İslamcı yazar Nuri Pakdil, ailesinin kendisini okula 3 yıl geç gönderdiğini vurgulayarak "Batı emperyalizminin savunucusu öğretmenlerin egemen olduğu Cumhuriyet okullarında okuyanların çoğunun Batı hayranı, din düşmanı ve emperyalistlerin işbirlikçisi olarak yetişmeleri; kendi halkının değerlerini değil, Batılı sömürgecilerin dayattığı değerleri savunmaya başlamaları, Müslüman ailelerin Cumhuriyet okullarına ilişkin kaygısının boşa olmadığını göstermektedir" görüşünü savundu.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Pakdil'i evinde ziyaret etmişti. Söz konusu ziyaret, kamuoyunda tartışmalara neden olmuştu.
Nuri Pakdil'in, Star'dan Mehmet Bayar'ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdiniz. Fakat siz edebiyat ile ilgilenmeyi seçtiniz. Sizi yazmaya, dahası bir edebiyat dergisi çıkarmaya yönlendiren şeyler nelerdi?
Türkiye’de, ilkin edebiyat ürünlerinin etkisiyle başlayan yabancılaşma, gele gele 1923’te bir şirk sürecine ulaştı. Cumhuriyet döneminde, halkının inançları dışında, halkına karşı bir edebiyat oluştu. Cumhuriyet dönemi edebiyatı, Asya'dan, Afrika'dan, Ortadoğu'dan kopuktu; Ortadoğu'yu inkâr belgeleriyle doluydu. Bu süreçte oluşmuş edebiyat eserlerinde, sanat eserlerinde, insanın metafizik devinimini göremezdiniz.
Biz, ülkemize edebiyatla gelen ve yerleşen bu yabancılaşmanın, yine ancak edebiyatla ülkemizden atılabileceğine inanıyorduk. Bilinçli bir oluşum için en çok sanata, edebiyata gereksinim olduğuna; insan ruhuna giden tüm yolların edebiyattan geçtiğine; bir ulusu, olumlu ya da olumsuz yönde oluşturan gücün, o ulusun edebiyatı olduğuna inanıyorduk.
Edebiyat Dergisi’ni çıkarmaya işte bu düşüncelerle karar verdik. Sanatı, edebiyatı, birincil kaygımız yapışımız bundandı.
Kimliğinizi ve yazarlığınızı nasıl tanımlarsınız?
Maraş’ta, 1934 yılında doğdum. Güzel İstanbul’umuzun Müslüman olduğu, bize katıldığı günü de (29 Mayıs) doğum günüm sayıyorum.
Her şeyden önce bir yazarım ben. Benim yazarlığım kimliğimi, kişiliğimi tayin eder. Uygarlığımın değer yargılarından yanayım, İslâm uygarlığının savunucusuyum. Uygarlığımızın yabancılaştırma girişimleriyle yenen hakkını geri istiyorum.
Bugünkü tarih itibariyle yayımlanmış olan 43 kitabımın hepsi, ‘zulümsüz‘, ‘sömürüsüz‘, ‘putsuz‘, ‘kimlikli‘, ‘erdemli‘, ‘erekli‘, ‘ışıklı‘, ‘aşkınlıkla dopdolu‘ bir yeryüzü oluşturma çabasına katkıdır. Putatapıcılık sapkınlığına bir karşı koyuştur. Tüm kitaplarım bu bağlamda okunmalıdır.
Bir kez daha bütün kalbimle vurgulayayım: Ben devrimci bir Müslümanım, devrimci bir yazarım. Yüzde yüz militan, devrimci bir yapım vardır benim. Bununla da gurur duyuyorum, onur duyuyorum.
Annenizi ve babanızı, hangi özellikleriyle hatırlıyorsunuz?
Annemi ve babamı, ödünsüz Müslümanlıklarıyla ve beni bu bilinçle yetiştirmeleriyle tanıyorum. İlk ideolojik öğretmenim annemdir. Bu bağlamda, bir anımı paylaşayım: Birgün okul dönüşünde anneme, bize okulda büyük adamlar olarak öğretilen bazı adları saymaya başladım. O adlardan birini söyler söylemez, annem şiddetle azarladı beni. “Bir daha o adı ağzına almayacaksın” dedi. Çok şükür o son söyleyişim oldu.
İdeolojik bilinçlendirme bağlamında bir öğretmenim de, bir yol göstericim de babamdı elbette. Çok cömertti annem. Hele de babam! O adeta bir cömertlik çılgınıydı. Annem de, babam da bana sürekli, Peygamber efendimizin çok cömert olduğunu anlatırdı.
Beni bu bilinçle yetiştirdikleri için annemi ve babamı rahmetle ve minnetle anıyorum.
Ailenizin sizi ilkokula da ortaokula geç gönderdiğini söylersiniz. Neden geç gönderdi?
Ailem beni ilkokula 3 yıl geç gönderdi. İlkokuldan sonra ortaokula gitmek için de 3 yıl bekledim. Bunun nedeni, ‘Resmî Öğreti’ye ve yeni kurulan devletin okullarına duyulan güvensizlik ve kaygı olarak görülebilir. Aslında, sadece benim ailem değil, bütün Müslüman aileler aynı kaygıyı yaşadı.
Batı emperyalizminin savunucusu öğretmenlerin egemen olduğu Cumhuriyet okullarında okuyanların çoğunun Batı hayranı, din düşmanı ve emperyalistlerin işbirlikçisi olarak yetişmeleri; kendi halkının değerlerini değil, Batılı sömürgecilerin dayattığı değerleri savunmaya başlamaları, Müslüman ailelerin Cumhuriyet okullarına ilişkin kaygısının boşa olmadığını göstermektedir.