Gündem

Öcalan: Amacımız Gülen cemaatiyle ittifak değil, uzlaşma

Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşme PKK'ya yakınlığı ile bilinen bir internet sitesinde yayımlandı.

17 Aralık 2010 02:00

T24 - PKK'nın İmralı'daki tutuklu lideri Abdullah Öcalan, Gülen cemaatine ittifak çağrısında bulunmadıklarını uzlaşma aradıklarını söyledi. Eylemsizlik sürecine ilişkin, önümüzdeki altı ayın çok önemli olduğunu belirten Öcalan, "Olumlu gelişmeler olmazsa Haziran'ı beklemem Mart'ta da aradan çekilirim. Bu süreçte kritik olan AKP'nin tavrıdır" dedi.


Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşme PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı'nın internet sitesinde yayımlandı. Öcalan'ın açıklamalarının bazı bölümleri şöyle:

Cezaevi şartlarından yakınan ve eylemsizlik sürecini kapsayan 2011 seçimlerine kadar  Öcalan, “Önümüzdeki altı ay gerçekten her zamankinden daha önemli. Bu altı ayı nasıl değerlendireceğiz? Çok dikkatli olmamız lazım. Çok büyük bir yük altındayım. Ama götüreceğiz. Bu aralar özellikle 1925 sürecine yoğunlaşıyorum. Çok korkunç gerçekler var, çok zor bir olayla karşı karşıyayız. Çok iyi hatırlıyorum ilkokulda yaşadıklarımı bir ben bilirim o zorlukları, Kuyruklu Kürt diyorlardı. Bu konuda çok mücadele ettim ve bu işe başlarken de başıma nelerin gelebileceğini tahmin edebiliyordum. Ama tüm bu zorluklara rağmen kolay olmadı ama buraya kadar getirdik. Kürt barışı gerçekten çok zor bir iş. Deyim yerindeyse aslanın ağzındaki kuzuyu almaya çalışıyoruz. Herkesin kendi görevine bu sorumlulukla yaklaşması gerekir.” dedi.


"Savunma yazıyorum"


“Son savunmam, beşinci kitap şu ana kadar yaptığım bütün savunmaların bir nevi özeti gibidir. Oldukça pratik öneriler var. Sorunun çözümüne yönelik hemen hemen her yönlü öneriler var. Fakat teorik yönü de oldukça güçlüdür. Kadın sorununa istediğim boyutta değinemedim, çünkü bütün konuları dengeli götürmek zorundaydım. Ama kadın sorununa geçmişte çok değindim, hem teorik değerlendirme hem pratik boyutuyla çok durdum üzerinde.”


"Gülen cemaatiyle ittifak değil uzlaşma arıyoruz"


“Biz sorunun barışçıl demokratik şekilde çözümü için bir çağrıda bulunduk. Amacımız ittifak falan değildi, Kamuoyunda yanlış tartışılıyor, ittifak ayrı, uzlaşma ayrıdır. Biz uzlaşma arıyoruz. İslam'ın temelinde de uzlaşma vardır. Hz. Muhammed'in yaşamına ve yaptıklarına bakıldığında uzlaşmanın önemi görülecektir. Hatta Roma-Bizans döneminde yapılan uzlaşmalar da vardır. Uzlaşmadan kimsenin korkmasına gerek yok. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Ben Mümtazer Türköne'den boşuna bahsetmedim. Türköne; Türklük, milliyetçilik zehriyle zehirletiliyor diyor. Doğru söylüyor. Bu söylenenlere değer veriyorum. Kendileri de iyilik ve barış istiyorlarsa -ki çalışmalarını bu temelde sürdürdüklerini belirtiyorlar- bu çağrımızı olumlu karşılayacaklarına inanıyorum. Ben kendilerinin katkılarını istedim. Toplumsal barışa katkı sunmalarını istedim. Onların da etkilediği geniş kitleler var. Bu çabaların ortaklaşması, barış için yararlı olacaktır. Barış, kutsal bir iştir. İnsanlığa da en büyük hizmettir. İslam'ın özüne de uygundur.”


"Haziran'ı beklemem Mart'ta aradan çekilirim"


Tek taraflı ateşkes sürecinin biteceği 2011 seçimlerine kadar önemli bir süreçten geçileceğini söyleyen Öcalan, "Çok önemli bir altı aya giriyoruz. Herkesin dikkatli olması gerekir. Bu altı ay iyi değerlendirilirse çözüme kapı aralanabilir. Aksi taktirde kimsenin hesaplamayacağı kadar korkunç bir savaş gelişebilir. Doğrudur, nihai kararı Haziran'da vereceğiz ama gelişmelere göre Mart'ta da tavrımı netleştirebilirim. Olumlu gelişmeler olmazsa Haziran'ı beklemem Mart'ta da aradan çekilirim. Bu süreçte kritik olan AKP'nin tavrıdır. AKP'nin hâlâ yeteri kadar anlaşılmadığını görüyorum. Herkesin şunu iyi bilmesi gerekir ki, gelmiş geçmiş bütün iktidarlar içinde en kurnaz iktidar ve en kurnaz lideri ile karşı karşıyayız. Kendi iktidarlarını sürdürmek için yapmayacakları bir şey yok. Çünkü sermayenin gözü karadır. Konya-Kayseri hattı dediğim yeşil sermaye, şimdi büyük İstanbul sermayesi denen, beyaz Türk denen güçlerle uzlaşarak güçlendiler. Onlara ortak oldular hatta onları bile zorlamaya başladılar. Yeşil sermaye, bu iktidarı bırakmamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Büyük bir planla karşı karşıyayız. Muazzam sinsi bir plan. Tabi AKP işi biliniyor Londra tezgahlamıştır. Londra, AKP'ye “sen Kürt sorununu çözümsüz bırak Ortadoğu'da senin önünü açacağız” dedi. Bütün gelişmeler bunu gösteriyor; “sen Kürt sorunun çözümsüz bırak iktidarda kal” denildi. AKP iktidarının kaynağı Kürt sorunun çözümsüzlüğüdür. Bu noktada İngilizlerle anlaşmaya vardılar. İşte 9 yıldır iktidardalar, çözmediler. Bir dokuz yıl daha bu temelde gitmek istiyorlar" dedi.


‘AKP sürecin önündeki en büyük engel"



“Ben bu aralar 1925 yılları üzerinde yoğunlaşıyorum. Bir gerçek çok daha iyi anlaşılıyor, bugünlerle de bağı var. Aynı oyun devam ediyor. Biliniyor, o dönemin mimarı İngiltere'dir. İngiltere o dönem Mustafa Kemal'e “tercihini yap; ya cumhuriyet'ten ya da Musul-Kerkük'ten vazgeçeceksin, ikisinden birini seçeceksin” dediler. Yani İngiltere Musul-Kerkük karşılığında cumhuriyeti sınırlama ve Kürtlerin imhasına onay vermiştir. Mustafa Kemal sınırlandırılmış cumhuriyeti seçti fakat daha sonraları Musul-Kerkük için “içimde kalan bir yaradır” demiştir. Yani İngiltere baskısı altında buna mecbur bırakılmıştır. İngiltere o dönem Kürt sorunun çözümsüzlüğü politikasını dayatmıştır. Bugün de aynı oyun devam ediyor. Bugün de İngiltere AKP'ye Kürt sorunun çözümsüzlüğü karşılığında iktidarını destekleyeceğim yani “Kürt sorununu çözme iktidarda kal” diyor. Kürt sorunun çözümsüzlüğünün kaynağında bu var. Mahmut Övür yazmıştı; AKP 2002'de iktidara ilk geldiği dönemde o zaman genelkurmay başkanı Özkök, elinde bir dosyayla MGK'ya geliyor, bu sorunu çözmeliyiz diyor ancak AKP, “biz buna henüz hazır değiliz” diyor. Her şey bu kadar açık. Tabi, devletin bir çok kurumu var, daha da önemlisi Hükümet var. Hükümet yapması gerekenleri yapmayınca süreç tıkanıyor. AKP, şunu bunu yaptım, “açılım” yaptım diyor, doğru söylemiyor, halkı aldatıyor. AKP, TRT-6'i açmayı bile tamamen kendine mal ediyor, habire “açılım yaptık TRT-6'i açtık” diyor! Dolayısıyla AKP sürecin önündeki en büyük engeldir.”


"Özal ağzında köpüklerle öldü"


“Doğrusu tehlike büyüktür. Barışa yakınız diyemiyorum. Yüzde seksen-doksan barış olacak diyemiyorum, çok kötü de demiyorum, yarı yarıya bir durum, yani ortadayız. Önümüzdeki altı ay için şöyle diyorum: “Demokratik çözüm için son şans”. Aksi taktirde çatışmalar başlar, korkunç bir savaş gelişebilir. Ünlü bir tarihçinin böyle dönemler için yaptığı çok iyi bir tespiti vardı; “böyle dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yok” diyor. Çözüm gelişmezse bizi böyle bir dönem bekliyor. Kimin öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı bile ağzından köpüklerle öldü. Koskoca cumhurbaşkanıydı ama yanında kimse yoktu, korunamadı. Özal'ın ölümü böyle olmuştu. İlginçtir '93'lerde Özal bana diyalog için arabulucu gönderdiğinde şaşırmıştım. O zaman Özal için “bu adam ya çok saf ya da bizi oyuna getirmek isteyen çok kurnaz biri” diye düşünmüştüm. Ama eşinin ve oğlunun açıklamalarından sonra ortaya çıktı ki Özal çok saf biriymiş. Aynı şekilde Eşref Bitlis paşa ortadan kaldırıldı. Zannedersem bugün herkes cinayet olduğunu söylüyor. Aslında yaptığı çok önemli bir şey de yoktu. Sanırım o dönemde Özal'a bir mektup göndermiş, son kez özel yetki istemiş, “kansız-silahsız bir dönemi başlatalım, bu işi çözelim” demiş. Bu bilinen köy yakmalar, fail-i meçhuller, jitemvari cinayetler başlamadan önce bu tehlikeyi görerek önceden mektup yazıp yetki istemiş. Bunlar Özal'la birlikte bir ekipti. Ama o da cinayete kurban gitti. Ona yardımcı olan ekip de daha sonra tasfiye edildi. Bu çetevari eğilim devam ediyor, sanıldığından da daha güçlüdürler.”


‘AKP'ye verilen oy savaşa verilen oydur"

“Ergenekon tutuklamaları kimseyi yanıltmasın. Bu, buzdağının görünen yüzüdür, gölgedir, asıl gövdesi dışarıdadır. İçerideki gazeteciler de bas bas bağırıyor, “biz içerideyiz asıl sorumlular nerede?” diyorlar. Şimdi asıl önemli şeyi söylüyorum; AKP, iktidarını sürdürmek için bu çeteci eğilimle, asıl sorumlularla uzlaştı, o yüzden sorunu çözmüyor. Bunun iyi anlaşılması gerekiyor. Tabi böyle dönemlerde başka tehlikeler de olur, provokasyonlar da olur. Osmanlı'nın 1. Dünya savaşına girmesi böyle dönemlere tipik bir örnektir. Aslında Osmanlı devleti savaşa girmek istemiyordu ama o zaman Enver Paşa, etrafına birkaç kişi alarak öyle bir oyun oynadı ki, Osmanlı birden kendisini savaşın içinde buldu. Çözümsüzlük uzarsa Türkiye'yi de böyle büyük tehlikeler bekliyor, onun için bu örneği veriyorum. Belirsizlik süreçleri tehlikelidir, uzaması her türlü ihtimale açıktır. AKP, KCK operasyonunu yaparak “Diyarbakır'ı etkisizleştirdim” dedi. “Bir iki böyle operasyon daha yaparım her tarafı etkisizleştiririm, iktidarımı sağlama alırım, iktidarımı devam ettiririm, bir 9 yılı daha kurtarırım” diyor. AKP'nin tek derdi var, iktidarını sürdürmektir, oy'dur. Ama bana göre öyle Diyarbıkır'ın etkisizleştiği doğru değil, Diyarbakır etkisizleşmedi, ben Diyarbakır'ı biliyorum. 30-40 yıl önce biz bu işleri Peyas-Kayapınar'da başlattık, Diyarbakır etkisizleştirilemez. Diyarbakır'da İl Konseyleri, Kent Konseyleri çalışmaları yoğunlaştırılmalıdır. Kesin bir rakam söylemek istemiyorum ama İl Konseyleri 500-600 olabilir, Kent Konseyleri 200-300 olabilir. İhtiyaca göre değerlendirilir, karar verilir. İlçe ilçe, köy köy, mahalle mahalle çalışılmalıdır. Kent Konseyleri barışı zorlamalıdır. Barış çalışmaları önemlidir, ekmek su kadar önemli bir ihtiyaçtır. AKP'ye verilen her oy savaşa verilen oy demektir, çözümsüzlüğe verilen oy demektir. AKP'nin gerçek yüzünü halka iyi anlatmak gerekiyor. AKP çözümün değil, sorunun kaynağıdır. BDP oylarını yükseltmelidir. BDP, Türkiye genelinde MHP hatta CHP düzeyinde oy alırsa devletin barışa gelmesi daha kolay olur, devlet barışa zorlanmış olur.”


"Diyarbakır'ı uzun süre bekletemem"

“AKP'nin Kürtleri bölme oyunları görülmeli ve farkında olunmalıdır. 2002'lerden bahsetmiştim. Bir de 2005-2006'larda yaşanan süreç vardı, o zaman herşey benim bilgim dışında gelişti. Sonradan bana gelindi. Bu da AKP'nin farklı bir oyunuydu. Bütün bunları yaşadık, geride bıraktık. İşte şimdi 2010 bitiyor. Kimsenin hata yapmaması gerekir. Herkesin rolünü iyi oynaması gerekir. Evet 2010 bitiyor ama hala ciddi belirsizlikler var. Erdoğan çok ilginç, emin olamıyorum. Bazen acaba Çiller gibi mi oluyor, bazen de Özal'a mı benziyor? Karar veremiyorum. Diyalog geliştiriyor ama yaptıklarıyla da tasfiyeden de vazgeçmediği anlaşılıyor. Fakat şimdi iş netleşmeye doğru gidiyor, bu şekilde uzun süre götüremez, biz de bu oyuna gelmeyiz. Ben gerillayı bu şekilde uzun süre bekletemem. Diyarbakır'ı da böyle tutamam. Ben burada bu zor koşullar yanında bu zorluklarla mücadele ediyorum, devleti ve hükümeti diyaloga, demokratik ve barışçıl bir çözüm için zorlamaya çalışıyorum. Ağır mahkumiyet koşullarımın farkındayım. Bu koşullarda bu süreci yürütmenin çok sağlıklı olmayacağını da biliyorum. Ama bir nevi mecbur kaldım.”


"Kadınlar kendilerini güçlendirmeli"

“Kadınlara söylüyorum, kendi merkezleri var, kendilerini güçlendirmelidirler. Kadınlar, tanrıçalar döneminde yaşamın merkeziydi, şu anda ise bataklığın merkezi halindeler. Bu nedenle kadın mücadelesi önemlidir, kadın yaşamın, demokratik çözümün merkezi, birleştiren gücü olmalıdır. Ancak böylesi bir mücadele ile önemli bir kadın olunur. Ben reel politiği yeni yapmıyorum, eskiden beri yapıyorum, bütün mücadelem böyle geçti, reel politiği iyi okumakla geçti. Reel politiği her zaman iyi okudum. Hatırlıyorum ben daha köydeyken bazı şeyleri anlatmak istediğimde köylüler bana; “ya, bunları bize anlatma biz bunları anlamayız, ha bize konuşuyorsun ha tahtaya konuşuyorsun, biz tahtalaşmışız” der ve çekip giderlerdi. Önderlik, öngörü sanatıdır. Önemli olan olayları önceden kestirebilmektir. Medreseler, Kürt kültürünün ve yurtseverliğin önemli bir parçasıdır. Burada önemli olan bu kültürü günümüzün güncel değerleriyle buluşturmaktır. Kürt kültürü, Kürt dili, Kürt müziği, Kürt sanatı bir bütündür. Ben de Kürtçe konusunda ileriki dönemlerde çalışma yürüteceğim."