Gündem

'Newroz Kürtlerin hayat öpücüğü'

Berrin Karakaş, "Tek iyi bildiğim, 'Bu insanların isyanı niye?' demektense kafayı kırılmış metro duraklarına takmış insanların çoklığu. Bir de o insanların görmek istemediği, Kürt halkı"

22 Mart 2012 10:29

 

Berrin Karakaş

(Radikal, 22 Mart 2012)

 

Pazar günü Yenikapı sahil yolundan geri çevrildiğim İstanbul Kazlıçeşme Newroz kutlamalarından, güvenlik uğruna yaratılan o kaostan, gaz bulutlarından, rengârenk bir halka tek renk saldıran polislerden geriye, televizyon ekranından iki kare kazınmış belleğime. Oysa ne çok kare var ertesi günlere de yayılan. Cizre’de bir bilimkurgu filmi edasında, zırhlı aracının içinde, kendisi görünmese de sahibi besbelli “Nevruz kutlamaları kanunsuzdur ve devletimiz tarafından engellenecektir” anonsundan, ana haber bülteninde devletten izinli 21 Mart kutlamalarının haberini verirken, çocuğunu azarlamaya hazır ‘tatlı’ baba misali ‘Yarın bakalım BDP hiç olay çıkarmadan duracak mı?” sorusunu soran spikere, ne çok kare…

Bendeki iki kareye gelince; biri, Yenikapı sahil yolunda polisin ellerinden kurtulmaya kendisini denize atmış adamın denizden çıkarıldıktan sonra ve polisler kollarına sarıldıktan sonra söylediği, söylerken kafaya tokadı yediği kareden tek bir cümle; “Abi, mutluluğum orda…” O kadar kısa. O kadar net. O kadar saf… Diğeri, aynı sahil yolundan gider iken arabasına taş geldi diye feveran eden, aracının içinden “Öldürüyorlardı beni! Ben doktorum, ben doktorum!!!” diye fırlayıveren bir başkasından. Mutluluğu afili arabasında bulmuşların rahatsızlıkları da, bayramları izne bağlayan bir devlet kadar rahatsızlığımın bir parçası. Belki bu rahatsızlığımın içinde, her şeye rağmen Kazlıçeşme’ye yürümeyen benim sahilden paşa paşa dönüşü de vardır, kim bilir... Tek iyi bildiğim “Bu insanların isyanı niye?” demektense kafayı kırılmış metro duraklarına takmış insanların çokluğu. Bir de o insanların görmek istemediği bir çokluk var keza, bir halk, Kürt halkı.

Hardt ve Negri ortak kaleme aldıkları ‘Ortak Zenginlik’ kitabında; “İsyan çokluğun tarih yapma şekli, aksi halde ölecek şeye hayat öpücüğü verme biçimidir” diye yazıyorlar. Önden de Foucault’dan söylüyorlar: “Kimsenin benim için isyan, tüm insanlığın özgürleşmesine katkıda bulunacaktır deme hakkı yoktur. Ancak, iktidarın karşısında yaşamlarını tehlikeye atanlara ahlaki nutuk atılmaması gerekir. İsyan etmek doğru mudur yanlış mı? Bu soruyu açık bırakalım. İnsanlar ayaklanır, bu bir gerçektir. Bu, öznelliğin (muhteşem insanlarınki değil ancak herkesinki) tarihe katılma ve ona can verme şeklidir.”
Foucault’un “İktidarın karşısında yaşamlarını tehlikeye atanlara ahlaki nutuk atılmaması gerekir” nasihatının altını çize çize söylersek, Newroz da Kürtlerin hayat öpücüğüdür, can verme şeklidir tarihlerine. Resmi gücün karşısına çıkardıkları renkleridir. Dilleri yasaklandığından yıllarca, meydanlarda söyledikleri şarkılarla, halaylarla hatırlamaktır, hatırlatmaktır varlıklarını. “Biz hep buradaydık” demektir. Bir haftadır İstanbul’dan Batman’a meydanlarda gaza boğulmaya çalışılan, Kürtlerin toplumsal, kültürel, politik bellekleridir.

Bu yazıyı işte bu belleğe karşı, 1990’lardan beri bir proje olarak özenle hazırlanılmış, kurumlaştırılmış resmi Nevruz Bayramı’nda yazıyorum. Üçünden birinin isminde ‘Atatürk’ geçen kültür merkezlerinde İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başlarken kutlamalar, şöyle bir baktım da valiliklerin hazırladığı programlara, çoğunda mutlaka bir şiir okuma programı var. Şiirin kendisi olmak yakışır oysa bahara. Bahar “Nevruz Bayramı saat 11.00’de başlayıp 13.00’te sona erecektir” dilinize sığmaz.