Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Alman yazar Hertha Müller'in, bu ödülü kazanmadan çok uzun zaman önce Türk edebiyatıyla tanışmıştı. Ancak Müller, ne Nobel kazanmadan önce edebiyatımızla tanıştırılan ilk yazar ne de yayınevlerimiz tarafından telif hakkı satın alınan Nobel Ödüllü ilk yazar değil...
Referans gazetesinin haberinde yer alan ve Bahadır Özgün'ün, 'Nobel kâhini' Adnan Özer'le gerçekleştirdiği söyleşi:
Nobel Edebiyat Ödülü'nü her yıl yayın piyasası heyecanla bekler. Ödül, sadece yazarına küresel bir ün ve hatırı sayılır bir maddi kazanç sağlamaz çünkü. Aynı zamanda ait olduğu ülkenin yayın piyasasına da hareketlilik katar. Öngörülü davranıp yüksek telifler ödenmeden bir zamanlar alınan yayın haklarının Nobel sayesinde bir anda kıymete binmesi, özellikle mütevazı yayınevleri için yılın piyangosu gibidir.
İşte bu yıl Nobel Ödülü'nü alan Alman yazar Herta Müller de Türkiye için sürpriz oldu. Çünkü Telos Yayınları, Müller'in kitabını tam 12 sene önce, 1997'de yayımlamıştı. Telos'un kitabı şu günlerde tüm kitabevlerinin vitrinlerinde "Nobel apoletiyle" boy gösteriyor. Yayınevinin sorumlu editörü Zafer Yılmaz, satışlarında henüz abartılacak bir yükselme olmasa da en azından yatırımlarının karşılığını aldıklarını söylüyor. Yılmaz, "Kendi ülkesinde o dönem pek az kimsenin bildiği Müller'i, şair Özdemir İnce'nin çabasıyla yayımlamamız en azından prestij oldu" diyor. Oysa Batılı bir yayınevi için böyle bir başarı, marka değerinin yükselmesi ve peşi sıra gelecek dev bir reklam kampanyası demek.
Benimki bir dünya rekoru
Aslında Türkiye, Nobel ödülleri alanında küresel yayınevlerinin bile kolay kolay yakalayamadığı bir başarıya sahip. Dünyada henüz kimsenin adını duymadığı yazarları ödül almadan önce Türkiye'de basan yayınevleri bulunuyor. Everset, Can, Gendaş, Turkuvaz bu yayınevleri arasındaki en iddialı olanlar. Türk yayıncıların başarısının arkasında ise bir isim özellikle dikkat çekiyor. Adeta Nobel'de uzmanlaşmış ve bir nevi "Nobel kâhini" olarak anılan Adnan Özer, 20 yılda editörlüğünü yaptığı hemen her yayınevine Nobelli bir edebiyatçı kazandırmış. Özer, "Belki fazla iddialı olacak ama benimki bir dünya rekorudur" diyor. Gerçekten de portföyünde büyük sürprizler var. 1986'da Nijeryalı Wole Soyinka, 1990'da Meksikalı Octavio Paz, 1998'de Portekizli Jose Saramago, 1999'da Alman Günter Grass, 2003'te Güney Afrikalı J.M. Coetzee ve 2004'te de Avusturyalı Elfriede Jelinek, Adnan Özer'in tüm yayıncıları atlatarak önceden Nobel alacağını tahmin ettiği ve telifini Türk yayınevlerine kazandırdığı yazarlar. İleride Nobel alacağını tahmin ettikleri isimlerse elbette daha kalabalık bir liste oluşturuyor.
Bir yayınevi editörünün hele ki iletişim araçlarının, internetin yaygın olmadığı dönemlerde Nobel alacak yazarları bilip, düşük teliflerle yayınevine kazandırmasının pek nadir olduğunu söyleyen Özer, "Ama artık rakipsiz değilim. Türkiye'deki yayınevleri de dünya edebiyatını dikkatli takip etmeye başladılar" diyor.
Nobel'in şifresi ne?
Adnan Özer, Nobel'e giden yolun bir şifresi olduğu görüşünde. Bu yol haritasını şöyle özetliyor: "Bir kere ödül Avrupa kültürüne ait. Yani Avrupa'ya yüzünü dönen, Avrupa değerlerine eğilen kişiler öne çıkar. Yazar daha önce hangi ödülleri almış, hangi üniversitelerde konferanslara katılmış. Hangi dergi ve gazetelerde söyleşileri çıkmış, nerelere davet edilmiş, bunlar önemli. Ait olduğu ülkenin siyasi sorunları nelerdir ve bu sorunlara nasıl bakıyor. Tüm bunlar Nobel'e giden yolda temel taşlar. Örneğin; Tianemen Meydanı'ndaki olaylar olmasayd Fransa'da doğmuş ve orada yaşayan Çinli Gao Xingjian'a belki de ödül vermezlerdi."