Söyleşi

'O şey MHP'ye uymaz!'

MHP İstanbul İl Başkanlığı'ndan istifa eden Abdurrahman Başkan yanıtlıyor: Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki çizgi nerede çekiliyor? Ülkücü hareket yeniden sokağa çıkar mı? "Ülkücü LGBT"ler hakkında ne düşünülüyor?

02 Haziran 2014 03:14

"Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız..."

MHP'nin ve başbuğu Alpaslan Türkeş'in, CHP çizgisindeki milliyetçiliğe mesafe koyan bu formülü, çok partili hayattan itibaren giderek tayin edici bir siyasi rekabet konusu haline gelen İslamcılık faslında da sıkı bir "Müslüman kimlik" vurgusu olarak düşünülmüştü. Milliyetçi Hareket'e yöneltilen "ırkçılık" suçlamasını da söylemde bir ölçüde göğüsleyen formül, 12 Eylül darbesinin ardından büyük bir destek gören ve adeta resmiyet kazanan Türk-İslam sentezinin de en kısa tercümesi sayılır. Tanrı Dağları'nın binlerce metrelik heybetiyle birkaç yüz metrelik bir tepe olan Hira'yı karşılaştırarak Başbuğ'un "Müslümanlık" ayarını yetersiz bulanlar da oldu ki, söylem bir yana, siyasette hangi fikri hangi çizginin temsil ettiğini her seçimde değişen oranlarda izliyoruz.

"Tanrı Dağı kadar Türk..."
MHP'nin icraatı, en çok söylemin bu boyutunda dile geldi. Evet, MHP iktidarda olmayarak da icraatı olabilen bir partiydi. Devlet Bahçeli'nin "ülkücüleri sokaktan uzak tutma" vurgusunun şifresi, 1970'lerin “Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız” ve benzeri sloganları eşliğindeki Milliyetçi Hareket'in icraatında çözülür.

Peki, 1980'e kadar "komünizm", sonrasında "Kürtçülük tehdidi"ne karşı reakte olan Milliyetçi Hareket, çözüm süreci başarıya ulaşırsa ne yapacak? Ülkücü hareket yeniden sokağa çıkar mı? MHP, Gülen cemaatine karşı nerede duruyor? Twitter'da hesap açan "Ülkücü LGBT"ler hakkında ne düşünülüyor? Büyük şehirlerde seçim kaybetmenin muhasebesi nasıl yapılıyor?

Evet, 30 Mart yerel seçimlerine “Artık yeter” diyerek giren MHP, bazı kazanımlar elde etse de, üç büyük kentte yine başarılı olamadı. Abdurrahman Başkan bu sonuç üzerine sorumluluk alarak MHP İstanbul İl Başkanlığı'ndan istifa etti. İstanbul İl Başkanlığı’na Mehmet Bülent Karataş atanırken Başkan, merkezi Koza Plaza’da olan şirketlerinin başına geçti.

Seçim sonuçları ve dünden bugüne MHP'yi konuşmak üzere Başkan’ı ziyaret ettik. Eski MHP Merkez Yürütme Kurulu üyesi olan Başkan “İstanbul’dan 40 yıldır oy alamadıklarını” belirtiyor ve partisinin "yeni bir sosyolojik analiz" yapması gerektiğinin altını çiziyor.

Yeni sosyolojik analiz arayışında Kürtler, anadilde eğitim, ülkücüler, LGBTİ bireyleri nerede duruyor, geçmişin muhasebesi nasıl yapılıyor? Abdurrahman Başkan’ın yanıtları aşağıda:

 

‘CHP ve AKP taraftarları adayımızı engellemeye çalıştı’

 

- İstifa etmenize sebep olan MHP’nin İstanbul’daki seçim başarısızlığına sizce neler sebep oldu?

Şu anki kamuoyunun AKP ve CHP arasındaki ikili yarış algısı maalesef İstanbul’da iki kutuplu bir seçime yol açtı. Onlar dışındaki partilerin varlık gösterememesine neden oldu. Medya da zamanını ağırlıklı olarak bu iki partiye verince, insanlar, oylarını başka partiye verirse boşa gidecekmiş gibi bir algıya kapılarak bu iki partiden birine verdiler.

- “Tatava yapma bas geç” mantığının bazı illerde CHP yerine MHP’yi öne geçirdiği de savunuldu. İstanbul’da bu neden olmadı?

AKP’ye oy vermeseydiniz “ikinci partiniz ne olur” diye sorulunca AKP’liler de, CHP’liler de MHP diyor. Ama İstanbul’da iki tane çok bilinen belediye başkanı adayı vardı, biri 5 yılı ilçe olmak üzere 15 yıldır belediye başkanlığı yapıyor, diğeri de 10 yıldır Şişli Belediye Başkanlığı. Bu noktada kamuoyu algısı yaratmada da etkili olan medya oldu. Sosyal medyada iyiydik ama ulusal medyada özellikle bizim adayımıza doğru dürüst yer vermediler. Hatta CHP, AKP taraftarları bizim adayımızın engellenmesi yolunda şeyler de yaptı. Rasim Acar’ın televizyon programlarına çıkarılmaması konusunda medyanın çoğunda konsensüs vardı.

-  Adayınız nasıl engellenmeye çalışıldı sizce?

Medyanın yoğun ilgisi vardı her iki adaya da. Basındaki arkadaşlarının da kendilerini desteklemiş olma ihtimalleri yüksek. Tabii ekonomik güç de vardı, kanallara reklam vermek gibi. AKP’nin binde biri, CHP’nin de belki binde ikisi, üçü kadar bir bütçeyle yarıştık.

 

‘Birçok adaylık teklifimiz kabul edilmedi’

 

- Medyanın ilgi gösterdiğini söylediğiniz Sarıgül’ün de Başbakan Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarına göre bazı noktalarda engellendiği düşünülürse siz yanlış aday göstermiş olabilir misiniz?

Bir Mustafa Sarıgül kadar medyatikliği var mıydı Rasim Acar’ın? Yoktu tabii. Ama Türkiye uzun zamandır bu iki adaya kilitlendiği için MHP’de çok popüler olanların MHP’den aday olma talepleri olmadı. Bizim götürdüğümüz de birçok teklif vardı ama maalesef olmadı.

- Kimin aday olmasını arzu ediyordunuz da olmadı?

Birkaç tane önemli adayımız vardı ama isim söylemeyelim. MHP içinden değil ama sonuçta milliyetçi muhafazakâr kesimden adaylarımız vardı. Ben çok çaba sarf ettim adaylıklarıyla ilgili. Fakat olmayınca daha teknokrat bir aday göstermekten başka şansımız kalmadı. Ve belediye meclislerinde yüzde sekiz aldığımız halde büyük şehirde yüzde dört aldık. Bana göre yüzde dördün yarısı CHP’ye, yarısı da AKP’ye gitti.

- HDP’nin adayı sizden daha yüksek oy aldı. Seçim stratejinizde de eksikleriniz olabilir mi?

Üçüncü sıradaki o arkadaş çok ciddi anlamda yer buldu televizyonlarda. Hem teatral, hem de sinema deneyimlerinden kaynaklanan popülerliği vardı. Medyadaki bakış açısı da daha çok sol eğilimli insanlara yakındı. İktidar medyası da kendi adaylarına ilgi gösterdi. Tabii bazı ilçe adaylarımızın yakınları arasında “İlçede bize verin, ilde kime verirseniz verin” diyenlerde olmuş olabilir.

 

‘MHP’nin cemaate dair kararlaştırılmış bir tavrı yoktu’

 

- Tanıl Bora'nın dikkat çektiği bir nokta; Erzurum ve Adana’daki MHP adaylarının Gülen cemaatine Türkçe Olimpiyatı sözü vermesi gibi yakın duruşlar oylarınızı sizce nasıl etkiledi?

Öyle bir şey duymadım. Bu konuyla ilgili MHP’nin kararlaştırılmış bir tavrı yoktu. Biz ne cemaati yerdik, ne göklere çıkardık. Genel Başkan’ımızın tavrı da burada nötrdür. Ama MHP bugün değil, MHP yıllardır böyle duruyor.

- Daha önce “okyanus ötesi” tabirini kullanan Devlet Bahçeli bu veya benzeri bir tabir kullanmadı.

O tabiri neden söylediğini bilmiyorum, başka şeyler için de söylenmiş olabilir.

 

‘İstanbul’dan 40 yıldır oy alamıyoruz’

 

- İstifanıza rağmen hâlâ dengeleri koruyarak mı cevap veriyorsunuz?

İstifam ilkesel, partime karşı bir duruş değil ki, kendi sorumluluğunuzu başkalarının üstüne atarsanız zaten siz düzgün bir siyasetçi değilsiniz. Eksik pek bir şey yapmamamıza rağmen sorumluluğu üzerime aldım. Bu mekanizmanın saygınlığının yeniden hatırlanması, yeni politikacıların yetişmesine yol açılması ve partimizin stratejik olarak İstanbul’da yeni bir yapılanmaya gitmesi için istifa ettim. Herkes kendi sorumluluğunu rakamlarla düzeltmeye çalışmamalı. Biz 40 yıldır oy alamıyoruz İstanbul’dan. Yeni bir sosyolojik bakış, yeni bir vizyon oluşturulması için teşkilatlarımızın topyekûn yeniden yapılandırılması gerekiyor.

- 40 yıldır oy alamadığını söylediğiniz MHP İstanbul’da nasıl oy alacak?

MHP Genel Merkezi’miz kurumsal olarak sosyolojik bir analiz yapıp özellikle İstanbul, Ankara, İzmir’e dair bir strateji oluşturmalı. Bunu Sayın Genel Başkan’ımıza söyledim, bu 3 şehirden en az birinde iddialı duruma gelmezsek iktidar olma imkânımız yok. Sadece il yönetimi ya da il başkanı değiştirmekle yapılacak bir şey değil bu. Mesela biz sivil organizasyonlarımız sonucunda Orman Mühendisleri Odası’nın seçiminde bireysel olarak aktif olduk, özellikle sivil örgütlenmelerde MHP’nin etkisini arttırmaya başladık. Önümüzdeki dönemlerde, bu sivil toplum örgütlerinde de mutlaka etkili olmak lazım. İktidara gitmek için gerekliliklerden biri bu.

 

‘İnsanlar farkında olmayabilir ama…’

 

- AKP’nin de aktörü olduğu AB, Ermeni meselesi, barış süreci, Kıbrıs gibi konularda bir gelişme olduğunda Ortadoğu gazetesinin en sık kullandığı kelime ihanet. AKP’yi 12 yıldır iktidar olarak sandıktan çıkaran halk sizce Türkiye’ye ihanet mi ediyor?

AKP, dış ilişkilerde almaktan çok veren bir parti. Ruhban okulu açmayla ilgili bir hazırlık yapıyor ama Selanik’te, Atina’da cami açılması için o kadar uğraşmıyor. Maalesef Türkiye çok kolay taviz verirken kazanımları düşük seviyede kalıyor. Özellikle dış işlerde kazanımların çok zayıf olduğunu düşünüyorum.

- İsrail’e karşı yapılan “one minute” çıkışını da bu kapsamda mı görüyorsunuz?

Sözden ziyade eylem, ilişkiler önemli. Biz ilişkilerde hep veriyoruz.

- İnsanlar alan ama vermeyen bir partiye oy verir mi sizce?

Bunun farkında olmayabilir. Sizin eğer çok sayıda medyanız varsa bazı olayların nasıl algılanacağına yön veririsiniz. Bunu iyi analiz etmek lazım. Dünyada olup biten şeylerin çoğunun gerçek kısmını maalesef çoğumuz bilemiyoruz.

- AKP’ye insanların neden oy verdiğini yeterince tartıyor musunuz?

İstanbul’da AKP, yüzde 40’ın üstünde yüzde 50’ye yakın oy alıyorsa bunun sosyolojik analizini yapıp biz neden oy alamadığımızı da sosyo-kültürel anlamda,  psikolojik anlamda ciddi bir çalışma yürütmemiz gerekiyor. Ben bu çalışmalar ve yeni bir sistemin yapılandırılması için istifa ettim.

 

‘PKK’nın önüne ülkücüler sürülmek isteniyor’

 

- Devlet Bahçeli’ye yöneltilen övgülerin başında “ülkücüleri sokaktan uzak tutmak” varken MHP içinden çıkan bir seçim önerisi şu oldu: “Ya Ülkü Ocakları'nı harekete geçirelim ya da gençlik kollarını yeniden oluşturalım.” Ne demek “ülkücüleri sokaktan uzak tutmak” ve “harekete geçirmek?”

Toplum özellikle açılım süreciyle birlikte gerildi. Güneydoğu’da PKK ciddi bir lojistik destek sağladı, devlet o bölgede çok zayıfladı. Geçmişte de solun karşısında sağın sürülmesi düşüncesiyle bu toplumun evlatları karşı karşıya gelmişti. Şimdi yeni bir çatışmanın, PKK çatışmasının önüne ülkücüler sürülmek isteniyor. Sayın Genel Başkan’ımız da bunu engellemek istiyor. Orada karşılıklı çatışması gereken devletin güçleri. Ayrıca ülkücülerin adının sokakla özdeşleştirilmesini kabul etmiyoruz. 45 yıldır siyaset yapıyoruz, legal bir partiyiz. Bizim sokakla işimiz yok. Ülkücüler şu anda sokakta değil, masasının, işinin başında. Medyanın bunu artık bu şekilde algılaması gerek.

- Sokağa çıkmak, eylem yapmak demokratik bir hak. Bu hakkını feministlerden İslamcılara kullanan pek çok grup varken “ülkücülerin sokağa çıkması eşittir tehlike” algısını bugün geçerli kılan sebepler ne?

Biz bu hakkımızı zaten kullanıyoruz, sokağa çıkıyoruz, ÖSYM’yi, Doğu Türkistan’da yapılanları, yanlı haberleri protesto ediyoruz. Ama eylemden ziyade basın açıklamaları, ifadeler ya da bildirilerle yapıyoruz bunları. Burada sokağa çıkmak derken kavga anlamında çıkmaktan bahsediyoruz. PKK sempatizanlarının, molotof atan DHKP-C’lilerin önüne ülkücüleri seferber etmek istiyorlardı. Biz de orada olmayacağımızı söylüyoruz, “devletin güvenlik güçleri bu konuyla ilgili gerekeni yapsın” diyoruz.

 

‘Ülkücüler, bölünmeye gidilirse meydanlara çıkar’

 

- Ne olursa “kapı açılır ve arkasındaki ülkücüler büyük kavga çıkarır?”

Ülkücüler tek bir şartta meydanlara çıkarlar: Ülkenin bölünmeye gittiğini gördüklerinde, bölünmeyi engellemek için.

- Bölünmenin kriteri ne sizce?

Şu anda bahsedilen özerklik gibi… Condoleezza Rice, “22 ülkenin sınırları değişecek” demişti.

- Kürt siyasetçileri özerkliği inşa ettiklerini söylerken Ortadoğu gazetesine göre de Türkiye bölünme politikasıyla yönetiliyor. Siz neyi referans alıyorsunuz?

Türkiye bölünmeye, kardeş kavgasına doğru giderse biz bu kardeş kavgasını engellemek için çaba sarf ederiz… Bölünme deyince sadece Güneydoğu olarak düşünmemek lazım, Türkiye’nin mesela Ermenistan sorunu da var, biliyorsunuz Ağrı Dağı talepleri var. Biz Türkiye’yi bir bütün halinde Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle bir zenginlik olarak görüyoruz. Bizim sloganımız da şu: “Bin yılda karıldı bu ülkenin harcı, ayrıştırmak kimin harcı.”

- Ülkücüler sokağa çıkarsa ne olur?

Bence böyle bir şeyi sormamak, kötüden gitmemek lazım. Ama şu da akıldan çıkmamalı: Kurtuluş Savaşı’nda, 1915 yılında Çanakkale’de insanlar ülkenin bölünmesine topyekûn karşı çıktı. O günlerde mücadele edenler kimdi, o gün ülkesini seven insanlardı. Bunu sadece ülkücüler diye düşünmeyin, bölünmeye doğru giderse AKP’lisi de, CHP’lisi de sokağa çıkar.

 

‘Fiziki bir sınır çizilmeye gidildiği takdirde…’

 

- Olabilir, ancak her kesimin bölünmeden anladığı farklı. Ayrıca istismar da edilen bir korku bölünme ve sizin neyi kriter aldığınız muallak.

Şu anda ne deniyor? Özerklik. Güneydoğu’nun bir kısmı alınacak, haritalarda öyle gösteriliyor. Fiziki bir sınır çizilmeye gidildiği takdirde biz tabii ki sınırımız değişmesin isteriz. Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içinde kalmasından yanadır MHP.

- Özerklik referandumla kabul edilirse de karşı mı durur MHP?

Özerkliğin referanduma sunulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.

- Bir varsayım.

Varsayımlardan gitmemek lazım. Bu çok hassas bir konu.

- Sorguladığımız şu: Halkın çoğunluğu özerkliği uygun gördüğünü sandıkta beyan ederse siz MHP’li bir insan olarak geri çekilip “tamam” mı dersiniz, yoksa “hayır” deyip sokağa mı çıkarsınız?

Ülkenin bölünmesinin referanduma gidecek bir konu olduğunu düşünmüyorum. Anayasa’nın ilk üç maddesi zaten bununla ilgili, referanduma gidemez.

 

‘Kan akmıyor ama oyumuz yükseliyor’

 

- “MHP bugün varlığını Kürt meselesine borçlu” diyen birine ne dersiniz?

Yıllarca söylediler “MHP şehit kanlarından besleniyor” diye ve bir yıldan fazladır da herhangi bir şey olmuyor. MHP’nin ise oyları hızla yükseliyor. İki milyonun üzerinde oyu arttı.

- Bunu oyları azaldığı için istifa eden eski MHP İstanbul İl Başkanı söylüyor.

İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde artmasa da birçok şehirde oyumuz artıyor.

- Kan akmasa da barış süreci henüz sonuçlanmadı ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin yürüttüğü son seçim kampanyasında, bölünme ihtimali, KCK tehdidi, Güneydoğu’nun Kürdistan’a katılma tasarısı gibi korkuları kaşıyabilecek ifadeler kullanıldı.

Barış yanlış kullanılan bir kelime. Türkiye kendi milletiyle savaşmıyor ki barış olsun. Türkiye’de bir Güneydoğu sorunu var. Bu Kürt sorunu değil, Güneydoğu bir işsizlik sorunu aslında. Zamanında yeteri kadar üzerinde düşünülmediği, yeterli yatırımlar yapılmadığı için oralarda sorun çıkıyor.

 

‘Anadilde eğitim olsa garibanın çocuğu gider’

 

- Sizden bir alıntı: “Genel Başkan’ımızın ‘Anadilde eğitim sizin karnınızı doyurmuyor, iş ve aştan daha mı önemli’ diye açıklaması oldu. Türkiye’yi okumamız, daha doğru analiz etmemiz lazım. Kürtçe kurslarının serbest bırakıldığı tarihe dikkat etmek gerekirse anadilde eğitim diyenlerin hiçbirinin çocuğu kurslara gitmedi. Çünkü pratikte kullanılan bir dil değil.” Bunlar rencide edici ifadeler değil mi sizce?

Sanırım Nazif Ülgen’di, ilk Kürtçe kursları serbest bırakıldığında beklediklerinin çok altında bir talep olduğu söyledi. Anadil eğitimi ayrı, öğrenmesi ayrı, ana dilde eğitim ülkeyi bölen bir sistemdir. Biz kimsenin anadil öğrenmesine karşı olmadığımızı belirttik. Anadili herkesin şerefidir, öğrenebilir. Türkiye birden fazla yabancı dil eğitimini, İngilizce eğitimini düşünmeli dünyayla entegre olabilmek için. Amerika’daki insanlar bile bugün Çince öğreniyorlar, çünkü ticarette çok büyüdü Çin. O dille eğitim yapıldığında yine garibanın çocuğu gider. Güneydoğu’daki bir sürü toprak ağasının çocukları ya İsviçre’de, ya yurt dışında diğer şehirlerde okuyorlar zaten.

- Kürt iktidarında yaşasaydınız ve bir Kürt milliyetçisi karşınıza geçip “Anadilde eğitim karnınızı doyurmaz Türk kardeşlerim, zaten hepimiz kardeşiz, iş ve aştan daha mı önemli diliniz” dese yanıtınız yine aynı içerikte olur muydu?

Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Olmayan bir şeyin sorulması doğru değil. O gördüğünüz Kürt kökenli kardeşlerimiz de Türk vatandaşı zaten. Anadilde eğitimin ekonomik boyutu dâhil olmak üzere Türkiye’nin bunu kaldıracak bir altyapısı da yok. Anadil eğitimi ülkeyi bölmenin yolu. Yani yarın çıkıp Lazlar, Boşnaklar “Biz de istiyoruz” dediğinde onlara ne diyeceksiniz, vermeyecek misiniz?

 

‘Son 15 yılda ciddi mesafeler alındı’

 

- Kürt meselesinin, size göre 'Güneydoğu meselesi'nin, çözülmesi için uğraşılırken ezberleri tekrarlamanın faydası ne?

Türkiye son 15 yıl içinde Kürt kökenli kardeşlerimizle ilgili ciddi, hiç beklenmeyen mesafeler aldı. Yani anadil öğrenmeden Kürtçenin serbest bırakılmasına… Eskiden Kürtçe şarkı bile söylenemiyordu.

- AKP iktidarını bu yönüyle takdir mi ediyorsunuz?

Öyle düşünmeyin, AKP’den önce bırakıldı bu. Aynı zamanda bir eğitim analizi yapacak olursak bununla ilgili Amerika’da İspanyolların çok bulunduğu bir eyalette İspanyolca eğitim isteniyor ve bir dönem veriliyor bu eğitim. Bir süre sonra çocuklar büyük üniversitelere girmekte başarısız olduklarında bu sistemi kaldırıyorlar.

- Herkes durduğu noktaya göre bir araştırma bulup savunma yaparken sizden öğrenmek istediğimiz şu: Coğrafyasını annesiyle konuştuğu dilde de yazabilmek isteyen ve bunu okulda öğrenmek isteyen bir çocuk neden bölücü bir unsur olmaya başlıyor gözünüzde?

Eğer bu eğitimin toplumu bir adım öne geçireceği düşünülseydi zaten Türkiye bununla ilgili bir şey yapabilirdi. Biz Türkiye’yi dünyadan tecrit edilen değil de ülkeyi entegre hale getirmek için Türkçenin yanı sıra İngilizcenin de öğrenilmesini istiyoruz. Ben Türkiye’nin dünyanın ilk on ekonomisi arasında bir yere gelmesini istiyorum. Aslında bu tür tartışmalar Türkiye’yi geriye götürüyor.

- “Toplum mühendisliği yararlıdır” mı diyorsunuz?

Biz geri gitmek istemiyoruz.

 

‘MHP nasıl bir ırkçı parti ki…’

 

- MHP üyelerini nasıl doktrine ediyor?

MHP’nin siyaset okulunda şu anda Türkiye’nin en demokratik siyasi sistemi uygulanıyor. Sayın İlber Ortaylı, Süleyman Demirel, Ahmet Hakan Çoşkun, Şükrü Sina Gürel gibi isimler ders verdi akademide. MHP’nin dışındaki insanlara da ders verdiren çok ciddi bir kurum ve başında da Sayın Prof. Dr. Zuhal Topçu ve Doç. Dr. Selim Yurdakul var.

- Irkçılık ve milliyetçilik arasındaki sınır nasıl çiziliyor?

MHP hiçbir döneminde ırkçı bir parti değildi.

- MHP’ye ırkçı demeden, akademide bu iki kavram arasında nasıl bir çizgi çekildiğini soruyoruz.

Biz siyasetimizi Türk kültürü ve tarihini esas alan bir yerden yapıyoruz. Bu yüzden de bu bayrağın altında yaşayan ve bu ülkeye bağlılığını ifade eden herkesi Türk olarak görüyoruz. Kürt kökenli, Kafkas kökenli, Arnavut kökenli, hatta Ermeni kökenli olan insanlar da bulunmuştur MHP’de. MHP nasıl bir ırkçı parti ki bütün renkleri barındırabiliyor.

- “Ben Kürdüm” diyene, beyanını esas almayarak “Türkiye vatandaşısın ve Türk’sün” diyerek...

Biz insanları kökenine göre sınıflandırmıyoruz. Biz Türkiye’ye bağlı olan herkesi kabul ediyoruz. Sonuçta elimizde kimsenin Türklüğünü ölçen bir metremiz yok.

- Yerel seçim döneminde Aksaray’da HDP’lilere bir saldırı oldu ve MHP Genel Başkan Başdanışmanı Şükrü Alnıaçık “HDP’nin tabelası inmesin diye vatandaşa zulmediliyor” dedi.

O kendisini bağlayan bir beyandır, bunun üzerine herhangi bir yorum yapamam. Ama şunu söyleyebilirim; MHP, Türkiye’deki legal siyaset yapan partilerle girilecek hiçbir çatışmanın içinde olmaz.

- MHP içinde bu açıklama kınandı veya herhangi bir yaptırıma uğradı mı?

Partinin politikasına aykırı herhangi bir faaliyet olursa ve şikâyet edilirse o kişi disiplin kuruluna gider. Ben çatışma dilinin hiçbir partiye uygun olmadığını düşünüyorum. Tabii orada neler yaşandığını bilmiyoruz. Yoksa bugüne kadar o partinin tabelasını kimse indirmemiştir. Ama yasadışı bir şey asılırsa insanların doğal tepkisi olur. Ki o tepki koyanların içinde AKP’li de,  başka partililer de olabilir.

- Irkçılık MHP’nin politikasına aykırı bir tutum mu?

Irka dayalı bir siyaset MHP’nin siyaset tanımlaması değildir.

- Eski MHP Genel Başkan Yardımcısı Ferruh Sezgin’in şu ifadesi MHP içinde ne kadar yaygın bir söylem: “Özel hallerde başbakandan başlayarak herkesin bir Mustafa Muğlalı olma heyecanını taşımasına ihtiyaç vardır ve hep olacaktır.”

Onun beyanı da kendisini bağlayan bir şey. MHP’nin dili genellikle kavrayan, kucaklayan, herkesi toparlayan bir dildir; toplumu ayrıştıran, bölen, dağıtan bir dil MHP’nin siyaset felsefesine ters.

 

‘PKK’lılar için üzüntü duymam beklenemez’

 

- Siz ölen PKK’lılar için üzülüyor musunuz?

 

Türkiye’deki insanlara kastetmiş, katletmiş insanlar olursa, onlara herhangi bir üzüntü duymam beklenemez. İnsanların ölümü üzerine düşünmemek lazım. Türkiye’yi bu sorular böler aslında.

- Sizce ben şu an bölücülük mü yapıyorum?

 Bence bu sorularla toplum ayrıştırılıyor.

- Alparslan Türkeş, 1995’te Ruşen Çakır’a “Biz öldürülen PKK’lılardan dolayı da üzüntü duyuyoruz. Onların birçoğu Güneydoğulu ailelerin çocukları” dedi. Bugünse, Ahmet Hakan’ın “tipik MHP’li önyargısını parçalayanlardan” dediği siz “Üzüntü duymam beklenemez” diyorsunuz. Zaman MHP’yi ileriye doğru taşımamış ve katılaştırmış olabilir mi?

Başından beri kullandığınız dil, ayrıştırıcı ve bölücü. İnsanların ölümünden hiçbir zaman hoşlanılmaz. Türkiye’deki bir askeri şehit ederken, bir karakol basmışken vurulan bir PKK’lıyla ilgili mi bu soruyu soruyorsunuz? Güvenlik görevlisi durup dururken gidip bir PKK’lıyla çatışayım demiyor. Güngören’deki 15 yaşındaki kızı molotof atarak yakan birisini görseniz bundan mutlu olur musunuz? Ya da o yakan kişiye bir şey olsa siz üzülür müydünüz?

- Senaryo koymadan, şiddet eylemlerine ilkesel olarak karşı çıkılabilir. Sorumuzu tekrarlayalım; sizce geçen 20 sene MHP’yi katılaştırmış olabilir mi?

Böyle bir şey düşünmeyin. O kişinin öldürdüğü sizin kardeşiniz ya da teyzenizin oğlu, bir akrabanız olabilir. O soruyu “Herhangi bir Kürt kökenli ya da normal vatandaşımıza bir şey olmasını ister misiniz” diye sorsaydınız, hayır derdim. Ama siz teröristten bahsediyorsunuz.

 

Eşcinsel ülkücüler

 

- Twitter’da açılan "LGBT’li ülkücüler" hesabını görmüşsünüzdür.

Çok bilgim olmadığı için buna cevap vermeyim.

- MHP İstanbul İl Başkanlığı’na geldiğinizde Hürriyet’e verdiğiniz bir söyleşide şunları söylediniz: “Toplumun her kesimiyle buluşmaya çalışıyorum. Değerlerim muhafazakâr ama her türlü fikri konuşurum.” Şimdi sizi engelleyen ne?

Siz insanların tercihlerini söylüyorsunuz. İnsanların eğilimleri onları ilgilendirdiği için çok yorum yapmak istemiyorum.

 

‘LGBT eğilimler yapımızla uyuşmuyor’

 

- Ortadoğu Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 3 Mayıs Türkçülük gününde şu cümleyi kuruyor: “Süsü püsü eksiktir, akili mankeni yoktur, Robert’lisi Saint Joseph’lisi yoktur, gey’i, geyiği, magazini, televolesi yoktur. Bu yüzden de onu sadece ülkücüler okur.”

Bizim muhafazakâr yapımızla diğer o söylediğiniz şeyin ters olduğunu söylüyoruz. Bizim daha çok konservatif, geleneksel aile yapımızla çok da uymadığını söylüyoruz.

- Siz ismini söylemekten bile imtina ediyorsunuz.

O konunun bizim dünya görüşümüzle bağdaşmadığını söylüyoruz.

- Twitter’da ülkücü eşcinseller seslerini takma isimlerle de olsa duyurmaya çalışırken siz "eşcinsel bir ülkücü olamaz" mı diyorsunuz?

 Bu soruya herhangi bir yorum yapmam.

- Sebebi ne?

Açık açık söyledim. Bu tür eğilimler, bizim genel felsefemizle, referans aldığımız dinimizle ve milliyetçi muhafazakâr yapımızla uyuşmuyor.

- Peki bir siyasetçi olarak vizyonunuz nedir; ne yapsın eşcinseller?

Herkes siyasette belli yerlerden oy almayı düşünüyor olabilir. Ama bizim partimizin yapısında o eğilimde olanları içine alan herhangi bir partisel faaliyetimiz yoktur.

 

‘Siz yok saydığınızda onlar yok olmuyorlar’

 

- Dolayısıyla MHP iktidar olursa eşcinsellere dair herhangi bir politikası olmayacak çünkü sadece kendisine oy veren kesimlere göre davranacak. Doğru mu?

 Ben kendi düşüncelerimi ifade ediyorum. Ama üzerinde çok fazla çalıştığımız veya sıcak baktığımız bir konu da olmadığını söyleyebilirim.

- Abdurrahman Bey, CHP iktidarda olsa ve “Biz İslam’a sıcak bakmıyoruz” deseydi bir Müslüman olarak ötelenmiş hissetmez miydiniz?

İslam’dan bahsediyorsunuz ama. Neden aralarında hiçbir bağ olmayan konuyla karıştırıyorsunuz?

- Toplumun bir sürü bileşeni var.

O zaman siz kapkaççıya da ya da bir başkasına da nasıl bakıyorsunuz, diye mi soracaksınız? 

- Yok saymak olarak yorumlanabilir mi tavrınız?

Siz yok saydığınız zaman onlar yok olmuyorlar. Ben bununla ilgili bir çalışmamız ya da vaadimiz olmadığını söylüyorum.

 

‘Doğan Öz cinayetinin veya Çatlı’nın MHP ile ilgisi yok’

 

- Bir açıklamanızdan alıntı: “Biz 12 Eylül öncesinden dersimizi aldık. Bu ülkenin temeline ateş edenlerle ülkeyi koruyanlar aynı potada eritildiği için MHP artık hiçbir dönemde bu tür olayların içinde olmayacak.” Ne dersi aldınız?

Ülkeyi savunmak ülkeyi bölmek kadar suç kabul edildi sokak kültüründe. Soldan sağdan birer tane düşüncesiyle asılan bir sürü kardeşimiz oldu. Bunun doğru olmadığını, ülkücülerin bu ülkede birilerinin karşısına çıkarılacak tez-antitez kısmında olmaması gerektiğini anlattım. Ülkenin gidişatında bölünme olduğu takdirde de sadece MHP değil, tüm Türkiye meydanlara çıkar.

- Tüm partilerin kendilerine göre bagajları var; CHP’ninkinin içinde darbeler, Dersim katliamı gibi olaylar varken AKP’nin sicili de kısa zamanda kabardı. MHP kendi bagajıyla ne yapacak, ne yapıyor? “Kullanıldık” demenin ötesinde yüzleşmesi gereken şeyler yok mu?

Genel Başkan’ımızın söylediği bir şey var, “Artık elinizde kaleminiz veya bilgisayarınız olacak.” Biz 12 Eylül öncesi olaylarda 5 bine yakın kardeşimizi şehit verdik. Ve biz artık bu ülkenin yetiştirdiği değerlerin kurşunlara hedef olmasından ziyade Türkiye’yi ekonomik, sosyal, edebiyat ve sanat anlamında temsil etmelerini istiyoruz. MHP 1969’u kuruluş yılı kabul eder ve kuranlar o zamanlar Galip Erdem’ler, Dündar Taşer’ler, Mümtaz Turhan’lar, Alparslan Türkeş’ler gibi hep eğitimli insanlar vardı.

- Doğan Öz cinayeti, çek-senet mafyası, Bahçelievler katliamı, Abdi İpekçi cinayeti gibi olaylardı kastımız.

Bunların hiçbirisinin Milliyetçi Hareket Partisi’yle bir bağlantısı yoktur.

- Eski Ankara Ülkü Ocakları Başkanı ve Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı’nın varlığı bir işaret değil mi?

Bu soru da maksatlı ve günümüz İstanbul seçimleri konusuyla da herhangi bir ilgisi yoktur..

- Doğan Öz cinayeti…

Doğan Öz cinayeti ile ilgilisi ne MHP’nin?

- Yargılanmış ve idam cezasını dört kez bozan Askeri Yargıtay aşamasından önce mahkûm edilmiş İbrahim Çiftçi bugün MHP’nin MYK’sında değil mi?

O konu adli bir işlemdi ve bugün siyaset yapabiliyorsa onunla ilgili gerekli tahkikat zaten bitmiştir.

- Çok tartışmalı bir süreçte ve Askeri Yargıtay'ın ısrarıyla tahliye edildi.

MHP geçmiş dönemde yaşanan olayların çilesini en çok çeken partidir. İnsanların çilesini çektikten sonra siyaset yapabilmesinin önünde bir engel yok.

- 12 Eylül öncesinde aldığınız dersler bu olayları mahkûm etmenize varmıyor mu?

12 Eylül den aldığımız ders, kardeş kavgasının tarafı olmayacağımızdır.