor.
Toker, diğer bin 127 akademisyen gibi, 11 Ocak 2015'te "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza atan 'Barış için Akademisyenler' inisiyatifi akademisyenleri arasında yer alıyor.
Türkiye çapında onlarca imzacı akademisyen, bildiri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı, görevden uzaklaştırıldı ya da haklarında idari veya adli soruşturma açıldı.
Toker, darbe girişiminden bu yana çıkan KHK'larla imzacı akademisyenlerin parça parça görevden ihraç edildiğini söyleyerek, sıranın kendilerine gelmesini beklediklerini ifade ediyor:
"Ben bütün akademik kariyerimi şiddete karşı siyaseti savunarak geçirdim. Biz sadece ve sadece şiddet bitsin, barış olsun dedik. Hiç kimse bizi terör örgütü olmakla suçlayarak barış kelimesini kirletemez. Onlar Barış kelimesini terör örgütüne yardım ve yataklık olarak adlandırıyorsa, aslında bence orada bir sorun var. Barışı kirletmek onların suçu, bizim değil."
Özellikle İzmirli öğrenciler, Toker'in ihraç edilmesinin ardından duydukları üzüntüyü ifade eden sosyal medya paylaşımlarında bulundu.
Toker, bu tabloya neden olan motivasyonun sosyal bilimlerde öğrenci-öğretmen ilişkisiyle ilgili olduğunu söylüyor:
Öğrencileri tarafından kendisiyle sosyal medyada yüzlerce destek mesajı paylaşılan bir diğer akademisyen ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesi Tiyatro Bölümü öğretim görevlisi Süreyya Karacabey.
Karacabey, öğrencilerinin destek mesajları için, "Beni çok mutlu ettiler ancak çok şaşırmadım. Her birini çocuğum gibi görüyorum. Herhalde karşılarında terör örgütü üyesi, suçlu bir kadın olmadığının en fazla öğrencilerim farkındadır" diyor.
Karacabey, KHK'da tam olarak ne ile suçlandığının belirsiz olduğunu ama karara şaşırmadığını söylüyor:
"Muhalif gördükleri herkesi bir biçimde elemeye çalıştıkları bir dönemden geçiyoruz. Üniversiteleri biat kültürüyle gelişmiştir bir yere çevirmeye çalışıyorlar. Atılan arkadaşları için bile tepki vermeyen hocalarla, zaten bazı şeyleri başarmış oluyorlar."
Darbe girişiminden bu yana üniversiteler, meslekten ihraçların en fazla gerçekleştiği kamusal alanlardan birisi oldu.
OHAL'in akademideki bilançosu ne?MAZLUMDER eski başkanı ve Kocaeli Barış Platformu sözcüsü Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu da son KHK ile ihraç edildi.
Gergerlioğlu, "Siyasiler etkili kurum ve kişilerin toplumsal konulara müdahil olmasını hazmedemiyorlar. Politik kararları eleştiren bilhassa akademisyenler, entelektüeller, düşünce insanları sayıca az olsalar da etki alanları yüksek Toplumu ilerletecek kesimin muhalif tavrı cezalandırılıyor" diyor.
13 Ekim'de bir Facebook paylaşımından dolayı Kocaeli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekterliği'nin şikayeti üzerine hakkında soruşturma açılan Gergerlioğlu, aynı gün Kocaeli Valiliği tarafından açığa alındı.
Gergerlioğlu, hakkında açılan soruşturmanın bir sonucu olarak ihraç edildiğini düşünüyor:
"Yıllardır barış istiyorum ve barışın imkânlarını savunmaya çalışıyorum. Bu ifadelerimde örgüt propagandası olduğu iddia edildi. Bu görüntü, barış diyenin bu ülkede artık suç işlediği ve cezalandırıldığı anlamına geliyor."
Gergerlioğlu açığa alınmasından bu yana Kocaeli yerel medyası tarafından hedef haline getirildiğini, ailesinin sosyal yaşamının etkilendiğini ve toplumda şeytanlaştırıldığını söyleyerek ekliyor.
İhraçların, üniversite rektörlükleri tarafından YÖK'e gönderilen akademisyen listeleriyle yapıldığı iddiası, akademi çevreleri tarafından ilk günden beri sıkça dile getiriliyor.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Cenk Yiğiter, rektör Erkan İbiş'in bu yıl 17'ncisi düzenlenen AKP Siyaset Akademisi'nde ders verdiğini üniversitenin e-posta grubunda diğer akademisyenlere deklare ettiğini anlatıyor:
Yigiter "Kamuda çalışıp da siyasi partilere üye olabilecek tek meslek grubu üniversite öğretim elemanlarıdır. Fakat dekanlar ve rektörler yönetici olmalarından ötürü tarafsızlık misyonları gereğince siyasi partilerin çalışmalarına katılamazlar. Bu konuyu gündeme getirdiğim için hakkımda soruşturma açıldı." diyor.
Yiğiter, üniversite rektörlüğü tarafından hakkında açılan başka bir soruşturmaya konu olan olayı şöyle ise anlatıyor:
"Üniversitede Aydınlanma diye bir dergi dağıtan öğrencilerin dergiyi dağıtması engellendi. Bununla ilgili üniversitenin mail grubunda bir tartışma yürüdü. Ben de o tartışma esnasında, 2012 yılında Erkan İbiş yönetime başladığı zaman cemaat yurtlarına akreditasyon verildiğini ve o dönemde cemaatin kampüste tanıtım ve kayıt masaları açtıklarını hatırlattım."
Yiğiter, isminin rektörlük tarafından keyfi olarak ihraç listesine eklendiğini ve hakkında 'terörlere ilişkisi olduğuna' dair bir kanıt tespit edilemediğini şu örnekle açıklıyor:
"Ankara'da savcılığın Gezi Soruşturması kapsamında Haziran 2013'ten Aralık'tan 2016'ya kadar hakkımda takip kararı vardı. Sonunda savcılık benimle birlikte 60 kişi hakkında takipsizlik kararı vererek terörle ilişkime dair bir kanıt bulunamadığını açıkladı. Yargı benim 2013'ten 2016'ya kadar hakkımda hiçbir ipucu bulamazken Bakanlar Kurulu beni terörle ilişkilendirerek ihraç etti."
Ankara Üniversitesi rektörü Erkan İbiş'in AKP Siyaset Akademisi'nde ders vermesiyle ilgili olarak, üç ayrı CHP milletvekili meclise soru önergesi verdi.
TBMM Eğitim Komisyonu Başkanvekili Burhanettin Uysal, "15 Temmuz girişimini gerçekleştirenler elbette ki öğretim üyeleri değildi. Ama bir karargâhta bir öğretim üyesi generalleri yönlendirebiliyorsa, demek ki bunların birbirleriyle bağları var" dedi.
Uysal, BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamalarda 'hukuk devleti' vurgusu yapıyor:
"Her ne kadar KHK'larla insanların görevlerine son veriliyorsa da, kişiler atıldığı kuruma dilekçe verdiği an başvurular tekrar değerIendiriliyor ve geri dönenler oluyor. Biz bir hukuk devletiyiz. Dava açabilirler, haklarını savunmaya devam edebilirler. Bir tane masum insanın atılmasına şahıs olarak da parti olarak da müsaade etmeyiz."
"Bu kişiler geleceğimizin şekillenmesinde önemli bireyler. Aileler ve devletimiz bu öğretim üyelerine yıllarca emek verdiler. Tam ürün alacağımız, hizmetlerinden faydalanacağımız sırada görevden uzaklaştırılmış olmaları bizi çok üzüyor. Ancak ülkemizin bekası açısından terör örgütüyle bağlantısı olanların uzaklaştırılması kaçınılmaz bir sonuç."