Candan Yıldız
Taksim Dayanışma’nın Gezi Parkı’nda “sembolik büyük bir çadır bırakma” kararına rağmen Hükümet emri ile polisin çadırlara ve insanlara saldırdı.
Gezi mücadelesi barış ve müzakere süreciyle de yakından ilgili. Zira 30 yıldır yan yana gelemeyen kesimler biraraya geldi ve daha fazla özgürlük ve demokrasi talep etti.
Bu konuyu Van’da Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV)’nın düzenlediği Yerel Yönetimler Konferan’sına katılan BDP’nin dışilişkilerden sorumlu milletvekili Nazmi Gür’e de sorduk. Gür, “AKP’nin Gezi direnişine karşı tutumu Kürt meselesinde de benzer yöntemi izleyeceği algısını yarattı. Bu kaygılarımızda da haksız değiliz. Barış ve müzakere sürecine ilişkin Kürtlerin talepleri konusunda da bir samimiyet sınavıydı. Ama AKP Hükümeti sınıfta kaldı” dedi.
Bu şekilde devam ederse müzakere sürecinin ortadan kalkacağını söyleyen Gür, “Hükümet Taksim demokrasi dinamikleri ile Kürt özgürlük mücadelesinin buluşmasından korkuyor. Gezi bunun zeminini yarattı. AKP Hükümeti Kürtlere karşı kullanan şiddet yönteminin Batı’da da kullanacağını ve bundan çekinmeyeceğini gösterdi” diye konuştu.
Nazmi Gür AKP’nin yeni anayasa yazım sürecinde Gezi mücadelesini bastırmaya çalışarak güç devşirmeye çalıştığını, Hükümet’in daha da sertleşebileceğini ancak özgürlük; daha iyi bir yaşam için ayağa kalkanların kazanacağını söyledi.
İnsan hakları savunucusu avukat Ercan Kanar ise yaralılara tıbbi müdahalede bulunan doktorlara kelepçe takılmasını ve polis şiddetini “vandalizm hukuku” olarak tanımladı. Kanar, evlerin basılıp gözaltınların başlamasını “cadı avı faşist rejimlerde başlar” sözleriyle yorumladı.
Delil ve izlerin korunması gerektiğini belirten Kanar; ”insanlığa karşı işlenen suç olarak uluslarüstü mahkemelere gecikmeden götürülmesi gereken bir hal. İç hukuk yollarının tüketilmesi böylesi bir durumda beklenemez. Çünkü yargı etki altında. İç hukuk yollarının tüketilmesi mümkün değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ya da BM İnsan Hakları Komisyonu’na şikayet gibi yolların denenmesi gerekiyor” diye konuştu.