Hüseyin Gülerce
(Zaman, 18 Temmuz 2012)
HAS Parti katılımı ve daha ötesi...
Başbakan Erdoğan'ın daveti üzerine başta Numan Kurtulmuş olmak üzere, HAS Parti'den AK Parti'ye geniş bir katılım söz konusu. Bu gelişme ne anlama geliyor? Çoğunlukla iki açıdan değerlendiriliyor. Birincisi 2014 Ağustos'unda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi.
İkincisi, buna bağlı olarak AK Parti'nin geleceği.
Önemli gördüğüm bir noktaya dikkat çekmek isterim. Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce anayasa referandumu yapılacaktır. Meselenin bam teli; yeni anayasada, ilk defa halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanının niteliklerinin, görev ve yetkilerinin ne olacağıdır...
Malum, bu konuda Sayın Başbakan'ın çok önemli iki çıkışı oldu. İkincisinden başlayalım. Üç gün önce Eskişehir'de, 30 Eylül'deki büyük kongrede 4. ve son kez genel başkanlığa aday olacağını açıkladı. Bu, 2014'teki cumhurbaşkanlığına aday olacağının bir nevi ilanıdır. Son on yıla damgasını vurmuş, son genel seçimde yüzde 50 oy alarak gerçekten büyük bir başarıya imza atmış bir siyasetçinin bu adaylık, hakkıdır.
Sayın Erdoğan'ın asıl çıkışı, 6 Haziran'da bir televizyon programında söyledikleridir. Başbakan, "icra yetkisi kullanan partili cumhurbaşkanı" teklifini getirmektedir. Halkın seçeceği cumhurbaşkanının, partisinden kopmamasını istemektedir. Bunun gerekçelerini sayarken; "Bizden önce Özal'ın, Demirel'in yaşadıklarını görüyorum, orada vitrin süsüydüler." diyor. "Rahmetli Özal tehdit altındaydı, parti kurma adımı atacaktı." diyor. Ama en önemlisi; "Artık halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı var, Parlamento'nun seçtiği değil... O güçlü şekilde gelen cumhurbaşkanı, iki başlılık gibi görünen yapıyı tek başlılığa götürür." diyor...
Sayın Başbakan'ın bu teklifi, yeni anayasada yer alır ve referandumda kabul görürse, Başbakan ve AK Parti genel başkanlarının konumu da farklılık kazanır. Yani AK Parti genel başkanı ayrı, başbakan ayrı olur. İcra yetkili cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder. Başbakan bakanlardan bir bakan olarak koordinatörlük görevi yapar. Genel başkan, cumhurbaşkanının parti üzerindeki etkinliğinin devamını sağlama rolünü üstlenir.
Sayın Başbakan bütün bunları, daha iyi ve etkin bir yönetim ile AK Parti'nin geleceği adına düşünüyor. Bu açıdan HAS Parti'nin AK Parti'ye katılması daha geniş bir açıdan ele alınmalıdır. Çankaya'daki güçlü cumhurbaşkanının, partisi ile ilgili sıkıntıları asgariye indirmeye çalışması, güvenilir, vefalı insanlara kucak açması iyi düşünülmüş bir hamledir. Ama dediğim gibi yeni anayasa çalışmalarında bu değişiklikler önce Meclis'te, sonra referandumda kabul görecek midir?
Sayın Başbakan istediği kadar iyi niyetli olsun. AK Parti karşıtları bu hamleleri "tek adamlığa", "sivil vesayet"e gidişin adımları olarak değerlendirecektir. Belki bu, muhalefetin öteden beri yaptığı bir iş olarak görülüp pek kaale alınmayabilir. Ancak Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen geniş kitlede de, "yetmez ama evet" diyen liberal çevrelerde de giderek artan endişeleri dikkate almak gerekir.
AK Parti rüzgârı, asıl itibarıyla özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratikleşme taleplerinden güç aldı. Erdoğan ve arkadaşları değişimi doğru okudu, vesayete karşı esaslı bir siyasi irade ortaya koydular. İşin özü budur ve bu öz zedelenirse herkes kaybeder.
Endişeleri giderecek yönde atılacak adımlara ihtiyaç var. Yani bu kuvvetli, icra yetkisi olan partili cumhurbaşkanı parlamentoda denetim altına alınabilecek midir? Bu nasıl olacaktır? Mesela dar bölge seçim sistemi ile milletvekilleri, liderin değil, halkın seçtiği vekiller statüsüne çıkarak gerçekten denetim yapabilecekler midir? Seçim barajı düşürülecek midir? Parti içi demokrasi sağlanacak mıdır? Yasama, yürütme ve yargı arasındaki dengeler sağlama alınacak mıdır?
Kanaatimce Sayın Erdoğan'ın ustalık dönemi şimdi başlıyor. Ya yeni Türkiye'nin yeni bir yasama, yürütme ve yargı gücü olacaktır. Ya da dış politikanın yükü altında yeni tartışmalarla güç kaybeden bir Türkiye...