Gündem

Nazlı Ilıcak: Zarrab iddianamesinde adı geçen Davutoğlu, konuyu aydınlatmalı

"Davutoğlu'nun, bu konuda hiçbir şey söylememesi, 'Sükût ikrardan gelir' düşüncesini pekiştirecektir"

27 Mayıs 2016 17:42

Özgür Düşünce yazarı Nazlı Ilıcak, ABD'de tutuklanan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının kilit ismi İran asıllı iş adamı Reza Zarrab soruşturmasında ABD'li Savcı Preet Bharara'nın hazırladığı iddianamede eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun adının da geçmesine ilişkin olarak Davutoğlu'ndan bazı sorulara cevap vermesini istedi. "Sarraf'ı, Türk hapishanelerinden kurtardığımız, onu 'hayırsever iş adamı' diye takdim ettiğimiz yetmedi, bir de, İran'a olan borcunu mu kapatacaktık?' diye soran Ilıcak, "Davutoğlu konuyu aydınlatmalı. Gerçekten, Tayyip Erdoğan, kendisinden böyle bir ödeme yapmasını istedi mi, istemedi mi? Artık Preet Bharara'nın hazırladığı iddianamede bu husus bulunduğuna göre, 'sıradan bir tezvirat' deyip geçemezsiniz. Davutoğlu'nun, bu konuda hiçbir şey söylememesi de, 'Sükût ikrardan gelir' düşüncesini pekiştirecektir" görüşünü dile getirdi.

Davutoğlu'nun Başbakanlık koltuğunu bırakmasıyla ilgili bir bölümün bulunduğu iddianamenin sonunda sadece Davutoğlu'nun kendi isteğiyle değil de yapılan bir müdahale ile göreviği bıraktığı vurgulanıyor. O bölümde bu konuda yapılan bir habere yer verilerek "Davutoğlu, Reza Zarrab'ın İran'a olan 2.7 milyar dolarlık borcu ödemediği için mi işinden oldu?" ifadeleri kullanılıyor.

Ilıcak'ın Özgür Düşünce'de "Bharara’nın dosyasında herkes var" başlığıyla yayımlanan (27 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

Rıza Sarraf'ın Amerika'daki dosyası giderek ilginç bir hal alıyor. Savcı Preet Bharara, Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı'nın yürüttüğü 17 Aralık soruşturmasını da, kendi dosyasına dahil etti. Böylece, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler'in kara para aklayan Rıza Sarraf ile ilişkileri, ABD yargısının kapsamına girmiş oldu. Elbette Bağış, Güler ya da Çağlayan rüşvetten yargılanmayacak ama, kara para trafiğine destek oldukları iddiasıyla, ABD'deki mahkemeden her an bir tutuklama kararı çıkabilir.

Preet Bharara, iddianamesinin sonuna, Ahmet Davutoğlu'nun görevden alınmasıyla ilgili bir haberi de eklemiş. Sıradan bir söylenti gibi değerlendirseydi, herhalde, o habere iddianamesinde yer vermezdi. Deniliyor ki: Davutoğlu'nun Başbakanlığı kaybetmesinin en önemli sebeplerinden biri, İran'ın, Sarraf'tan talep ettiği 2.7 milyar doların, Türkiye tarafından ödenmesine karşı çıkması.

Sarraf'ı, Türk hapishanelerinden kurtardığımız, onu “hayırsever iş adamı” diye takdim ettiğimiz yetmedi, bir de, İran'a olan borcunu mu kapatacaktık? Davutoğlu konuyu aydınlatmalı. Gerçekten, Tayyip Erdoğan, kendisinden böyle bir ödeme yapmasını istedi mi, istemedi mi? Artık Preet Bharara'nın hazırladığı iddianamede bu husus bulunduğuna göre, “sıradan bir tezvirat” deyip geçemezsiniz. Davutoğlu'nun, bu konuda hiçbir şey söylememesi de, “Sükût ikrardan gelir” düşüncesini pekiştirecektir.

Vay neymişsin sen Rıza Sarraf!!! Uğruna yargı ve emniyet altüst edildi… Adamlar cezaevine gönderildi… O yetmedi, bir Başbakan devrildi…

Bharara'nın, Sarraf'ı, kefaletle de olsa bırakmayacağını umuyorum. Çünkü, himaye göreceği, Türkiye'ye kaçma tehlikesi var. Cezaevinden çıktığında, bir suikasta kurban da gidebilir. Sadece ABD için değil, Türkiye açısından da önemli bir isim. İyi korunup kollanmalı.

Türkiye'deki çürümüşlük, Amerika'daki yargılama dolayısıyla bütün dünyaya yansımış oldu. Zaten genel çizgileriyle biliniyordu ama, şimdi teferruatı da öğrendiler. Bir yolsuzluk hikâyesinin nasıl “darbe” diye yutturulduğuna yakından şahit oldular. Preet Bharara'nın pek beğenip, iddianamesini desteklemek üzere aldığı 17 Aralık dosyasının savcısı Celal Kara, Başsavcı vekili Zekeriya Öz cezaevine gireceklerini anlayınca yurt dışına gitmişti. Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı ve yardımcısı Yasin Topçu Silivri'de. Yargı ve Emniyet mensupları ödüllendirilecekleri yerde, itildiler, kakıldılar.
Aynı şeyi medyada da gördük. “Bu bir yolsuzluk değil, düpedüz darbedir” diyen Abdülkadir Selvi, şu anda Hürriyet gazetesinde yazıyor. Oysa, polisleri darbeci diye suçlayıp, yolsuzluğun üzerini örttüğü için ödüllendirilmesi değil, kınanması gereken bir medya mensubuydu.

Türkiye ar damarının çatladığı bir dönemden geçiyor. Artık yolsuzluk baştacı; takipsizlik kararı veren savcı ya da 17-25 Aralık'a “darbe” diyen medya mensubu revaçta. Dürüst insanların ekmeğiyle ve özgürlükleriyle oynanıyor.
Sarraf dosyası bana umut verdi. Ve hakikatin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü(!) bir huyu olduğuna bir kere daha inandım.