Cumhuriyet gazetesi yazarı Nuray Mert, Siirt'in Şirvan ilçesinde meydana gelen şu ana kadar 6 işçinin cansız bedeninin göçük altından çıkarıldığı maden faciasına ilişkin " Siirt'teki maden kazası değil, cinayet; 'Servetinin artması için kaç gariban can verecek?" dedi. "Lütfen çok ağızdan söyleyelim, tek tük değil, dert eden hepimiz yazalım, hepimiz dert edelim" diyen Mert "Yok, bu mesele sadece İslamcı iktidarın ‘İşin fıtratında var' diye geçiştirdiği bir mesele değil, her devirde geçiştirilen bir mesele, çünkü işin ucu dolambaçlı ve karanlık. O işin ucu hep kodamanların düzenine, kâr sapkınlığına, para tapınmasına çıkıyor." diye yazdı.
Nuray Mert'in Cumhuriyet gazetesinde (21 Kasım 2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Şimdi de Siirt’te, yine bir maden işletmesi, yine “kaza değil, cinayet”. Hep söylüyoruz, iş cinayeti bunlar. Ama hep söyleyelim, canını kaybeden bir kişi de olsa, tekrar kahırlanalım, tekrar lanetleyelim, en önemlisi tekrar kurcalayalım. Ve lütfen çok ağızdan söyleyelim, tek tük değil, dert eden hepimiz yazalım, hepimiz dert edelim.
Yok, bu mesele sadece İslamcı iktidarın ‘“İşin fıtratında var” diye geçiştirdiği bir mesele değil, her devirde geçiştirilen bir mesele, çünkü işin ucu dolambaçlı ve karanlık. O işin ucu hep kodamanların düzenine, kâr sapkınlığına, para tapınmasına çıkıyor.
Ama sözü geçmişken, şu ‘fıtrat’ meselesine de değinmeden geçmeyelim. “Telaffuz edildiği zaman akan sular durur, çünkü konu itikat meselesine döner” diye yutturulabilecek bir şey değil ‘fıtrat’. Öncelikle, işin fıtratı olmaz, yaratılanların fıtratı olur; ‘iş’ yaratılmış değil, yaratılanların yani insanların kurguladığı, yapıp ettikleri bir şeydir. İşi kurgulayan, yani işyerinin sahibinin, iş koşullarını daha fazla ‘kâr’ veya önce insan canı, güvenliği olarak düzenlemesi gibi bir ‘seçim’i ve dolayısı ile ‘mesuliyet’i vardır.
Şüphesiz, insanlar iyi ile kötü arasında seçim yapmakla mükelleftir. Bu bir değerler meselesidir, en çok da Müslümanlık taslayanların meselesi olması beklenir. “Kaza ve kader inancı” mı? Yok, o da bahane olamaz, zira yapıp ettiklerimiz dolayısı ile kötü bir şeye ‘vesile’ olmaktan kaçmakla mesulüz. Eceli gelenin, daha çok para peşinde olan patronların sahibi olduğu mezar gibi bir işyerinde başına bir iş gelmesi başka, ayağı takılıp düşüp ölmesi başka. İşçiler, daha ölmeden kazdığınız mezarlarda çalışıyorsa, başına geleceklere siz ‘vesile’oluyorsunuz, vebali sizin üzerinize demektir. Sadece sizin değil, sizi denetlemeyen, sizi cezalandırmayan, yani sizi yönetenlerin üzerinedir, tam da bu nedenle iktidar korkunç bir vebal altına girmektir.
Halife Ömer bu nedenle, “Bir aileden bir kurban yeter” demişti. Fıtrat, kaza, kader demek sizi kurtarmaz, din kültürü, bilgisi olmayanlara yutturun bunları, bu işin itikadi tarafı sizi kurtarmak bir yana, bin kat daha sorumluluk altına sokar.
Gelelim, işin ‘adi’ boyutuna, yani bu cinayetlerin nasıl işlendiği, silsilenin ne olduğu meselesine.
İslamcı iktidara laf eden, ama ötesini kurcalamayan tuzu kurular, siz de hiç masum değilsiniz. Suçu, taşeron firmalara, üç beş kuruş maaş peşinde işçilerin başına diktiği birtakım garibanlara yükleyip, kimse işin içinden sıyrılmaya çalışmasın. Özelleştirilen iş alanları ne koşullarda iş yapıyor, hiç merak ediyor musunuz? İşi taşeron firmaya yıkmak da meselenin üstünü kapatmanın en güzel biçimi. Enerji kaynakları özelleştiriliyor, imtiyaz sahibi, sahada işi taşerona devrediyor, kazanacağı paraya bakıyor.
Taşeron firma dediğiniz de kendi kârını artırmak için sineğin yağını çıkarma peşinde bir alt seviyeki zorba, işçinin tepesine biniyor. Onun da yaptığı, gariban emekçinin başına, birkaç başka gariban, üç kuruş maaş uğruna en alt seviyedeki zorbalığa talim edenler, ‘risk var’ diyen işini kaybedeceği için ses etmiyor, işçinin zaten ses etme şansı yok.
Üç yüz cana mal olan Soma cinayetinden sonra, madenler kapanmasın diye yalvarmaları ondandı. “Madenleri denetleyip kapatınca da işçi mağdur oluyor” bahanesi oldular ister istemez. O devrin Çalışma Bakanı, yine bakan, başka bir işe bakıyor, nedense pek heyheyli ki, ağzını ‘ulan’ ile açıyor.
İşin tuhafı, bu silsilenin başında olanlar, büyük iş çevreleri, enerji ihalesi alacağız diye iktidar pervanesi kesilenler, ‘kibar muhitler’in itibarlı insanları. Bu cinayetler itibarlarını asla sarsmıyor, dahası dost toplantılarında fısıltı ile ‘İslamcı iktidardan illallah’ diyerek itibar bile kazanıyorlar.
“Birader, senin servetinin artması için daha kaç gariban can verecek?” diyen yok, “Zarif” davetlerinin mezesi aç insanlarınsofralarından çaldıklarınız, güzel evinin temeli mezar, değer mi tüm zenginlikler bunca bedele?” diyen yok.
Siirt’te, her gün canlı canlı mezara giren ve nihayet üzerine tonlarca taş toprak çökenlerin, birer birer cenazelerine ulaşılıyormuş. Bakın o da bir teselli, zamanında cenazesine bile ulaşılamayanlar, yıllarca cenazeye bile razı olan yakınlarının savuşturulduğu da olmuştu.