AKP hükümeti, Nazım Hikmet'e Türk vatandaşlığını geri veren bir kararname hazırladı. Bugün Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan kararname ile 25 Temmuz 1951 tarihinde vatandaşlıktan çıkarılan Nazım Hikmet tekrar T.C. vatandaşı olacak.
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Nazım Hikmet'e tekrar Türk vatandaşlığı yolu açan kararnameyi Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıkladı. Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı’nın ortadan kaldırılması için yeni bir Bakanlar Kurulu kararının imzaya açıldığını belirten Çiçek, şairin Moskova'daki mezarının Türkiye'ye getirilmesiyle ilgili soruya ise, "Bu sadece hükümetin verebileceği bir karar değil" yanıtını verdi. Önce ailesinin karar vermesi gerektiğini belirten Çiçek, hükümet açısından bir sakınca olmadığını söyledi.
Vatandaşlıktan çıkarılma öyküsü
1950’de cezaevinden çıkan Nâzım Hikmet, sürekli polis takibindeyken Kadıköy Askerlik Şubesi’ne çağrıldı. Askerliğini yapmamış olduğu, hemen sevkedilmesi gerektiği bildirildi. Bahriye Mektebi’ni bitirdiğini, güverte subaylığı yaptığını, hastalanarak çürüğe çıkarıldığını söyleyen ünlü şair, serbest bırakıldı.
Birkaç ay sonra tekrar şubeye çağrılan Nâzım Hikmet’e Sivas’ın Zârâ ilçesine gideceği söylendi. Haydarpaşa Hastanesi Sağlık Kurulu’na on ay önce Cerrahpaşa Hastanesi’nden aldığı kalbinden ve ciğerlerinden rahatsız olduğunu gösteren raporları sunan Nâzım Hikmet’in askerliğine engel teşkil edecek bir durum olmadığına karar verildi.
17 Haziran 1951 sabahı Ankara’ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan Nâzım Hikmet’in 20 Haziran 1951’de Romanya’ya vardığı Bükreş Radyosu’ndan öğrenildi. Akrabası Refik Erduran’ın kullandığı bir sürat motoruyla İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e açılan Nâzım Hikmet, bir Rumen şilebiyle Romanya’ya gitti.
Romanya’dan Moskova’ya geçen ünlü şair, 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
Kendi kaleminden Nazım Hikmet
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üçyaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde gençbir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filan olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
Bu otobiyografi 1961 yılı 11 Eylülünde
Doğu Berlin'de yazıldı.