İnternette düzenli olarak yapılan her tür ses ve görüntü yayını için RTÜK’ün denetimine tabi tutulmasını öngören yeni torba yasa tasarısını değerlendiren Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, “Yerli ve milli” diye kodlanan aslında toplumun sadece iktidardan yana olanını milletten sayıp gerisini millet dışı ilan eden bölücü ve millet kavramını tahrip edici anlayışın son hamlesi interneti fetvacı RTÜK’e bağlamak" ifadesini kullandı. Mumcu, "Böylece sadece siyasi konularda değil, popüler kültürde de iktidarın çizdiği sınırlarda kalınması amaçlanıyor. O sınırlar ise hepimizi, bir gün AKP’ye üye olmamanın bile suç sayılacağı bir geleceğe taşıyor" yorumunda bulundu.
Mumcu'nun "RTÜK meselesi" başlığıyla yayımlanan (7 Şubat 2018) yazısı şöyle:
Türkiye, internetin başıboş, kanuni denetimden uzak olduğu bir ülke değil. Aksine, yeri geldiğinde YouTube sitesinin bile yasaklanabildiği, halihazırda Vikipedi’ye dahi ulaşılamayan, internetin bir hayli kısıtlandığı bir ülke.
Bir sosyal medya paylaşımı sebebiyle yargılanma ve tutuklanma sıradan haberler arasında.
Medya teksesli bir korodan hallice. Cumhuriyet de dahil bir iki gazete ve bir iki televizyon kanalı haricinde iktidar baskısına direnebilen yok. Bu mecraların da satışı ve etkisi sınırlı.
Ancak baskıcı yönetimlerin hiç şaşmayan bir kuralı var. Baskıyı sürekli artırmak. Hele yasaklara, kısıtlamalara karşı çıkabilenlerin cesareti bu kadar kırılmışken.
RTÜK’ün görev alanının radyo ve televizyonlardan sonra internete de genişletilmesini öngören kanun tasarısı, son derece sınırlı özgürlük alanının artık neredeyse tamamen ortadan kaldırılacağını gösteriyor.
Hem de RTÜK’ün kendini bir fetva makamı olarak değerlendirip verdiği idari kararları dinsel gerekçelere dayadığı, “Allah baba” dendi diye kanallara milyon liralık ceza yağdırdığı bir dönemde.
Artık kanunların insan hak ve özgürlüklerini alabildiğince kısıtlayacak şekilde yorumlanıp uygulandığı bir yargı bile kesmiyor anlaşılan. Bir şekilde bu halde bile suç sayılmayacak fiillerin, idari kararlar yoluyla cezalandırılması gündemde.
Bundan internet üzerinden yayın yapan az sayıda bağımsız haber kanalı ya da gazetecilerin bireysel yayınları etkilenecek. Artık bir lisansa tabi olacaklar. Hem yüksek ücretler talep edilecek hem de MİT ve Emniyet soruşturması gerekecek. Bu yayınların fiilen sonunun geldiği söylenebilir.
İş burada da kalmıyor elbette. Televizyon dizileri bir süredir kendilerine dijital ortamda yeni bir alan yaratmak peşinde. Bir hikâye anlatmaya yetecek makul sürelerde çekilebilmeleri ve RTÜK baskısının olmaması dijital yayıncılığı cazip kılıyor. Neticede dizi sektörü sadece TV kanallarına mahkûm kalırsa, her hafta 160-180 dakika dizi çekmek zorunda kalırsın. Karakterler öpüşür ceza yersin, evlenmezler ceza yersin, içki içerler ceza yersin. Siyasi göndermelerden bahsetmeyelim bile.
Yeni gelişmekte olan bu sektör de RTÜK’ün budayıcı ve dinci anlayışından nasibini alacağa benziyor.
Yabancı dizi ve filmlerin takip edildiği Netflix gibi mecralar da aynı durumla karşı karşıya. Bakalım Türkiye pazarına yeni giren bu şirketler yayımladıkları dizi ve filmleri RTÜK standartlarına göre kesip biçecekler mi?
“Yerli ve milli” diye kodlanan aslında toplumun sadece iktidardan yana olanını milletten sayıp gerisini millet dışı ilan eden bölücü ve millet kavramını tahrip edici anlayışın son hamlesi interneti fetvacı RTÜK’e bağlamak. Böylece sadece siyasi konularda değil, popüler kültürde de iktidarın çizdiği sınırlarda kalınması amaçlanıyor. O sınırlar ise hepimizi, bir gün AKP’ye üye olmamanın bile suç sayılacağı bir geleceğe taşıyor.