Ahnmet Altan
(Taraf, 25 Nisan 2012)
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım’ı 23 Nisan resepsiyonunda gösteren resim herhalde “tarihî bir resim” olarak anılacak.
Niye tarihî peki?
Çünkü bu “çok normal” bir sahne, bir başbakanın eşi giyimi ne olursa olsun eşiyle birlikte resmî törenlere katılır.
Ve, “normal olan her şey” bizim için yeni ve tarihî bir önem taşıyor.
Normallik çok şaşırtıcı ve yeni bir gelişme bu ülkede.
Seksen küsur yıllık Cumhuriyet daha yeni yeni normalleşiyor.
“Vatandaşlarını” giyimlerine göre sınıflandırmaktan vazgeçiyor.
Başörtülü kadınlarımız da “vatandaş” sayılıyor.
Biz buna seviniyoruz.
Böyle “normal” bir sahneye sevinecek kadar zavallı bir düzende yaşadık biz.
Devlet, başörtülü vatandaşlarını reddetti.
Düşünün ki bu ülke “başörtülü” diye başbakanın eşinin resepsiyonlara kabul edilmediği bir ülkeydi.
Halk o insanı, eşinin “başörtülü” olduğunu bilerek “başbakan” seçiyor ama “devlet” halkın seçimini hiç de önemli bulmuyor.
“Halk seni seçse de sen eşini devletin resepsiyonuna getiremezsin” diyor.
Demekle kalmıyor, “bunu darbe sebebi” sayıyor.
Şimdi bu değişiyor.
Devlet, “anormalliklerinin” birinden daha kurtuluyor.
Devlet kurtuluyor ama kurtulmayanlar da var.
CHP yönetimi, 23 Nisan resepsiyonuna katılmıyor.
Niye katılmaz 23 Nisan törenlerine CHP yöneticileri?
Anlayabildiğimiz kadarıyla, bir devlet resepsiyonunda “başörtülü” kadınlarla karşılaşmak istemiyorlar.
CHP, hâlâ “vatandaşının” giyimini belirleyen bir devlet peşinde.
Kadınların büyük çoğunluğunun başörtülü olduğu bir ülkede, başörtülü kadınları reddeden bir siyasi partinin “iktidar” olma ihtimali bulunur mu sizce?
İktidardan geçtim, “muhalefet” olma ihtimali bulunur mu?
CHP, arkasında yüzde yirmi beşlik kitle olan bir parti ama siyasette esamisi bile okunmuyor, niye, çünkü hâlâ çocukça jestlerle siyaset yapmaya çalışıyor.
Ortada kocaman sorunlar var ama o aklını “başörtüsüne” takmış.
Generaller resepsiyona katılıyor, CHP yönetimi protesto ediyor.
Generallerden daha geride bir siyasi parti olabilir mi?
Bunları CHP için yazıyorum çünkü yüzde yirmi beş gibi muhteşem bir siyasi potansiyeli bu tür tuhaflıklarla çarçur ettiğini düşünüyorum.
Generallerden daha fazla “devlet” olmaya çalışarak bir siyasi parti nasıl vatandaşların nezdinde önemli bir parti olabilecek?
Nasıl “vatandaşlarını” temsil edebilecek?
Hâlbuki Türkiye’nin yeniden şekillendiği şu günlerde, AKP’yi demokrasi çizgisinin içine çekecek, keyfî davranışlarını sınırlayacak ağırlıklı bir muhalefet partisine çok ihtiyaç var.
Başörtüsü meselesini en önemli mesele olarak gören bir muhalefet bu ağırlığı kazanamıyor elbet.
Bir muhalefet partisinin “başörtüsünü” çok önemsemesi gerekiyor elbette ama CHP’nin sandığı biçimde değil, tam tersine; bugün nihayet devletin siyasi yöneticileri eşlerini resepsiyonlara götürebiliyorlar ama hâlâ “başörtülü” kızların üniversiteye girme hakkı kurumsallaşmadı, hâlâ başörtülü bir kadın Meclis’e giremiyor, “niye resepsiyona geliyorlar” diye soracak değil, “niye Meclis’e gelemiyorlar” diye soracak bir muhalefet ihtiyacımız yok mu?
Bu soruyu böyle sorabilen bir parti, Kürtlerin, Alevilerin haklarını da savunduğunda siyasetin tozunu havaya savurtur.
Ama öyle bir siyasi partimiz yok.
AKP de dâhil hiçbiri bu soruyu soramıyor.
Aslında, bu ülkenin bütün insanlarının ortak haklarını savunan bir partiye sahip değiliz.
Dindarı da dinsizi de, Kürt’ü de Türk’ü de, Sünni’yi de Alevi’yi de, sağcıyı da solcuyu da birarada kapsayacak ortak bir değer var ortada, adına kısaca “demokrasi” diyoruz, bütün vatandaşların eşit haklara sahip olduğunu kabul eden basit bir anlayış bu ve biz bu anlayışı siyasetin temel taşı yapamıyoruz.
Henüz “demokrasiyi” tümüyle kabul edip benimsemiş, bunu siyasetinin odağına yerleştirmiş bir parti çıkartamadık.
Tabii bunun bir nedeni de “demokrasiye” oy verecek kitlelerin bulunmamasından olabilir.
Kemalizmin ruhunu esir aldığı bir toplumda, herkes kendisinden bir “tek parti ve tek adam” arıyor, bunu o kadar çaresizce arıyor ki Dersim’de Alevileri katletmeyi “yüksek şuur” olarak kabul eden Atatürk’ün resimleri Alevilerin cemevlerinde asılı duruyor.
Kendi kardeşlerini öldüren bir liderin resmini ibadethanelerine asıyorlar.
Hiç rahatsız olmuyorlar bundan.
Kemalist sistemin parçalandığı bir çağda, Kemalizm’le açıktan hesaplaşacak siyasi bir partinin var olamaması, ülkenin, toplumun, siyasetin durumunu göstermeye yetiyor herhalde.
Hesaplaşamamaları güçsüzlüklerinden değil, AKP’nin arkasında yüzde elli var, Kemalist anlayışa açıkça karşı çıkıyor mu, hayır, güçsüz olduğundan değil, iktidarlara Kemalist anlayışın sunduğu ödüllerin tadına bayıldıklarından.
Başörtülü kadınların Meclis’e girme hakkını savunmaktansa, kendilerine benzemeyeni “yasaklamayı” daha çok sevdiklerinden.
Gene de başörtülü kadınların devlet resepsiyonlarına gittiklerini görebilmek de önemli bir “normalleşme” adımı.
Gün gelir bu ülke de tam anlamıyla demokrasiyi benimser.
O güne kadar böyle “normalleşme” adımlarına sevinerek idare ederiz artık.