Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin danışma kurulunda olması gerekçesiyle başlatılan soruşturmada 'Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olma' suçlamasından tutuklu bulunan 70 yaşındaki Dilbilimci Necmiye Alpay, "Üyesi olduğum tek örgüt Barış Vakfı'dır.Herhangi bir silahlı örgütün ne üyesiyim ne sempatizanı" dedi. Alpay, sağlık sorunlarından dolayı odalarda bulunan alaturka tuvaletleri kullanamadığını belirterek "Odalardaki tuvaletler alaturka ve bu durum benim başlıca sorunum, çünkü dizlerim nedeniyle o tuvaletleri kullanamıyorum" ifadesini kullandı.
'Demirdetmek' fiilini türettiğini "Klozet türü tuvalet yalnızca bir odada var. Onu ben ve bir kişi daha kullanıyoruz. Bunun anlamı, benim yaşımda, gece sabaha karşı o odadaki arkadaşın kapısını demirdetmek oluyor. (Demirdetmek fiilini ben buldum)" sözleriyle açıklayan Alpay "Kısacası, bu koğuşta en az bir modern tuvalete daha ihtiyaç olduğu açık" dedi.
Necmiye Alpay ayrıca avukatı aracılığıyla ilettiği dilekçede "Tutuklanmak insan hayatında bir balta etkisi yapıyor. Dil ve edebiyat alanlarında biri bitmek üzere olan kitap çalışmalarım yarım kaldı. Periyodik yazılarım yarım kaldı. Barışa ve çözüme yönelik çalışmalarım yarım kaldı. Eğer amaçlanan bunlar değilse tutukluluğuma son verilmesini ve hakkımda takipsizlik kararı alınmasını diliyorum" diye yazdı.
Necmiye Alpay'ın Bakırköy Cezaevi'nden avukatı aracılığıyla BBC Türkçe'den Rengin Aslan'a verdiği yanıtlar şöyle:
12 Eylül döneminde Mamak'ta kalmıştınız 3 yıl. Aradan 36 yıl geçti. O zaman geride bıraktığınız cezaevi ile bugün yeniden girdiğiniz cezaevi arasında koşullar, ortam, uygulamalar açısından farklar neler?
Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi'ni, 12 Eylül'ün Mamak Cezaevi ile karşılaştırmak hayli zor. Ancak sonuçta ikisi de CEZA evi.
Cezaevi koşullarını anlatır mısınız? Nasıl bir yerde kaldığınızı tarif eder misiniz? Banyo, çamaşır, bulaşık gibi temel ihtiyaçlarınızı karşılarken sorun yaşıyor musunuz?
Beton bir avlu. Her türlü bitki yasak. Merkezden yönetilen bir TV'nin de olduğu bir ortak alan.
İki kat üzerinden düzenlenmiş, ikili ranzaların bulunduğu on iki küçük oda. Ranzalar ve kapılar demir. Benim boyum yatay konumda ranzanın demirlerine ancak sığıyor.
Alt ranzada dik oturamıyorum. Odalar ile ortak alanın tamamına koğuş adı veriliyor. Avlu, koğuşa dahil. Her katta, iki adet ortak duş var. Odalardaki tuvaletler alaturka ve bu durum benim başlıca sorunum, çünkü dizlerim nedeniyle o tuvaletleri kullanamıyorum.
Klozet türü tuvalet yalnızca bir odada var. Onu ben ve bir kişi daha kullanıyoruz.
Bunun anlamı, benim yaşımda, gece sabaha karşı o odadaki arkadaşın kapısını demirdetmek oluyor. (Demirdetmek fiilini ben buldum.) Kısacası, bu koğuşta en az bir modern tuvalete daha ihtiyaç olduğu açık.
Koğuşta sürekli sıcak su var, bulaşıklarımızı kendimiz yıkıyoruz, çamaşırlarımızın büyük olanları belli aralıklarla idare tarafından yıkanıp kurutuluyor.
Kâğıt -kalem sistemiyle ve sınırlı kitap erişimiyle kısmi çalışmalara yönelmek zorunda kaldım. Ancak merak hatlarımda bir değişiklik olmadı"
Cezaevinde bir gün içinde ne yapıyorsunuz? Kitap okumak veya yazmak için uygun bir ortam var mı? Gönderilen kitap ve mektuplarınızı alabiliyor musunuz? Siz dışarıyla iletişim kurabiliyor, mektuplarınızı gönderebiliyor musunuz? Gazete ve dergiler içeri alınıyor mu?
Gazete, dergi ve kitap gelebiliyor. Posta, yavaş olmakla birlikte işliyor. Kitap okuyabiliyoruz ancak yazmanın tek yolu defter kâğıt ve kalem. Bilgisayar için Adalet Bakanlığı'nın bireysel izni gerekiyor.
Aslı Erdoğan'la ben bugünlerde bunun için başvurmayı düşünüyoruz. İnternet her durumda yasak, ancak koğuş dışı bir "bilgisayar odası"nda çalışma izni verilebiliyormuş. Tıpkı bazı kurs odaları gibi (resim, müzik, vb.)
Yargıç, kuvvetli suç şüphesine gerekçe olarak "yakalama tutanağının içeriği"nden söz ediyor. Oysa böyle bir tutanak yok, olması da olanaksız, çünkü ben yakalanmış değilim."
Cezaevinde olmak, okuduğunuz, merak ettiğiniz, araştırmak istediğiniz konularda bir fark yarattı mı?
Tutuklandığımda bitirmek üzere olduğum bir kitap yarım kaldı. Milliyet gazetesinin Kitap eki için sekiz yıldır her ay bir şaire odaklanarak yazdığım yazılar yarım kaldı. Kâğıt -kalem sistemiyle ve sınırlı kitap erişimiyle kısmi çalışmalara yönelmek zorunda kaldım. Ancak merak hatlarımda bir değişiklik olmadı.
Cezaevinin dilini tarif eder misiniz? Bir dilbilimci olarak cezaevinin diliyle ilgili neler gözlemlediniz? Orada konuşulan dil, kullanılan sözcükler size/bize ne anlatıyor?
Bu konuyu Tîroj dergisi için yazmak istiyorum. İkidilli, sevdiğim bir dergidir ve benden yazı istediklerini bildirdiler. Burada şunu belirtmekle yetineyim: Türkçedeki sen/siz ayrımı resmi görevlilerin dilinde özel bir biçimde belirginleşiyor.
Koğuş arkadaşlarım siyasi tutuklu ve hükümlülerden oluşuyor. Hayat tecrübeleri hem birbirinden çok farklı, hem de epey ortak yönleri olan insanlar."
Kendiniz ifade vermeye gitmişken, kaçma şüphesiyle tutuklanmış olmanız size ne hissettiriyor, ne düşündürüyor?
Tutukluğumla ilgili yargı kararı bir hukuk skandalı niteliğinde. Yargıç, kuvvetli suç şüphesine gerekçe olarak "yakalama tutanağının içeriği"nden söz ediyor. Oysa böyle bir tutanak yok, olması da olanaksız, çünkü ben yakalanmış değilim.
Soruşturmada adımın geçtiğini gazetelerde okuyunca, savcılığa kendim başvurup ifade vermiştim. Yargıcın var olmayan bir tutanaktan söz etmesi, suçlamaların bilgisayarda kes-yapıştır yöntemiyle hazırlanmasından kaynaklanmış olabilir. Karar metninin bütünü de aynı izlenimi uyandırıyor.
Oradaki diğer tutuklu ve mahkumlarla ve onların koşullarıyla ilgili gözlemleriniz neler?
Koğuş arkadaşlarım siyasi tutuklu ve hükümlülerden oluşuyor. Hayat tecrübeleri hem birbirinden çok farklı, hem de epey ortak yönleri olan insanlar. Onları tanıma olanağı bulduğum için mutluyum.