Cumhuriyet yazarı Nuray Mert İstanbul'un ev sahipliğindeki 13. İslam İşbirliği Teşkilatı için İstanbul'a gelen Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud'a devlet nişanı verilmesini eleştirerek, "Cumhurbaşkanı’nın uçağa kadar gitmesi ile taltif etmesi yetmemiş gibi, bir de kendisine nişan takdim etti. Bu neyin nişanı, neye bu itibar diye sormadan geçmemek lazım. Suudi Arabistan dünyanın en karanlık, en otoriter rejimlerinden biri, dahası bu rejimi İslami kisve içinde meşrulaştırıyor" dedi. "İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde yer alan pek çok rejimin Suudi Arabistan'dan bir farkının olmadığını" söyleyen Mert, "Bu liderlerin temsil ettiği rejimler ve zihniyet olsa olsa İslamın yüz karası olabilir, başka bir şey değil. Üzerine oturdukları petrol zenginliği, Müslüman dünyanın hiçbir derdine derman olmak için harcanmış olmadığı gibi, bu rejimler tüm dünyada yozlaşmanın, görgüsüzlüğün, paranın gücünün hoyratça kullanılması ile sembolleşmiş vaziyette" ifadelerini kullandı.
Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "İslam Dünyası'nın Düşmanları" başlığıyla yayımlanan (15 Nisan 2016) yazısı şöyle:
İslam İşbilirliği Toplantısı’na katılmak için Türkiye’ye gelen ve Cumhurbaşkanı tarafından uçak inişinde karşılanan Suudi Kralı’nı izlerken bilindik gerçekleri bir kez daha hatırlatmakta fayda var diye düşündüm. İmam hatip öğrencilerinin sık kullandığı Arapça-Türkçe karışımı tabirle, “et-tekrarı ahsen velev kane yüzseksen”(yüzseksen kere de olsa tekrar iyidir).
Devlet/iktidar, Suudi Kralı’nı, Cumhurbaşkanı’nın uçağa kadar gitmesi ile taltif etmesi yetmemiş gibi, bir de kendisine nişan takdim etti. Bu neyin nişanı, neye bu itibar diye sormadan geçmemek lazım. Suudi Arabistan dünyanın en karanlık, en otoriter rejimlerinden biri, dahası bu rejimi İslami kisve içinde meşrulaştırıyor. Yani vebali büyük. Hoş, İİT bünyesinde yer alan pek çok rejim, Suudi Arabistan’dan farklı değil, bu liderlerin temsil ettiği rejimler ve zihniyet olsa olsa İslamın yüz karası olabilir, başka bir şey değil. Üzerine oturdukları petrol zenginliği, Müslüman dünyanın hiçbir derdine derman olmak için harcanmış olmadığı gibi, bu rejimler tüm dünyada yozlaşmanın, görgüsüzlüğün, paranın gücünün hoyratça kullanılması ile sembolleşmiş vaziyette.
Gık yok
En son örnek Suriyeli göçmenlerin yaşadıkları; bunca insan nedense Suudi Arabistan’a ne göç etmeye çalışıyor ne de velev ki istesinler zengin akrabaları tarafından kabul görmeyi hayal edebiliyor. Hal böyle iken, sadece Müslüman ülkeler değil, tüm dünya, bu rejime(lere) dost olmak için can atıyor. Kısacası, bu sadece İslam dünyası değil, Batı dünyası için de tam bir ikiyüzlülük örneği. Batılı ülkeler, başka ülkelerde hoşlarına gitmeyen otoriter rejimlere askeri müdahale dahil, dünyayı zindan etmeye ant içmişken, iş başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez’in zengin ülkelerine gelince gık demiyor.
Bize gelince, doğal bölgesel, uluslararası ilişkiler ötesinde neden Suudi Arabistan ile bu denli içli dışlıyız? İşi İslam ordusu kurmaya vardırmak neyin nesi? Ne yapacak bu ordu, radikalizmle mi savaşacak? Ama, radikal İslamcılığın en büyük finansörü bu rejimler değil mi? Emperyalistler ile mi savaşacak? Ama, bu ülkeler, öteden beri, emperyalist dedikleri Batı ülkeleri ile tam bir işbirliği içinde değil mi? Bırakın Müslüman ülkeleri, başta Suudi Arabistan, Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında, başta ABD’nin karıştırdığı neredeyse tüm karanlık işlere dahil olmuş değiller mi?
Paraya tapmak
İslam medeniyeti sevdalısı Başbakan, yatay mimari nutku atarken Kâbe’nin etrafında saygısızca yükselen otellere ve dahi, Kâbe’ye tepeden bakan Kral’ın sarayı hakkında ne düşünür? Hangi İslam edeb/adabına sığar bu firavun tavırları? Ne demek, lüks hac imkânları, “platin hac seferi paketleri”, 24 saat uşak servisli lüks otel hizmetleri? Bir ibadet bu kadar mı yozlaştırılır? Hac, ümmetin kardeşliğinin sembolü değil miydi?
Diğer taraftan, Osmanlı mirasına sahip çıkma iddiasındaki İslamcılar, Suudların Mekke’de yaptıkları Osmanlı eserleri kıyımına ne der? “Medeniyet” lafını ağzından düşürmeyenler, Suudiler başta olmak üzere, bu zengin komşularının “İslam medeniyeti” ile rabıtasını ne şekilde kuruyor? Hepsini çok merak ediyorum.
Türkiye’deki İslamcılar, eskiden hiç olmazsa bu konularda sahici çıkışlar yaparlardı, iktidar olunca neden sustular? Bunun cevabını gayet iyi biliyoruz; mesele İslam veya medeniyet, tarih veya kültür mirası falan değil, baş döndüren iktidar hırsı. İşin özeti,“yeter ki zengin komşular para akıtsın” değil mi? Bir de kalkmış, “İslam dünyasını çökertmeye çalışıyorlar” diye feveran ediyorlar, hangi İslam dünyası? Bu koşullar altında, İslam dünyasının, kendi içindekilerden büyük düşmanı olabilir mi? Paraya tapmaktan öte putperestlik mi var? İktidar hırsını, İslam/ Müslümanlık diye yutturmaya kalkmaktan büyük “fitne” olur mu? Nefse yenilmekten büyük“mağlubiyeti” nedir? Hırsa, nefse “dava” demek “şirk”lerin en büyüğü değil mi?