Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, adını anmadan Mustafa Kemal Atatürk ve manevi kızı Afet İnan ile ilgili olarak "hakaret" içerikli ifadeler kullanan yazar Süleyman Yeşilyurt'un tutuklanmasına tepki gösterdi. Mert, "Mustafa Kemal dahil tarihsel kişilerin tabulaştırılmasına karşıyım, ama zaten söz konusu olan eleştirel bir bakış değil, düzeysizlik, pespayelik ki, o da bir tutuklanma nedeni olmamalı" diye yazdı.
'Atatürk'e hakaret' tartışması; kim, ne dedi?
Nuray Mert'in "Türbe, tarih, siyaset" başlığıyla yayımlanan (15 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Onca yıl, “Hasankeyf sular altında kalmasın” denildi, çalışıldı, çabalandı, olmadı. Gerçi insan hayatının değerinin hiçe sayıldığı, Soma’daki 301 işçinin ölüm yıldönümünü utançla idrak ettiğimiz bir zamanda, binlerce insanın tutuklu olduğu, tutuklu hastaların ölüme terk edildiği, işini kaybettiği için açlık grevine giren iki akademisyenin durumları kötüye gittiği halde parmak kıpırdamadığı bir ülkede doğa ve tarihe saygı kimin umurunda olabilir? Bunların hepsi bir bütün, dünyaya, insana bakış açısının açılımları. Ama yine de Hasankeyf’de olanları geçiştirmeyelim diyorum.
Bir doğal, tarihsel, kültürel zenginlik havzası daha inşaatlar, sular altında kalacak, Hasankeyf için harcanan bunca sivil toplum çabası boşa çıktı. Dahası, “Hasankeyf meselesi aslında siyasal, kasıtlı olarak Kürt kimliğine mal ediliyor” diye ortaya dökülen kabahatten büyük bahaneler var. Sonuçta, tarihsel mirasa sahip çıkma adına düşünülen çözüm olan türbe taşıma projesi de büyük başarı olarak selamlandı. Muhafazakârlığın tarihsel miras ile sorunlu ilişkisi, daha doğrusu çelişkisi bir kez daha gözler önüne serildi. İstanbul’a geniş yol açmak adına türbeleri yıkan Demokrat Parti’den, medeniyet denince aklına öncelikle barajlar, yol ve inşaat Adalet Partisi’nden AK Parti’ye kadar bu hep böyle. Tarihle de, doğayla da ilişkileri iddia ettiklerinin tam tersine işliyor. O nedenle, ‘yapmayın etmeyin’ diyen muhafazakâr/İslamcı çıkmadı.
Bu arada, tarihsel miras demişken taşınan Zeynel Bey türbesinin tarihi arka planı gözlerden kaçtı. Gerçi, tarihsel eserleri kimin, ne için yaptırdığının önemi olmamalı, ama biz bu noktaya gelmiş bir ülke değiliz. Hele son zamanlarda, adeta geçmişte yaşıyoruz, tarihsel zaferler, kahramanlar yeni husumetlerin arka planı olarak görülüyor. Tam da bu nedenle, türbe sahibi Zeynel Bey’in, Akkoyunlular ve Osmanlılar arasında geçen Otlukbeli (1473) savaşında, Fatih Sultan Mehmet’e karşı savaşan Uzun Hasan’ın oğlu olduğu ve bu savaşta ‘şehit’ olduğunu hatırlamakta fayda var. Fayda var, çünkü Türk Birliği, İslam Birliği gibi kavramların, bunlara dayalı ideolojilerin tarihsel geçmişten ne kadar kopuk, ne kadar ‘modern icatlar’ olduğunu hatırlama imkânı sunuyor. Mesele, Türklük, Müslümanlık ve hatta Sünnilik olmuş olsa idi, bu savaşta her iki taraf da aynı kodlara sahipti. Demek ki, tarihsel geçmişi, savaşları, çatışmaları, bu kodlar üzerinden anlamak mümkün değil. Dahası, bu durumun istisnai olmaması, Osmanlıların Anadolu’yu egemenlikleri altına alması zaten pek çok durumda diğer Türk beyliklerine karşı verdikleri savaşlar ile mümkün olmuş, bunu ilkokul okumuş hepimiz biliyoruz. Daha geniş ölçekte, tarih boyunca aynı kavim, aynı din mensupları pek çok kez birbiri ile savaşmış, dahası birbirlerine karşı başka kavim ve din mensupları ile ittifak içine girmiş. Demek ki, mesele iktidar alanları, hegemonya savaşları; mesele din, kavim, onlar adına yüce seferler değil, güzel bir Farsça atasözünde dendiği gibi, “İki derviş bir seccadeye sığmış, iki cihangir bir cihana sığmamış.”
Asıl önemlisi, bu sadece, bir tarihsel ‘gerçekler’ meselesi değil, bu gerçekler insanlık durumu üzerine düşünmek için bize iyi fırsatlar sunuyor. Bırakalım, kavgaya, çatışmaya tarihi kılıf bulmayı, kavgayı, dövüşü tarih, din, millet üzerinden yüceltmek suretiyle yeniden üretmeyi. Savaşmak, dövüşmek için insanlığın ne geçmişte ne de şimdi yüce gerekçeleri hiç olmadı, olmayacak.
Konu tarihe uzanmışken son günlerin gündemi olan ‘Atatürk’e hakaret’ tartışmasına ve daha önemlisi şu ‘Derin Tarih’ konusuna değinmek isterdim ama bir başka yazıda inşallah! Ama, gecikmeden hemen belirteyim, ben Mustafa Kemal dahil tarihsel kişilerin tabulaştırılmasına karşıyım, ama zaten söz konusu olan eleştirel bir bakış değil, düzeysizlik, pespayelik ki, o da bir tutuklanma nedeni olmamalı. Asıl önemlisi, sadece bir derginin adı olmanın ötesinde Kemalizme alternatif tarih yazımı iddiası olan ‘Derin Tarih’ tezini adamakıllı tartışmak, nasıl bir karton tarih yazımı olduğunu görmek/göstermek.