251 şüphelinin hedef olarak dinlendiği ve 22 Temmuz 2014’te savcılık tarafından takipsizlik kararı verilen “Selam ve Tevhid örgütü” soruşturmasının kapatılmasını eleştiren Bugün yazarı Nazlı Ilıcak, dosyadaki iddiaları hatırlatarak, “Bunlar sadece iddia… Ama soruşturulması gerekmez mi? Savcı, böylesine kapsamlı bir çalışmayı, hâkime intikal ettirmeden takipsizlik kararıyla sonuçlandırabilir mi? Hukuk normal işlese, elbette hayır… Fakat Türkiye’de bu dosya kapatıldı ve vazifesini ifa eden polisler ‘casusluk” ile itham edildi’ dedi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, "Selam ve Tevhid" soruşturmasında 251 sanık hakkında takipsizlik kararı verirken, soruşturmayı yürüten 76 emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı kararı verdi.
Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, yazısında soruşturmadaki detayları hatırlatarak, takipsizlik kararını verilmesini eleştirdi.
Nazlı Ilıcak’ın Bugün gazetesinin bugünkü (24 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, “Selam Tevhid Örgütü ve yasa dışı dinleme yalanları” başlıklı haberi şöyle:
‘Selam Tevhid Örgütü ve
yasa dışı dinleme yalanları’
76 polis Selam Tevhid Örgütü kapsamında casusluk ve suç örgütü üyeliği isnadıyla gözaltına alındı. İstihbarat Şubesi’nden 39 emniyet mensubu ise “yasa dışı dinleme” yaptıkları iddiasıyla karşı karşıya.
39 polisi ilgilendiren yasadışı dinlemelerin ne olduğu tam olarak bilinmiyor ama Selam Tevhid Örgütü çok tartışıldı. Güler misiniz, ağlar mısınız?.. Esasında bu dosya, Türkiye’deki İran’la bağlantılı casusları hedef alıyordu. Devrim Muhafızları Ordusu, Türkiye’de bazı isimlere çengel atmış, onlarla işbirliğine girişmişti. İçinde çok ciddi iddialar ve devletin üst kademelerine kadar uzanan isimler mevcuttu. Bu dosya, Savcı İrfan Fidan tarafından takipsizlik verilmek suretiyle kapatıldı. Mahkemeye intikal ettirilmedi. Eşzamanlı olarak, Türkiye’deki İran casuslarının izini süren polisler, casusluktan gözaltına alındı.
Selam Tevhid Örgütü’nün içeriği değil ama bu bağlamda “7 bin kişinin dinlendiği” hususu, hükümete yakın gazetelerde yer almıştı. (Star ve Yeni Şafak/24 Şubat 2014.) Dinlenenlerin arasında kimlerin ismi sayılmıyordu ki! Defne Samyeli, Ertuğrul Özkök, Ali Bayramoğlu, Yalçın Akdoğan, CHP Genel Merkezi vs. Daha sonra, Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu bir açıklama yaptı. “Dolaylı dolaysız 2 bin 280 kişinin dinlendiğini” belirtti. Böylece, 7 bin rakamı, resmen 2 bin 280’e düşmüş oldu.
Dosyanın eski savcıları Adnan Çimen ile Adem Özcan, bu rakama itiraz etti. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu göreve çağırdılar; değişik zamanlarda toplam 234 kişinin hâkim kararıyla dinlendiğini açıkladılar. Hatta Adnan Çimen, kendisine bu iftirayı atanlara karşı dava da açtı.
Sonunda dün Hadi Salihoğlu, gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Dedi ki: “2010 yılında soruşturmaya başlandı. 3 yıl boyunca 251 hedef kişi, dolaylı dinlenenlerle birlikte toplamda 2 bin 280 kişi dinlendi.”
Böylece gerçek meydana çıktı ve dosyanın savcılarının hakikati söylediği anlaşıldı. Buna rağmen, evvelki gün CNN Türk’te Abdülkadir Selvi, gerçek dışı iddiaları sürdürüyor. Star ve Yeni Şafak gazetelerini göstererek hâlâ “7 bin kişi dinlendi” diyor. Mühim olan hedef kişiler. Onların telefonlarına takılanlar değil. Çünkü herhangi bir kişi dinlenirken, ilgisiz birçok isimle irtibata geçebilir; bunlar “dolaylı dinlemelerdir” ve dosyayla ilişkisi yoktur.
Belli ki hükümet, “Pensilvanya çetesi” iddiasının altını doldurmak maksadıyla böyle bir senaryo düzenledi. Bir yandan Selam Tevhid gibi önemli bir dosyayı kapatırken, bir yandan da hâkim kararıyla ve CMUK’un verdiği yetkiye dayanarak teknik takip yapan polisleri gözaltına aldı. Gözaltı kararının, bu göreve yeni tayin olan ve daha önce 19. Sulh Ceza Mahkemesi hâkimiyken Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ı tahliye eden 2. Sulh Ceza Hâkimi Hulusi Pur tarafından verildiğini hatırlatalım. Gözaltına itirazlar, 3. Sulh Ceza Hâkimi İslam Çiçek’e yapılacak. Çiçek kim derseniz? Onun da ismi, Facebook’ta "Allah UZUN ömür versin UZUN adam" sayfasına verdiği destekle duyulmuştu. Çiçek, Rıza Sarraf ve Zafer Çağlayan ile Muammer Güler’in çocuklarını tahliye etmişti.
* Önce Sulh Ceza Hâkimlikleri ihdas edildi. Sonra buralara iktidara yakın kişiler getirildi.
* Tutuklama, gözaltı, arama kararlarını Sulh Ceza Hâkimlerinin vermesi ve itirazın da Asliye Ceza veya Ağır Ceza’ya değil, sadece bir üst Sulh Ceza Hâkimi’ne yapılabilmesi yasalaştırıldı.
* Kamuoyunda algı yaratmak amacıyla, iktidara yakın medya, “7 Bin kişi dinlendi” iddiasını ortaya attı.
* İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, dolaylı dinlemeleri de hesaba katarak rakamı 2 bin 280 olarak açıkladı.
* Sonunda gerçek anlaşıldı. Başsavcı Salihoğlu, sadece 251 kişinin hedef isim olarak dinlendiğini itiraf etti.
'Selam dosyasındaki ciddi iddialar'
Savcı İrfan Fidan tarafından takipsizlik kararıyla kapatılan Selam Tevhid Örgütü dosyasında, İran’daki Devrim Muhafızları Ordusu’yla ilişkili bir casus şebekesi ele alınmıştı. İçinde hükümete yakın kişiler de vardı. Mesela 2 dönem Ankara milletvekilliği yapan Faruk Koca’nın Nargile Kafe’de istihbari amaçla buluşmalar tertip ettiği, Metin Fidan’ın, 28 yaşındayken örgüt tarafından devşirildiği söyleniyordu. Dosyanın içeriğindeki bazı bilgileri paylaşmak isterim:
1990-2000 arasında, siyasal İslâmcılar, İran benzeri bir yönetimin hayalini kurmakta, birçok radikal unsur, şiddet eylemlerini yüceltmektedir. Selam Tevhid Örgütü, aydınları katlederken (Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy 1990’da, Uğur Mumcu 1993’te bu örgüt tarafından öldürüldü) Hizbullah, görülmedik vahşetlere imza atmaktadır. 17 Ocak 2000 günü, Beykoz’daki Hizbullah terör örgütünün arşivinin bulunduğu hücre evine operasyon gerçekleşir. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü olarak ele geçirildiği operasyonda emniyet, örgütün ana arşivini bulur. Arşivde yer alan belgeler arasında, İran Devrim Muhafızları Ordusu ajanlarıyla görüşen Hizbullahçılar’ın, Hüseyin Velioğlu için hazırladıkları raporlar da vardır. Bu raporlardan biri emniyetin dikkatini çeker. Aralık 1998’de, İran ajanlarının Hizbullahçılar’la görüştüğü bir evde unuttukları defterde yer alan 2 sayfalık Farsça metin, 22 Mayıs 1999’da 2 Hizbullahçı tarafından tercüme edilerek, örgüt yönetimine rapor edilmiştir. Hizbullah belgesinde, İran ajanlarının irtibatlı olduğu Türk vatandaşları bulunmaktadır. Raporda, bazılarının devlet görevlisi olduğu belirtilen şahıslar, dönemin Emniyet Genel Müdürü Turan Genç imzalı 15.05.2001-7585 sayılı yazıyla MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bildirilir. O dönem, rutin bir yazışma olarak devlet arşivlerinde yerini bulan bu rapor, 2011’de başlatılan Selam Tevhid Örgütü soruşmasıyla birlikte, Türk siyasi tarihinde iz bırakacak bir belgeye dönüşür.
Raporda ismi geçenler arasında “Metin Fidan” adına rastlanıyor. Metin Fidan isminin karşısında şu bilgiler yer alıyor: “Almanya’daki NATO Askeri Üniversitesi mezunu; 28 yaşında, Türkiye ile dünya istihbaratı dalında İngilizce bir tez hazırlamış. Şimdi Genelkurmay’da bilgisayar bölümünde çalışıyor. Evli ve 2 çocuğu var. İsmail Ünal vasıtasıyla irtibat kurulabilir. Uzun zaman içinde bu arkadaşlar vasıtasıyla ordu içinde bir şebeke kurabiliriz. Dindar ve İslâm ahkâmına bağlıdır.”
Soruşturma dosyasında, Hakan Fidan’ın aile çevresinde “Metin” diye çağrıldığı da belirtiliyor.
Bunlar sadece iddia… Ama soruşturulması gerekmez mi? Savcı, böylesine kapsamlı bir çalışmayı, hâkime intikal ettirmeden takipsizlik kararıyla sonuçlandırabilir mi? Hukuk normal işlese, elbette hayır… Fakat Türkiye’de bu dosya kapatıldı ve vazifesini ifa eden polisler “casusluk” ile itham edildi.