T24
Odatv, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile muhabir Hülya Kılınç'ın "MİT mensubu ve ailesini deşifre ettikleri" iddiasıyla tutuklanmalarını talep eden savcıların, şubat ayında hazırladıkları bir iddianamede "MİT elemanını kendilerinin ifşa ettiklerini" yazdı.
Odatv internet sitesinde "Odatv'ye 'MİT mensubunu deşifre ettiniz' diyen savcılar 3 hafta önce MİT mensubunu ve ailesini nasıl ifşa etti" başlığıyla yayımlanan haberde, Terkoğlu ve Kılınç'ın tutuklanmasını talep eden savcıların yaklaşık üç hafta önce, 11 Şubat'ta hazırladıkları "7 Şubat MİT Kumpası"na ilişkin iddianamesi büyüteç altına alındı. Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç'ın "MİT Kanunu'na muhalefet"ten tutuklanmasını talep eden savcıların, 11 Şubat'ta hazırladıkları iddianamede "MİT elemanını ifşa ettikleri, söz konusu iddianamedeki ifşanın Türkiye ve Sabah gazetelerinde yayımlandığı" anlatılan Odatv haberi şöyle:
"Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç, sabaha karşı İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimi’nin verdiği kararla tutuklandı. Tutuklanmalarına 'MİT Kanunu’na muhalefet' gerekçe gösterildi. İddia o ki; Libya’da şehit düşen MİT mensubunun cenaze töreniyle ilgili Odatv’de yer alan haberle, MİT mensubunun kimliği deşifre edilmişti. Bu iddia doğru değildi. Keza… Ne haberde şehit olan MİT mensubunun kimliğinin gizlenmesini önemsediler ne de kimliğin haberden 1 hafta önce Meclis kürsüsünden basın toplantısıyla açıklanmasını… Cerrah titizliğiyle yargılama yapması gerekenler kulaklarını tıkamış, cellat hissizliğiyle tutuklama kararını vermişlerdi.
Sonuç itibariyle Odatv, ne görevi başındaki bir istihbaratçının kimliğini açıklamıştı ne de bir operasyonu deşifre etmişti. Herkes bu gerçeği biliyordu.
9 yıl önce de FETÖ kumpasıyla hapsedilen Barış Terkoğlu da bu gerçeği bildiği için mahkeme salonunda 'Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz' dedi.
Peki, Türkiye’de hiç görevi başındaki MİT mensubunun kimliği deşifre edilmiş miydi? Neler yaşanmıştı? Kimler tutuklanmıştı?
7 Şubat 2012’de MİT Başkanı Hakan Fidan’ın FETÖ tarafından ifadeye çağrılmasıyla ortaya çıkan MİT krizinin ardından, KCK operasyonlarıyla gözaltına alınan MİT’çiler vardı.
FETÖ, Emniyet’teki elemanları ve militan savcıları aracılığıyla özenle seçtikleri isimleri gözaltına alıyor, PKK’nın içine sızmış MİT’çilerin ifadelerini topluyordu. 2011’in son günlerinde KCK’nın basın yapılanmasına yönelik operasyon düzenlendi. Operasyonda, baskın listesinde yer almayan bir ofis basıldı ve M.Ö. gözaltına alındı.
M.Ö., uluslararası bir haber ajansının Türkiye yetkilisi ve MİT elemanıydı. PKK’nın üst düzey yöneticisi Murat Karayılan’la yaptığı röportajlar ve bölgede çektiği fotoğraflarla MİT’e bilgi aktarımında bulunuyordu. Bir de kendisi 'ENNA' isim haber ajansı kurmuştu. Bazı işlerini ENNA ismi altında yapıyordu.
FETÖ’nün savcıları ve polisleri M.Ö.’nün ifadesini aldı. Gözaltına alınan diğer MİT mensuplarının ifadeleriyle birleştirdi. Ve bu ifadelerle Hakan Fidan’ı tutuklamaya çalıştı.
Yaşananları aktardıktan sonra…
Türkiye’nin M.Ö. gibi kritik görevdeki bir istihbaratçının adını nasıl öğrendiğini anlatalım…
11 Şubat’ta, yani daha yeni, Cumhuriyet Savcısı Yakup Ali Kahveci ve Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz imzalı bir iddianame hazırlandı.
7 Şubat MİT Kumpası’na ilişkin iddianamede, FETÖ’nün MİT üzerindeki çalışmaları ve M.Ö. isminin nasıl deşifre olduğu anlatılıyordu. M.Ö., iddianamede yer alan ifadesinde adının çarşaf çarşaf gazetelerde basılma sürecini ve deşifre olduktan sonra MİT’in büyük emek harcadığı operasyonunun iptal edildiğini anlattı.
Savcılar o dönem yaşananları MİT mensubu M.Ö.’nün ağzından iddianamede şöyle anlattılar: 'Mustafa Gökkılıç’ın haberi yayımlatamayacağını, yapılanın anayasal suç içerebileceğini düşündüğünden ajans olarak faaliyetlerine devam ettiğini, gerçekten de haberin uzunca bir süre yapılmadığını, 7 Şubat olayı olarak bilinen MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınma teşebbüsünden sonra Mustafa Gökkılıç’ın haberi yapmak istediğini, ifadesini içeren haberin Türkiye Gazetesinde 06.03.2012 de yayınlandığını ifade etmiştir.
Yani 7 Şubat 2012 krizi olunca herkesin haber yapıp tartışmalar devam ederken ifadesinin Türkiye Gazetesi’nde yer aldığını, Türkiye gazetesinin adını vermediğini ancak yapılan faaliyetin, PKK cephesinde doğrudan kendisini deşifre ederek işaret etmekte olduğunu, ardından 11.03.2012 tarihinde Sabah gazetesinde haber yapıldığını, ancak zaten kendilerinin 06.03.2012 tarihinde Türkiye gazetesindeki haberden sonra tüm faaliyetlerini durdurup ajansı kapattıklarını, artık deşifre olmanın vermiş olduğu tedirginlikle gizlenmeye çalıştığını…'
Yani, Türkiye gazetesi, MİT’in yayımlanmasını engellemeye çalıştığı ifadeleri ilk kez yayımlayan gazete oldu. Türkiye gazetesinin haberinden sonra, MİT’in operasyonlarda kullanmak için kurduğu haber ajansı kapatılmak zorunda kaldı. Türkiye gazetesinin hemen ardından da, Sabah Gazetesi de ifadeleri çarşaf çarşaf yayımladı. MİT mensubu M.Ö. bu haberlerin ardından can derdine düşerek gizlenmeye başlandı.
Olayın başka ilginç yanları da vardı. Söz konusu iddianameyi yazan savcılar, Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç hakkında gözaltı kararı veren ve tutuklamaya sevk eden savcılardı!
Daha önce Meclis’te isminin açıklanmasına rağmen şehit olan MİT’çinin adının dahi yer almadığı haber için 2 gazetecinin tutuklanmasını isteyen bu savcılar, Türkiye ve Sabah gazetelerinin yayınları için ne yaptı?
Hemen yanıt verelim: Hiç!
Evet, hiç!
Bitmedi!
Peki, aynı savcılar…
Yani Barış Terkoğlu’nu ve Hülya Kılınç’ı 'şehit MİT mensubunu deşifre etmekle' suçlayanlar…
Daha yeni yazdıkları iddianamede MİT mensubu M.Ö.’nün ismini nasıl açık açık yazabildiler?
Hatta aynı savcılar MİT mensubunun annesinin ismini, babasının ismini ve TC Kimlik numarasını nasıl iddianamelerinde yayımlayabildiler?
Sonuç olarak, dert bir MİT mensubunun kimliğinin deşifre edilmesi değildi…
Hele şehit olan bir MİT mensubunun cenaze töreninin haberi hiç değildi…
O savcıların derdi MİT mensuplarına karşı hassasiyet olsaydı, Sabah ve Türkiye gazetelerinin yetkililerinin en azından iddianamede ifadeleri yer alırdı!
Siz nasıl yaptınız o haberleri, diye bir sorarlardı!
Bu gerçek bile, Odatv’ye yapılan operasyonun hukukla ilgili olmadığının kanıtıydı."
Not: Odatv, iddianamede açık şekilde yazan MİT mensubunun ismini bu haberde kodlamıştır."