Brüksel'de Perşembe günü başlayacak NATO zirvesi birçok açıdan öncekilerden çok farklı. Bunda ittifakın en önemli ülkesi ABD Başkanı Donald Trump'ın seleflerine hiç benzemeyen bir lider olması da rol oynuyor.
Bugüne kadar NATO'nun en güçlü ordusunun başkomutanı olup da seçim kampanyası döneminde de olsa örgütü "kadük" olarak nitelendiren bir ABD başkanı görülmedi.
O zamandan bu yana NATO ile ilgili görüşlerini değiştirmesine karşın iki taraf arasındaki ilişkileri bir alışveriş gibi görmeyi sürdürüyor ve ABD'nin NATO müttefiklerinden en iyi anlaşmayı nasıl koparacağını bakıyor.
Aslında NATO tarafında da yetkililer, Brüksel'deki toplantı için "zirve" terimini kullanmaya imtina ediyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in 2018 yılında düzgün ve tam kapsamlı bir zirve toplamayı planladığını düşünüyorum.
Brüksel'deki Perşembe başlayan görüşmelerin kısa sürmesi ve programda bir akşam yemeğinin de olduğu daha törensel bir etkinlik olması bekleniyor.
Bu toplantılar sırasında iki anıtın açılışı yapılacak ve henüz tamamlanmamış olan NATO genel merkezinin açılışı için kurdele kesilecek.
Bir NATO yetkilisi, "İçerik açısından biraz spontane ve gayrı resmi. Bütün mesele güzel bir ambiyans yaratmak ve umarım, başkanın Twitter'da birkaç iyi mesaj atmasını sağlamak" diyor.
Başkan Trump'ın yaklaşımıyla ilgili birçok soru işareti olmasına karşın ittifak birçok açıdan oldukça iyi durumda bulunuyor:
Ancak henüz tamamlanmamış olan şaşalı yeni genel merkez binası da aslında bir bakıma ittifakın genel durumuna benziyor.
Dışarıdan bakıldığında zinde ve zorluklarla mücadele etmeye hazır görünüyor: Yeniden belirmeye başlayan Rus tehdidine karşı caydırıcılık taşıyan eski misyonlarını yerine getirmeyi başarırken, yeni ortaya çıkan istikrarsızlık, terör ve siber savaş gibi alanlara da bakabilen bir ittifak.
Ancak derine inince aslında çözüm bekleyen bir çok sorun ve geleceğe yönelik belirsizlik olduğu görülüyor.
İttifakın elindeki kaynaklar ve gelecekte başlatılacak olan misyonlarla ilgili tartışmalar yaşanıyor, ittifak içinde yeni üyelerin kabulüyle ilgili derin görüş ayrılıkları görülüyor ve "yeni" güvenlik tehditlerinin gerçekten de NATO'nun görev alanına girip girmediğiyle ilgili önemli sorular ortaya atılıyor.
Özellikle kaynaklarla ilgili tartışmalar gündemi önemli ölçüde meşgul ediyor.
Trump da selefleri gibi diğer üyelerin savunma harcamalarını artırması gerektiğini savunuyor.
NATO'nun kendi kuralları kapsamında, üye ülkelerin GSYH'lerinin en az yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayırması gerekiyor. Ancak bu kurala uyan üye sayısı çok az. Bazıları bu hedefi tutturma yolunda ilerlerken, birçok ülke de savunma harcamalarını artırdı.
Bununla birlikte, tüm bu çabaların teknolojinin hızla geliştiği ve askeri güçlerin daha hızlı bir şekilde konuşlandırılma ihtiyacının arttığı bir dönemde ek askeri yeteneklerin oluşturulması için ne kadar yeterli olacağına ilişkin ciddi soru işaretleri var.
ABD, NATO'nun terörle mücadelede ve Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı yürütülen operasyonlarda daha etkin rol oynamasını istiyor.
NATO, savunma yeteneklerinin güçlendirilmesi ve güvenlik yapılarının yenilenmesi için ortaklarıyla birçok çalışma yürütüyor.
Bunun örnekleri arasında Irak ve Ürdün'de güvenlik güçlerinin eğitime destek verilmesi de yer alıyor.
Ancak, Washington yönetimi, NATO'nun IŞİD'le mücadele için oluşturulan koalisyonla ittifak olarak katılmasını istiyor. Bu noktada, NATO'nun erken uyarı ile kontrol sistemleri ve tanker uçaklarının hava operasyonlarında daha faal bir şekilde rol oynaması planlanıyor.
Bununla birlikte en azından ittifakın Avrupalı üyelerinde bu rolün nereye uzanabileceğine dair bazı kaygılar mevcut. NATO üyeleri, aynı Afganistan'da sıkıştıkları gibi, Irak ve hatta Libya'da kendilerini yeni bir istikrarsızlığın içinde bulup bulmayacakları sorusunu yöneltiyor.
Tüm bunların kökeninde ise başka bir sorun yatıyor.
Yalnızca askeri gücün kullanılmadığı, aynı zamanda siber alan ile Rusya'nın Batı toplumlarına karşı yürüttüğü dezenformasyon kampanyasını da içeren ve bu ikisinin birleşiminden oluşan "gri bölge" savaşlarıyla (Ukrayna'daki gibi) mücadele artık yalnızca ve tamamen tek bir askeri veya diplomatik teşkilatın sorumluluğu değil.
Elbette bu mücadelelerin askeri bir boyutu da var. Ancak tüm bunlar devletleri ilgilendirdiği kadar, özel sektör ve kurumları da içeren, sivil boyutu olan süreçler.
Ve bu noktada NATO da merkezi bir rol üstlenemez.
Ayrıca ittifakın içinde de bazı gerilimler yaşanıyor. Esas kaygısı Rusya olan kuzeydeki üyeler ile Orta Doğu'daki istikrarsızlığı esas endişe nedeni olarak gören güney kanat arasında çok ciddi görüş ayrılıkları mevcut.
Ancak Türkiye'deki yönetimin otoriterleşmesi ve Rusya ile başlattığı yakınlaşma süreci de önümüzdeki dönemde ittifakın güney kanadıyla ilgili yeni sorunlar ortaya çıkarma potansiyeli taşıyor.
NATO'nun bir diplomatik platform olduğu ve gerekli durumlarda askeri güç sağlama rolü olduğu çok açık.
Ancak çatışma bölgelerinde etkin bir ulus inşası süreci başlatma kapasitesi, isteği ve arzusuyla ilgili yanıt bekleyen çok sayıda soru bulunuyor.
Esasen, bu sorular sadece NATO'nun değil, önde gelen uluslararası kurumların tamamının gündemini meşgul ediyor.