06 Mart 2011 02:00
''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten savcılardan Zekeriya Öz'ün talebi üzerine İstanbul Nöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla gözaltına alınan Yalçın Küçük ile Müyesser Yıldız'ın İstanbul Emniyet Müdürlüğündeki işlemleri tamamlandı.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine getirilerek, savcı ve hakimlerin giriş çıkış yaptığı kapıdan adliye binasına alınan Küçük ve Yıldız'ın soruşturmayı yürüten savcılarca ifadesinin alınması bekleniyor.
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan Doğan Yurdakul, Coşkun Musluk ve Sait Çakır da adliyeye sevk edilirken, Musluk'un, ''diktatörya'' şeklinde bağırdığı görüldü.
Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandı
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından sorgulandıktan sonra tutuklanmaları istemiyle İstanbul Nöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilen Şener ve Şık'ın işlemleri tamamlandı.
Mahkeme tarafından tutuklanan gazeteciler Şık ve Şener, Metris Cezaevine gönderildi.
Nedim Şener ve Ahmet Şık ile birlikte adliyeye sevk edilen polis memuru Aydın Bıyıklı ve yazar İklim Bayraktar, savcılık sorgularının ardından serbest bırakılmıştı.
Tokat'ta 1 kişi gözaltında
Sivas'ta işçi olarak çalışan G.İ.T'nin izinli olarak geldiği Tokat'ta, Ergenekon soruşturması kapsamında polis ekiplerince gözaltına alındı.
G.İ.T'nin İstanbul'a gönderildiği öğrenildi.
Gazetecilerden siyah bantlı protesto
Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul ve Ankara'da meslektaşlarının gözaltına alınmasını protesto eden gazeteciler, ağızlarında siyah bantlarla Adalet Bakanlığına yürüyerek, kalem kırdı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Çağdaş Gazeteciler Derneği ve gazetecilik örgütlerinin oluşturduğu G-9 platformunun düzenlediği protesto gösterisinde, Kızılay'da Güvenpark yakınında toplanan gazeteciler, ''Özgür basın, özgür Türkiye'' sloganları atarak, taşıdıkları ve üzerinde ''İleri demokrasiyle gurur duyuyoruz. ABD'den daha özgür basınımız var'' yazan pankartla Adalet Bakanlığına yürüdü.
TGS Ankara Şube Başkanı Göksel Yıldırım, bazı şeylerle ilk defa karşılaştıklarını, hayret ettiklerini ve tedirgin olduklarını ifade ederek, "Tüm bu isimlerin ortak yönünün muhalif gazetecilerden oluşması ise akıllarda kaçınılmaz olarak kuşkular yaratıyor. Bu tablo, ülkedeki basın özgürlüğü tartışmasını da beraberinde getiriyor'' dedi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay da ifade ve basın özgürlüğü istediklerini ifade ederek, tarih boyunca direnenlerin kazandığını, kendilerinin de susmayacağını ve verdikleri mücadeleyi kazanacaklarını söyledi.
Gazetecilik örgütlerinin oluşturduğu G-9 platformunun sözcüsü Doğan Tılıç ise ''Bugün bir arada durmazsak, omuz omuza direnmezsek, yarını yok edeceğiz'' dedi.
Protestoya katılan gazeteciler daha sonra kalemlerini kırarak yere bıraktı.
AB ve ABD'den uyarı
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley, "Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilerle ilgili olarak, "Kamuoyunun önünde dile getirdiğimiz gibi Türkiye'deki gidişattan kaygılarımız var. Bu gelişmelerle ilgili Türk yetkililerle temasları sürdürüyoruz. Bu konuları çok yakından takip edeceğiz" dedi.
İnceleme ya da soruşturmaların şeffaf şekilde ilerlemesi çağrısında bulunduklarını belirten Crowley, Türkiye ile temas etmeye ve bağımsız ve çoğulcu medya için çağrıda bulunmaya devam edeceklerini bildirdi.
Crowley, bunun sağlıklı demokrasi için kritik olduğunu belirterek, "Yıllık insan hakları raporumuzda küresel basın özgürlüklerine ilişkin değerlendirmelerimizi sürdüreceğiz" dedi.
ABD Başkanı Obama'nın Türkiye'deki gazetecilere yönelik yıldırmaların farkında olup olmadığı ve gündeme getirip getirmediği" yönündeki bir soru üzerine Crowley, bunun Beyaz Saray'a sorulması gerektiğini ancak ABD yönetimi olarak bu konulara odaklanmaya devam ettiklerini söyledi.
Sözcü Crowley, "bu gözaltıların sistematik olduğunu düşünüp düşünmediği" yolundaki bir soru üzerine de, "Bu konuda bir yargıda bulunmak zor. Kamuoyunun önünde dile getirdiğimiz gibi Türkiye'deki gidişattan kaygılarımız var. Bu gelişmelerle ilgili olarak Türk yetkililerle temasları sürdürüyoruz. Bu konuları çok yakından takip edeceğiz" diye konuştu.
Endişeyle izliyoruz
AB Komisyonu da gazetecilere yönelik son polis uygulamalarını endişeyle izlediğini" bildirdi.
AB Komisyonunun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi Stefan Füle, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'deki mevzuatın, ifade özgürlüğünü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararlarına uygun şekilde güvence altına almadığını belirtti.
Füle, "Tüm modern demokrasilerde ifade ve basın özgürlüğü muhafaza edilmesi gereken temel prensiplerdir. Aday ülke olarak Türkiye'nin bu temel prensipleri uygulamasını ve kamuoyunda çoğulcu ve farklı tartışmalara imkan sağlamasını umuyoruz. Türkiye'nin acilen basın özgürlüğünün icrasını kayda değer şekilde iyileştirmek için yasal çerçeveyi değiştirmesine ihtiyaç duyulmaktadır" ifadesini kullandı.
Fransa rahatsız
Fransa Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'de gazetecilerin gözaltına alınmasından rahatsızlık duyduğunu bildirdi.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, ''Fransa'nın bütün dünyada, hukuk devleti ve içlerinde basın ve ifade özgürlükleri de olmak üzere temel özgürlüklere saygı gösterilmesine büyük önem verdiği'' belirtildi.
AB Komisyonu'nun, Türkiye ile ilgili son ilerleme raporunda Türkiye'de basın özgürlüğünü dair bazı eksikliklere dikkati çektiğine işaret edilen açıklamada, Fransa'nın gözaltındaki gazetecilerin durumunu yakından izlediği ve serbest kalmasını umut ettiği kaydedildi.
Şahin: Yargısal bir faaliyet
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, bazı gazetecilerin gözaltına alınması ve haklarında soruşturma açılmasının tamamen yargısal bir faaliyet olduğunu belirterek, bu kişilerle ilgili hangi iddia ve delillerin bulunduğunu bilmediklerini, bu nedenle sağlıklı bir değerlendirme yapma imkanı olmadığını söyledi.
İlk soruşturmaların Cumhuriyet savcıları tarafından dava açılana kadar yasalar gereği gizli yürütüldüğünü hatırlatan Şahin, şunları kaydetti:
''Ben TBMM Başkanı olarak, yasama organının başında bulunan birisi olarak şunu ifade edebilirim; TBMM bu ülkede uygulanan yasaları çıkartan organdır. Yasaları, Meclis olarak biz çıkartıyor ve yürürlüğe koyuyoruz. TBMM'nin çıkartmış olduğu her kanun, Türkiye'de demokrasiyi daha da genişletmek amaçlıdır. Türkiye'de özgürlük alanını daha da genişletmeyi hedef alır. Ve Türkiye kanun devleti değil, tam bir hukuk devleti olsun düşüncesiyle bu yasaları çıkartır. Meclisin Başkanı olarak çıkartmış olduğumuz bu yasaların da uygulanmasının aynı doğrultuda olmasını bekleriz ve arzu ederiz. Uygulamada yaşandığı ifade edilen birtakım sorunlar olabilir. Kuvvetler ayrılığı ilkesine, ben yürekten inanan ve bunu uygulamaya çalışan bir kişiyim. Yargı bağımsız ayrı bir organdır. Birbirimizin işine karışmayız. Ama Meclis olarak çıkartmış olduğumuz kanunların özüne ve ruhununa uygun olarak uygulanmasını arzu ederiz. Ben bunu söyledikten sonra şöyle bir soru soracaksınız, 'Bu amaca uygun uygulanmıyor mu' Uygulanması için kuşkusuz ki titizlik gösteriliyor.''
Şahin, hiçbir savcı ve hakimin kimsenin hasmı ve düşmanı olduğunu düşünmediğini söyledi.
Erdoğan yorumladı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ergenekon" gözaltılarıyla ilgili, ''Gözaltı olayı her zaman söylediğimiz gibi, bunlar bizim talimatımızla olan şeyler değil'' dedi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Gözaltı olayı her zaman söylediğimiz gibi, bunlar bizim talimatımızla olan şeyler değil. Bu, savcılığın talebi üzerine güvenlik teşkilatımızın, emniyet teşkilatımızın o verilen talimatı yerine getirmesi olayıdır. Burada, şüphesiz ki savcılık herhalde bazı bilgilerden, bazı belgelerden hareketle böyle bir adımı atıyor. Bunu üzerinde benim zaten herhangi bir değerlendirmeye girmem, şöyle mi böyle mi, bu tür ifadelerde bulunmam bunlar da zaten yanlış. Şu anda emniyet teşkilatımız kendisine verilen görevi yerine getirmiştir. Ve bundan sonraki süreçte de savcılık hazırlık safhasını yerine getirir, ondan sonra da ilgili mahkemeye bunu sevk eder veyahut da sevk etmeden bırakabilir. Bunların hepsi onların tasarrufudur. Buna tabii bizim karışma yetkimiz zaten yok. Benim sadece söyleyeceğim bir şey var; bu süreçlerin süratle neticelendirilmesidir, kısa zamanda bitirilmesidir. Bu da arzumdur, bunu da özellikle ifade etmek isterim.''
Arınç: Bizi üzer
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, onarımı tamamlanan 19. yüzyıla ait bir vakıf eseri olan Pertevniyal Valide Sultan Camisi'nin yeniden ibadete açılması dolayısıyla düzenlenen tören sırasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Arınç, basın mensuplarının, gazetecilerin herhangi bir şekilde gözaltına alınmaları, tahkikata uğramaları, haklarında dava açılması ve hatta mahkumiyet kararı verilmesinin kendilerini de üzeceğini belirtti.
Bunu basın kuruluşlarıyla ilgili bir bakan olarak söylemediğini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yıllardan beri siyaset yapan ve basının önemine inanan, Anayasa'da yer aldığı şekliyle basın özgürlüğünü savunan bir insan olarak söylüyorum. Özellikle son yıllarda bazı suçlamalar nedeniyle basın mensubu gazeteciler suçlanmakta, iş yerleri, evleri aranmakta ve haklarında soruşturma yapılmaktadır. Şüphesiz her meslek mensubu, gazeteci de olsa, avukat da olsa, doktor da olsa, siyasetçi de olsa, suç işleme hakkına sahip değildir. Adi suçlarla, siyasi suçlarla ilgili iddialar yapılabilir. Bununla ilgili bir soruşturma süreci başlar. Yeterli belgeler ve deliller bulunursa, haklarında dava açılır. Dava sonucu ya mahkumiyetle ya beraatla sonuçlanır.''
Bunları, yargı sürecinde olağan karşılamak gerektiğini vurgulayan Arınç, arama kararını verenin de gözaltına alma kararını verenin de tutuklayanın da iddianameyi hazırlayanın da hakim sınıfından insanlar olduğunu belirtti.
Yargının bağımsız olduğunu kaydeden Arınç, yürütmenin bu konuda herhangi bir talimatının, etkisinin bulunmadığını dile getirdi.
Kolluk kuvvetlerinin sadece yargı makamlarının talimatlarını yerine getirdiğini söyleyen Arınç, ''Dün ve bugün meydana gelen olaylarla ilgili üzüntülerimi ve endişelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Basın mensupları suçlanıyorlar, gözaltına alınıyorlar. Bu elbette hoş bir manzara değil'' dedi.
Arınç'ın konuşmasında öne çıkan bazı ifadeler şöyle:
• "Gazeteciler, yazdıklarından, çizdiklerinden, haberlerinden dolayı suçlanmamalılar, haklarında dava açılmamalı, mahkum olmamalılar.
• Ama basın kartı sahibi olup da gazetecilik yaptığını bildiğimiz insanlar, eğer TCK'da suç sayılan fiillerden birini işlemişlerse o takdirde hiçbirimizin zırhı yoktur.
• Seçim kararı alınmış olmasına rağmen, meclisin açık bulunduğu bu süreç içerisinde tck'nın 4 maddesinde iyileştirme yapan bir tasarıyı meclise sevk etmek üzereyiz.
• İnanıyorum ki bu yasa değişikliği yapıldıktan sonra, gazeteci arkadaşlarımız, sadece gazetecilikten dolayı kolaylıkla suçlanmayacak ve yazdıklarından dolayı ceza almayacaklar.
• Ama adi suçlar, siyasi suçlar, terör bağlantılı suçlar her zaman soruşturulmalı. Haklarındaki delillere göre de karar verilmelidir."
Atalay: Yargı açıklasın
İçişleri Bakanı Atalay, ''Ergenekon'' operasyonu kapsamında önceki günkü gözaltıların hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
''Ben dün değerlendirdim, dün Başbakanımız da ifade etti. Olup bitenleri biz şu anda yorumlama durumunda değiliz. Yargının bir kararı var ve İstanbul Savcılığının kararını Emniyet görevlilerimiz yerine getiriyor. Yani bu konuda eğer yapılacak açıklama, bilgilendirme varsa bu yargıya düşer. Yani şu anda bizim bu konuda ileri yorumlar yapmamız uygun değildir. Niçin bunlar oluyor, sebebi ne, bu gözaltıların gerekçesi ne, bunları da biz kendimiz de şu anda bilmiyoruz. Zaten bizim bilebileceğimiz bir süreç içinde de yürümüyor. Onlara bir bakmak lazım. Gerek basın özgürlüğü ile ilgisi ne kadardır? Diğer örgüt ilişkileri vesaire... Yani yargı bunu açıklayacak. Bunların gerekçeleri açıklanacak ondan sonra biz de öğrenmiş olacağız.''
Süreç hızlı işlemeli
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik gazetecilerin gözaltına alınmalarına ilişkin, Türkiye'nin fikir ve basın özgürlüğü konusunda ciddi mesafeler kat ettiğini söyledi.
Çelik, belli kesimlerin, ''savcının hangi gerekçelerle gözaltılara karar verdiği konusunda sağlam kanaate ulaşmadan şu yönde ya da bu yönde pozisyon aldığını'' ifade etti.
''Bu tip tutuklamaların hemen bir basın özgürlüğü meselesi haline getirilmesinin'' Türkiye'nin darbelerle, ''Ergenekon tipi illegal örgütlerle'' mücadelesini itibarsızlaştırma faaliyetine dönüşebileceğini kaydeden Çelik, şunları söyledi:
''Baktık ki basın özgürlüğü çerçevesinde yapılan yürüyüşte, basın özgürlüğüyle alakası olmayan, bir takım oluşumların, sembollerin, sloganların, basın özgürlüğünü bahane ederek, Ergenekon meselesini savunmaya kalkan bazı siyasilerin bir takım gövde gösterilerini gördük. Ama gerçek gazeteciler, arkadaşlarının gazetecilik faaliyeti yüzünden baskı altında alındığını düşünüp de protesto gerçekleştiriyorsa, mesleki dayanışma içine giriyorsa, buna saygı duyulur.''
Çelik, gazetecinin, gazetecilik faaliyeti sebebiyle mi, yoksa gazetecilik faaliyetiyle bağdaşmayan suç oluşturabilecek unsurlar sebebiyle mi gözaltına alındığına dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Bu konuda hassasiyet gösterilmezse, basın özgürlüğünü savunalım derken, basın özgürlüğünü savunma şemsiyesi altında bir takım sıkıntılı durumların destekçisi durumuna düşülebilir. Tabii ki tersinden de hassasiyet göstermek gerekir. Sağlam olmayan bir takım deliller, ya da sadece siteler üzerine bir takım gözaltılar gerçekleştiriliyor ve bu basın özgürlüğünün sıkıntıya sokuyorsa, burada da bir duruş sergilemek gerekir.''
İyimaya: Gözaltına hukuki düzenleme gerekir
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AKP Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilerle ilgili, basın özgürlüğünün, hem ifade özgürlüğü hem de düşünce özgürlüğünün ana malzemelerinden birisi olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
''Meydana gelen olayla ilgili olarak üzülmemek mümkün değildir. İki ihtimal söz konusu olabilir. Gözaltına alma işlemine başvuranların ellerinde bulunan verilerde bir yanlışlık, noksanlık, farklılık olabilir. Bu vahim. Gözaltına alınan ve düşünce ve basın özgürlüğünün özneleri konumunda olan arkadaşlarımızın bir yanlışlığı olabilir. O da vahim. Benim en büyük temennim, basın özgürlüğü alanındaki bu gibi olaylarda gözaltını disipline edecek yeni bir hukuki düzenlemeye gitme gereğidir. Kamuoyu, hepimiz bu olaydan üzüldük ama bu konuda Adalet Bakanlığımız bir hazırlığını tamamlamak üzeredir. Eğer seçimden evvel bu hazırlık gelirse komisyonum sonuçlandırır ve Genel Kurul kabul edebilir. Fakat burada şu farkı gözardı etmemek lazım. Kuvvetler ayrılığı sistemi içerisinde bu iş tamamen yargıyı ilgilendiren bir alandır. Süratle bitmesi temennimizdir. Siyasal iktidar olarak biz de böyle olayların olmamasını temenni ederiz.''
Ahmet İyimaya, ''gözaltılar kapsamında hükümetin de suçlandığının'' belirtilmesi üzerine, ''Çok yanlış. O, kuvvetler ayrılığı rejiminin zihin dünyasına tam yansımamış olduğunu gösterir. Çünkü hükümet ne ile ölçülür, kendi görevlerini gereği gibi yerine getiriyor mu, yapıyor mu, Türkiye'nin gelişmesi için projeler üretiyor mu, Türkiye'yi dünyaya taşıyor mu, bir dünya ülkesi haline getiriyor mu? Bu noktada bizim iktidarımızın bir sorunu yok. Kuvvetler ayrılığı içerisinde o organın öbür organa, öbür organın beriki organa karışması mümkün değildir. Ama bizim temel misyonumuz, ayrıca hukuk reformunu gerçekleştirmektir. Bu konuda hukuk kurallarından kaynaklanan bir noksanlık varsa bu noktada üzerimize düşeni her zaman yaparız'' diye konuştu.
© Tüm hakları saklıdır.