Gündem

Nedim Şener: Yolsuzluk operasyonu Başbakan'ı hedef alıyor

Nedim Şener: Bugün Nedim Şener AKP’yi savunuyor diyorlar. Devleti ele geçirmiş bir çeteye karşı olmak AKP’yi savunmak değildir

20 Ocak 2014 19:21

Gazeteci Nedim Şener, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına ilişkin, "20 yıldan beri yolsuzluk konusunda çok çalışmışımdır. Bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil hükümeti hatta doğrudan Başbakan’ı hedef aldığı çok açık" dedi.
Hrant Dink cinayeti ile ilgili de konuşan Şener, "Dink cinayetiyle ilgili gerçekler daha dördüncü gün çıkmıştı ortaya ama Dink gömülmeden gerçekler gömüldü. Cinayete bakan o günkü mutabakatı da bugünkü paralel yapıyı da görür" iddiasında bulundu.
"Hrant Dink ve Ergenekon davalarının birleştirilmesi gerektiğini" savunan Şener, "davaların birleştirilmesi durumunda Dink cinayetinin aydınlatılacağını fakat iki davanın da savcısı olan Zekeriya Öz'ün, buna yanaşmadığını" söyledi.
Star gazetesinden Fadime Özkan'ın Nedim Şener ile yaptığı söyleşi şu şekilde:
 
Dink davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi örgüt yok kararı verdi. Yargıtay kararı kısmen bozdu ve suç örgütü var, terör örgütü yok dedi. 18 sanıklı dava da böylece yeniden görülmeye başladı. Ama ne aile ne kamuoyu adaletin tecellisine dair umut taşıyor. Hrant için adalet diyerek hapse girmiş ve böyle diyerek çıkmış biri olarak söyler misiniz, durum size nasıl görünüyor?
Dink ailesi açısından çok zor ve her seferinde umutlandıran ama sonra insanı yere seren bir süreç yaşanıyor. Davanın esası bakımındansa, 14. Ağır Ceza Mahkemesi Erhan Tuncel ve diğer sanıkları “terör örgütü yoktur” diye beraat ettirdiğinde Bakan Ömer Çelik “Mahkemenin kararı örgüt olmadığını değil tersine ne kadar büyük olduğunu gösteriyor” demişti. Nedeni şuydu: Mahkeme örgüt var deseydi “peki Erhan Tunceli’n üstünde kim var” diye soracaktık. Erhan Tuncel bu işte devletin, istihbaratın parmak izi çünkü. O zaman tekrar istihbarat daire başkanlığına, Trabzon emniyetine yönelecekti. Jandarma etraflıca araştırılacak nasıl bir organizasyonun işi olduğu görülecekti. Mahkeme başkanı da “karar verdim ama içime sinmedi” gibi garip şeyler söylemişti.
 

Deliller cinayeti çözmek için yeterli

 
Bu durum peki bize ne söylüyor?
Örgütün olmadığını değil büyük ve uzantılarının yargıda da olduğunu. Eski derin devletle bugün paralel devlet denilen çetenin içiçe geçtiğini.
 
Bugün Türkiye Yargıtay’ın kararı bozduğu günden farklı bir noktada. Bu yeni hal, davanın hakkıyla görüleceği inancını besler mi?
Dink cinayetinde adalet için paralel devlet kavgasından medet ummak zayıflıktır. Bugün elimizdeki tüm deliller adı geçen herkesi yargılamaya yeterli. Davanın Trabzon’dan gelen dosyayla birleştirilmesi gerek. Davanın savcı Muammer Akkaş’tan alınması gerek. Akkaş 25 Aralık operasyonunda gizlilik kararına rağmen tüm bilgileri basınla paylaşırken Dink davasında bilgilere avukatlar da gazeteciler de ulaşamıyordu. (Röportaj bittiğinde savcının görev yerinin değiştiği haberini aldık. F.Ö) Gizlilik kararı da kaldırılmalı.
 

Dink dosyasını paralel devlet kavgasına alet etmek ilkesizlik

 
Savcı Akkaş görevden alınınca, tam operasyon yapacaktım görevden alındım, dedi?
Dink dosyasını bu kavgaya alet etmek gibi bir ilkesizlik ancak bunlara yakışır.
 
Cinayet konsorsiyumunda kimler var? Ortaklık baştan mı kurulmuş, sonradan mı?
Bu davada Trabzon ayağı çok önemli, jandarma ayağı çok önemli, polis istihbarat ayağı çok önemli. Erhan Tuncel’in kimin elemanı olduğuna bakılırsa cinayetin birçok ipucu var. Tuncel tutuklanıp İstanbul’a getirildiğinde çok şeyi anlattı. Biliyor musunuz, aslında gerçeğin büyük bölümü cinayetten dört gün sonra ortaya çıkmıştı. Dink gömülmeden gerçek ortaya çıktı ve Dink gömülmeden gerçekler gömüldü. Ama gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var işte. Ben 2009’tan beri anlatıyorum: Dink cinayetine baktığınızda bugünkü paralel yapının veya yargı cuntasının tüm bağlantılarını orada görürsünüz. Erhan Tuncel’in ifadesinde verdiği isimlerin -Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Sabri Uzun- Mit’çinin, polisin ve jandarmanın bu mahkemede topluca yargılanması gerek. Erhan Tuncel cinayete tek başına karar vermiş, Yasin Hayal azmettirmiş, Ogün Samast tetiği çekmiş değil ki. 
 

Savcı Öz iki davayı niye birleştirmedi?

 
Savcı Öz’ün Dink cinayetini Ergenekon davasına bağlamamasının nedeni bu mudur?
Manidardır. Terörist diye gözaltına alındığımda ifademi Zekeriya Öz aldı. Şöyle bir konuşma geçti aramızda, dedim ki: Beni Ergenekonculukla suçluyorsunuz. Ben diyorum ki Dink davasının Ergenekon ile birleştirilmesi gerek, bazı isimler iki dosyada da sık geçiyor / O dedi ki delil yok / Kitabımı okusaydınız görürdünüz polis şeması da var / Dink ailesinin avukatlarına her istedikleri belgeyi verdim / Sizin göreviniz belge vermek değil davaları birleştirmek. İlk iddianamede atıf yapıyor ama sonra birleştirmiyorsunuz”. Birleştirseydi Ergenekon operasyonunu yapan polisler de paralel yapı içindeki baş aktör de, Jandarma da, MİT’çi de sanık olurdu. Öz, Dink’i tehdit eden MİT’çiyi Bedrettin Dalan’a kaç diyen kişi olarak sorguladı sanık yaptı ama aynı kişi hakkında Dink cinayetiyle ilgili tek işlem yapmadı.
Yapsaydı Ergenekon’u içeren daire bu yapıyı da kapsayacak şekilde genişleyecekti?
Elbette. Fethiye Çetin de söylüyor bunu kitabında, bazı itirafçıların isimlerini verdim ama savcının ajandasında kaldı, diyor. Ergenekon ile Dink davası birleştirilmiş olsaydı o yapı yargılanır, bugün o polis “Başbakan’a kelepçe takacağım” diyemezdi. Ama maalesef yaşandı bunlar.
 
Siz bu yapıyı nereden biliyorsunuz?
Başbakan’ın imzaladığı 2 Aralık 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu raporundan. Ali Fuat Yılmazer’in, Ramazan Akyürek’in kızgınlığının temel sebeplerinden biridir bu rapor. Ayrıca raporu yazanları o günkü teftiş kurulu başkanı Muttalip Önal aracılığıyla tehdit de ettiriyor. Çünkü o vakte kadar emniyet boyutu atlanıp sadece jandarma üzerinde duruluyordu ama rapor emniyetteki bu isimlerin cinayetteki sorumluluğunu açığa çıkardı. Ergenekon jandarmayla birlikte bu cinayeti işledi gibi bir fotoğraf sunmaya çalışıyorlardı ama bu gerçeğin küçük bir parçasıydı. Bunu yapanlar basını da kontrol edenlerdi. Bunu görmek için o zaman ki Taraf’a bakmak yeterli.
 

Husumet BTK raporuyla başladı

 
Belgenin isimlerin ve Başbakan’ın imzasının ortaya çıkması mıdır hikayeyi başlatan?
Bu kişilerin Başbakan’a husumetinin miladı da bu belgedir. Belgeyi yayınladığım için nefretleri bana da yöneldi. Kitap Ocak’ta çıkmıştı, bir dava yürüyordu zaten. 6 Mayıs 2009’da M.Yılmaz adına bir ihbar mektubuna dayanılarak tutuklandım. O ihbara göre telefonlarımı dinleten Zekeriya Öz’dür. Bence o ihbarı da polis yazdı. Başbakan’ın oğluna bir cinayet planlandığı, benim de bu örgütün içinde olduğum yazılı ihbarda. Suç unsuru bulamayınca dinlemeyi durduruyorlar.
 
Eldeki verilerle ismi geçenlerden kimin kim olduğunu anlatır mısınız tek tek?
Planlayan nasıl öldürüleceğini bilen bir polis. Erhan Tuncel’i aradığında “oğlum hani kafasına sıkacaktı, hani kaçmayacaktı” diyen, bunu bilen bir kişi. Muhittin Zenit’i Erhan Tuncel’i araması için arayan kişi de Ali Fuat Yılmazer, yani o zaman İstihbarat Dairesi C Şubü Müdürü. Cinayetten sonra Ankara ekibi İstanbul’a geliyor, konsültasyon yapılıyor. Kimse yahu Erhan Tuncel istihbarat elemanımızdı, Yasin Hayal’in adının geçtiği raporlar var demiyor. Ne zaman gerçek ortaya çıkıyor? Ogün Samast otobüse binip Samsun’da yakalandığı zaman. Nasıl yakalanıyor? Babası görüntülerinden tanıyıp polise haber verince.
 

Devleti ele geçiren çeteye karşıyım

 
O zaman Başbakan 2008’deki imzasının peşine düşerek örülmüş bu çorabı sökebilir?
Bunu yapmalıdır. Borcudur. Mülkiye Teftiş Kurulu raporu da DDK raporu da, BTK raporunu çürütmek, bu isimleri aklamak üzere yazılmıştı. Bugün Nedim Şener AKP’yi savunuyor diyorlar. Devleti ele geçirmiş bir çeteye karşı olmak AKP’yi savunmak değildir. Halbuki herkes benim nerede durduğumu bilir. Bugün ne diyorsam dün de söylüyordum. Bu da Türkiye’deki algı savaşının bir parçası. Ben gerçeği ortaya koyarım, kimin işine yaradığına bakmam. Başbakan’a karşı da bu gerçeği söylerim, dünyanın her yerinde gazeteciden terörist olmaz kardeşim de derim ama cemaat-hükümet savaşında bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil operasyon olduğunu da anlatırım. Çünkü yaşanan gerçek budur. 20 yıldan beri yolsuzluk konusunda çok çalışmışımdır. Bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil hükümeti hatta doğrudan Başbakan’ı hedef aldığı çok açık.
 

Rahibi öldürenler Ogün Samast’ı da öldürecekti

 
Ogün Samast’ın yakalanması planın bir parçası mı?
Oyunu bozan şey. Düşünün cinayet işleyecek biri bunu beyaz bereyle yapar mı? Başbakanlık Teftiş Kurulu’na diyor ki kendisi: İyi ki de yakalandım. Niye böyle demiş diye peşine düştüm. Meğer “yakalanmasaymış Gümüşhane’de öldürülecekmiş”. Onu öldürmek için Trabzon’dan Gümüşhane’ye doğru yola çıkan çete biliniyor. Rahip Santaro da o çetenin silahıyla öldürüldü. Katil psikolojik sağlığı yerinde olmayan 15 yaşında bir çocuk diye lanse edildi. Ama o öyle sıradan bir cinayet değil. Ama kimse gerçeğin peşinde değil. Halbuki içinde aşırı milliyetçilerin, bazı Ergenekoncu isimlerin olduğu, emniyetin polisin olduğu büyük bir konsorsiyumun işidir bu cinayet. Bunlar bütün olarak ele alınmadan da çözülemez. İkincisi de derin devlet ve polis-yargı cuntası dediğiniz şeyin birlikteliği.
 

Ben Jandarma’nın da MİT’in de rolünü yazdım

 
Dink cinayetinde emniyetin rolüne dikkat çekerken jandarmanın rolünü örttüğünüze yönelik eleştiriye cevabınız ne?
Bunu kim söylüyor? 1) art niyetliler 2) kitaplarımı okumayanlar. Görüşüm şudur: Bu cinayet MİT’in, jandarmanın, polisin, bürokrasinin, siyasetin, yargının üstünü kapatmasıyla işlenmiş bir mutabakat cinayetidir. Coşkun İğci ifadesinde adını verdiği jandarmalar, işin üzerlerine kalacağını görünce “komutanlarımız yalan söyleyin dedi biz de söyledik” dediler. Bu sayede hepsi sanık oldu. Ama jandarma dosyası o günden sonra hiç ilerlemedi. Bunu kitabımda yazdım. İkincisi Dink’in MİT’çi Özel Yılmaz tarafından tehdit edildiğini ilk yazan kişiyim 2004’te. Tehdidin kaynağının Genelkurmay olduğunu da ilk kez yazdım. Dolayısıyla bunlar o polislerin ve polislere aracılık eden gazetecilerin uydurduğu yalanlar.
 
Bütün bunlar size ne hissettiriyor?
Bazen itiraf gibi sözleri duyunca üzülüyorum. Kardeşim anlamanız için bunu mu yaşamanız gerekiyordu diyorum. İnşallah daha fazla geç kalmaz bu işler. Yoksa gerçekten huzur yok. Kendimle ilgili şeyden çok Hrant Dink cinayetiyle ilgili durumdan daha çok etkileniyorum. Gözümün önünde her şey. Bu tiyatroyu nasıl oynuyorsunuz? Bu cinayeti çözmeden ne Başbakan rahata erecek ne bizler ne toplum vicdanı. Bu krizin içinden de çıkamayız. Hükümet ciddi bir özeleştiri yaparsa devleti daha kolay arındırabilir.
 
Kırgın mısınız?
Tabi ki kırgınım. Çünkü evinden işine giden biriyim ben. Düşünüyorsunuz; ya içerde ölebilirsiniz. Aileniz psikolojik zarar görüyor. Bir sürü haksızlık yapılırken nasıl sessiz kalınabilir?