Dünya
Deutsche Welle

Nejad: İran'ın füze denemesi yumuşama politikası değil

İran balistik füze denemesi nedeniyle kendisine yaptırım kararı alan ABD'ye askeri tatbikatla yanıt veriyor. Siyaset bilimci Ali Fathollah Nejad DW'ye verdiği mülakatta, İran ve ABD arasındaki gelişmeleri değerlendirdi.

04 Şubat 2017 16:14

Devrim Muhafızları'nın medya birimi Sepah News'ten yapılan açıklamada, ABD'nin İran'a yönelik yaptırım kararının ardından bugün geniş kapsamlı bir askeri tatbikat düzenleneceği belirtildi. Tatbikatta farklı menzildeki füzelerin de deneneceği kaydedildi. Açıklamada, "Tatbikatın İran'ın ABD'nin 'tehdit' ve 'aşağılayıcı yaptırımlarına' tepki vermeye hazır olduğunu gösterdiği" belirtildi.

ABD cuma günü İran’a yönelik bir dizi ek yaptırım kararı almış, Amerikan Maliye Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada yaptırımların balistik füze programında yer alan 25 firma ve kişiyi kapsadığı kaydedilmişti.

İran kökenli Alman siyaset bilimci Ali Fathollah Nejad DW'ye verdiği mülakatta füze denemesi yapan İran'ın ABD'yi provoke ettiği ve ABD'nin de durumu kendi lehine kullandığı görüşünde.

DW: İran'ın orta menzilli füze denemesinin ardından Donald Trump'ın Ulusal güvenlik Danışmanı Michael Flynn ve ABD Savunma Bakanı James Mattis'in tepkisi İran'a uyarıda bulunmak oldu. Bu uyarıları ne kadar ciddiye almamız gerekiyor?

Ali Fathollah Nejad: Bence bu tür uyarıların ciddiyetini nihai şekilde değerlendirebilmek için henüz çok erken. Bir taraftan General Michael Flynn'in İran ve İran'la yapılan nükleer anlaşma konusundaki duruşunu yeni hükümet göreve başlamadan önce de zaten biliyorduk. Flynn'a göre hakiki bir çözümün yolu yalnızca Tahran'da bir rejim değişikliğinden geçiyor.

Diğer tarafta ise James Mattis'in görüşleri nükleer anlaşmayı sürdürmek noktasında uluslararası konsensüse daha yakın. Ancak yine de Washington'daki güç merkezinin dışişleri ya da savunma bakanlıkları değil, net bir biçimde Başkan'ın tutucularla kuşattığı Beyaz Saray olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Bu tür bir füze denemesinin Trump'ın başkan olarak geçirdiği ikinci haftada gerçekleşmiş olması da İran'ın bir yumuşama politikası peşinde olmadığını gösterir nitelikte.

İran'ı hedef alan bu uyarı, Trump'ın hem ulusal hem de uluslararası düzlemde büyük tartışmalara neden olan ilk iki haftası çerçevesinde, hükümetin bir iç politika krizi baş gösterdiğinde kullanacağı müstakbel bir şaşırtmaca manevrasına hazırlık olarak anlaşılabilir. Böyle bir durumda Amerikan hükümeti İran'la silahlı çatışmaya girmek gerektiğini savunabilir. Bunun tahayyül edilemez sonuçlara yol açabilecek büyük bir savaşa neden olabileceği de düşünüldüğünde, bu manevranın son derecede riskli olduğu muhakkak.

DW: Washington'ın aksine İran, gerçekleştirdiği füze denemesinin Birleşmiş Milletler kararlarıyla çelişmediğini iddia ediyor. Konunun hukuki boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ali Fathollah Nejad: Burada bahsi geçen karar Birleşmiş Milletler'in Temmuz 2015 tarihli 2231 nolu kararı. Bu karar, İran ile altı büyük güç arasında yapılan nükleer anlaşmayı deyim yerindeyse "memnuniyetle karşılayan" bir metindi. Kararın hukuki bağlayıcılığı olmamasına rağmen burada İran'dan "nükleer başlık taşıması öngörülen balistik füzelerle ilgili etkinliklerde bulunmaması" talep edildi. Tahran füze denemesinin nükleer kapasitesini inkar ediyor olsa da bu konuda farklı değerlendirmeler söz konusu. Ancak bu füze denemeleri İran nükleer anlaşmasının fiili bir ihlali anlamına gelmiyor.

DW: ABD yönetiminin kullandığı tonunun giderek sertleştiği düşünüldüğünde ABD'nin nükleer anlaşmayı feshetmesine ne kadar ihtimal veriyorsunuz? Bu uluslararası hukuka göre mümkün mü?

Ali Fathollah Nejad: Bu tür tek taraflı bir sonlandırma elbette mümkün. Ancak bu, şayet suç yalnızca İran'ın üzerine atılabilirse diplomatik açıdan mantıklı olur. Tabii anlaşmanın uluslararası hukuk düzleminde bağlayıcı olmamasından ötürü anlaşmanın Washington tarafından iptali de aynı şekilde imkanlar dahilinde. Bunun için anlaşmanın öncelikle ABD Senatosu tarafından tasdik edilmiş olması veya Kongre nezdinde benzer bir onaylamanın gerçekleşmiş olması gerekli. Bu ikisinin gerçekleşme ihtimaliyse elbette oldukça düşük.

DW: Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin gerginliğin şiddetini azaltmak bağlamında ne kadar etkisi olabilir?

Ali Fathollah Nejad: İran ile yapılan nükleer anlaşmada yer almış üç AB devleti teknik olarak Rusya ve Çin'in desteğini de arkalarına alarak ABD'ye nükleer anlaşmanın garanti edilmesi gerektiğini açık bir biçimde ifade edebilirlerdi. Kaldı ki anlaşma İran'ın öngörülebilir gelecekte nükleer güç haline gelmeyeceğini garanti ediyor. Bu noktada Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi'ne üye ülkelerin çoğunun pozisyonunu da unutmamak gerekiyor. Tahran'ın bölgesel politikası karşısında duydukları derin endişelere rağmen bu ülkeler daha önce dile getirdiğimiz güvenlik siyaseti boyutu nedeniyle İran nükleer anlaşmasının devam etmesi taraftarı.

Berlin'de yaşayan Ali Fathollah Nejad İranlı-Alman bir siyaset bilimci. Alman Dış Politika Cemiyeti'nin (DGAP) Orta Doğu ve Kuzey Afrika programının yanı sıra Harvard Kennedy School'un İran Projesi'nde de araştırma ve öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Shabnam von Hein

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle