Gündem

Mustafa Yeneroğlu: İfade özgürlüğünü kullandığı için haksız şekilde mahkûm edilenler infaz paketine dahil edilmeli

03 Nisan 2020 11:19

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Türkiye'nin 2019 yılında AİHM'de düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla mahkûm edilen ülke olduğunu hatırlatarak, "Anayasa tarafından teminat altına alınmış temel hak ve özgürlükleri kullanan kişilerin, terörle ilintili suçlardan ceza almasının önüne geçilmeli, bu şekilde haksız ve keyfi olarak mahkûm edilen kişiler bu paket kapsamında infazının indiriminden yararlandırılmalıdır" dedi.

Mustafa Yeneroğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında yarın komisyona sunulacak infaz paketinin eksik ve olumsuz yanlarını sıraladı. İsimleri farklı olsa da cezaevlerindeki yoğunluğu azaltmaya çalışan düzenlemelerin Türkiye'de mevcut yargı ve ceza adalet sistemindeki ciddi sorunların göstergesi olduğunu belirten Yeneroğlu, cezaevinde kalma süresini belirleyen düzenlemelerle sadece doluluk oranlarının azaltılmaya çalışıldığını, bunun sebebinin de ceza adaletini sağlamak yerine taşan cezaevlerindeki kontrolü sağlamak olduğunu söyledi. Yeneroğlu, "Yoksa cezaevlerinde yer olsa, belki de böyle bir düzenleme önümüze gelmeyecekti" dedi.

"Yargı bağımsızlığının olmadığının açık olduğu bu sistemde, yargının kalitesiz hizmet üretiminin cezaevinde kalma sürelerinin kısaltılması yoluyla giderilmeye çalışılması abesle iştigaldir" diyen Yeneroğlu, infaz paketiyle adalet sistemine yeniden güvenin inşanın gerektiğini söyledi. Yeneroğlu'nun konuşması şu şekilde:

"Sözlerime başlamadan önce malumunuz hem ülkemizin hem de dünyanın içinden geçmekte olduğu zor bir süreçle karşı karşıyayız. DEVA Partisi olarak bu süreçte hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz. Test sonucu pozitif çıkan tüm vatandaşlarımıza da acil şifalar temenni ediyoruz. Tüm bunların yanı sıra sahada asıl olarak bu işle yaşamları pahasına milletimize hizmet etmek için mücadele eden sağlık çalışanlarımıza da minnetimi ifade etmek isteriz.

Meclisin gündemi de bu salgın nedeniyle çalışmaların hızlandırılarak getirildiği Ceza İnfaz Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’dir. İnfaz indirimlerini düzenleyen ve kapsamlı değişiklikler öngören Teklif bugün Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlanacaktır. Esasında hepimizin bildiği üzere bu teklif öncelikle cezaevlerindeki doluluk oranını azaltmayı amaçlamaktadır.

"Cezaevlerinde yer olsa, belki de böyle bir düzenleme önümüze gelmeyecekti"

Türkiye'de mevcut yargı ve ceza adalet sisteminde ciddi sorunlar olduğu aşikardır. Bunun önemli göstergesi, adı farklılık gösterse de cezaevlerindeki yoğunluğu azaltmaya çalışan yasal düzenlemelerin her dönem gündemde olmasıdır. Hükümet son yıllarda; kamuoyunda cezaların artırıldığı yönünde bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Ancak aslında birkaç istisnai suç dışında, cezaevinde kalma süresini kısaltan düzenlemelerle sadece cezaevi doluluk oranını azaltmaya çalışmaktadır. Bunun da öncelikli sebebi ceza adaletini sağlamak değil, taşan cezaevlerindeki doluluğu kontrolde tutmaktı. Yoksa cezaevlerinde yer olsa, belki de böyle bir düzenleme önümüze gelmeyecekti.

Partim ve şahsım adına, bu yargı paketi ile kısa vadeli çözüm önerileri bulmak yerine, ülkemizin ihtiyaç duyduğu uzun vadeli modern bir ceza adaleti ve adil bir yargı sistemi hazırlamak için bugün karşınızda olmayı isterdim.

Bilindiği üzere, teklifin kamuoyunda infaz sürelerinin kısaltılmasına ilişkin kısmı yoğun tartışma konusu. Kanun teklifi ile istisnai tutulan birtakım suçlar dışında infaz kurumunda kalma süresi üçte ikiden, ikide bire düşürülmek istenmektedir. Ayrıca salıverilme süresine göre oransal olarak denetimli serbestlikten faydalandıran 105/A maddesi ve bunlara ek olarak belli tarihten önce işlenen suçlar için denetimli serbestliğe ayrılma süresini 1 yıldan 3 yıla çıkaran Geçici 6. madde gereğince, cezanın bir kısmının denetimli serbestlikle cezaevi dışında geçirilmesi öngörülmektedir.

"Görevimiz, vatandaşlarımızın adalete güvenini tesis edecek bir yargı paketi için mücadele etmektir"

Söz konusu yasa teklifi ile cezaevinde yakınları bulunan yüz binlerce vatandaşımız da bu infaz indirimlerine ilişkin bir beklenti içerisindedir. Beklentiler büyük. Umudumuz bu infaz indirimlerinde toplumun vicdanını zedelemeyecek ve ceza adaletini engellemeyecek düzenlemelerin Genel Kurul’da kabul edilmesidir. Görevimiz normal hukuk standartlarından çok uzaklaşan ülkemiz için tekrar bu teraziyi dengeleyebilecek, vatandaşlarımızın adalete güvenini tesis edecek bir yargı paketi için mücadele etmektir.

Her ne kadar kapsamında başka değişiklikler de bulunsa, Teklif kamuoyunda ceza infaz indirimden faydalanması öngörülen suçlar ile gündemde. Bu çerçevede temel düşüncemiz şudur ki devlet tabii ki cezaların caydırıcılığını ve toplumun huzurunu korumak ve kamunun vicdanını zedelememek adına bazı suçların infazının indirilmesine izin vermemelidir.

Bu suçların başında adam öldürme, cinsel suçlar, uyuşturucu ticareti suçları, işkence suçları, mükerrer suçlar Yine aynı şekilde kamu düzenine karşı işlenen, polisimize, askerimize silah sıkan, onları öldüren, bomba atan, 15 Temmuz hain Darbe teşebbüsüne katılıp cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzenimizi yıkmaya çalışan teröristler bu infaz indiriminden elbette ki yararlandırılmamalıdır.

"Sadece düşüncesini açıklamış kişilerin cezaevlerinde kalması hukuk devletinde kabul edilemez"

Türkiye AİHM’de 2019 yılında düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla mahkûm olan ülkeler arasında ilk sırada yer almaktadır. Sadece düşüncesini açıklamış, tweet atmış, haber yapmış kişilerin de hukuksuz olarak cezaevlerinde kalmasını da bir hukuk devleti için kabul edilemez görüyoruz. Nitekim Yargı Paketi’nin; temel haklarından istifade eden insanlara, muhaliflere, insan hakları savunucularına ve keyfi olarak tutuklanan kişilere karşı ek bir ceza aracı haline getirildiği görülmektedir.

Sadece Mart 2020 ayı içerisinde 22 gazeteci gözaltına alınmış, dokuzu ise tutuklanmıştır. Türkiye’de gazetecilere karşı ciddi müdahaleler olduğu aşikardır. 1990lı yıllarda ideolojik kararlar mütedeyyin kesimi vururken, şimdiki kararlar daha keyfi, siyasi talebe göre şekillenip farklı düşünen, istenmeyen şeyleri yazan herkesi vurmaktadır.

"Temel hak ve özgürlükleri kullanan kişilerin, terörle ilintili suçlardan ceza almasının önüne geçilmeli"

Bu kapsamda Anayasa tarafından teminat altına alınmış temel hak ve özgürlükleri kullanan kişilerin, terörle ilintili suçlardan ceza almasının önüne geçilmeli, bu şekilde haksız ve keyfi olarak mahkûm edilen kişiler bu paket kapsamında infazının indiriminden yararlandırılmalıdır. Bireylerin ifade özgürlüğünü korumak adına Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’in kararları dikkate alınarak; şiddeti teşvik etmediği ve savunmadığı müddetçe terör örgütünün propagandası suçundan haksız yere mahkum edilenler, teklif kapsamında indirime tabi kabul edilmelidir.

"Darbe girişimim sonrası 'At izi it izine karıştırılarak' yargı bağımsızlığı zedelendi"

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsünden sonra malum tabirle “At izi it izine karıştırılarak” ve özellikle parlamenter sistemin sona erdirilmesinden sonra yargı bağımsızlığı ciddi anlamda zedelenmiş; siyasi keyfiyete göre meşru, adil ve ulusal/ uluslararası standartlara aykırı yargılamalar yapılmasına sebep olunmuştur. Yargı paketi ile şimdiye kadar oluşan mağduriyetlerin ortadan kaldırılması ve yüzbinlerce kişinin haksız ve hukuksuz yere hüküm giymesinin sonuçları bu infaz paketi ile azaltılabileceğine inanıyorum.

Unutulmamalıdır ki, evrensel hukuk normları kapsamında bulunan terör örgütü üyeliğinin nesnel kriterleri ‘cebir, şiddet ve silah’ kullanmak veya örgütün bu vasıflarını bilerek örgütün hiyerarşik yapısı içinde fiilen örgütün amaçlarına destek vermektir. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe teşebbüsünde cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni yıkmaya çalışan kişileri; cebir ve şiddet kullanan veya doğrudan cebir veya şiddet kullanmasa da örgütün bu ‘terör örgütü’ vasıflarını bilerek hiyerarşik yapı içinde örgütün amaçlarına fiilen destek olan tüm silahlı terör örgütü üyelerini bu düzenlemelerden müstesna tuttuğumuzu, muhakkak olarak belirtmek isterim.

Paketin ceza infazının indirimini öngördüğü durumlardan birisi de örgüt yöneticilerine ilişkin düzenlemedir. Teklif ile çetelerin yöneticileri denetimli serbestlikten yararlandırılarak cezaevlerinden çıkarılmasının önü açılmak istenmektedir. Böylece bünyelerinde kasten öldürme ve gasp gibi ağır suçların işlendiği mafya, çete gibi illegal örgüt liderleri cezalarının bitimine 3 yıl kala tahliye olacaktır.

Yargı Paketinin önemli bir eksikliği CMK’nın 109. maddesinde yapılan değişiklik dışında tutukluların durumunun göz ardı edilmesidir. Özellikle söz konusu kanun teklifinin yaşanan salgın nedeniyle de hızlandırıldığı düşünüldüğünde, esasen masumiyet karinesinden yararlanan ve maddedeki şartları taşımayan tutuklular bakımından, tutukluluk tedbirinin keyfi olarak uygulanmasının engellenmesi ve diğer güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının sağlanması önemli bir adım olacaktır. Her ne kadar yürürlükteki mevzuat ile bu problem çözülebilecek olsa da durumun önceliği göz önüne alındığında bu hususları hâkim ve savcıların takdirine bırakmanın geri dönüşü olmayan zararları da beraberinde getireceği şüpheden uzaktır.

"Düzenleme kabul edilirse yeni cinayetlere ve kadına şiddete kapı aralanmış olacaktır"

Paketin en sorunlu düzenlemesi ise Teklifle İnfaz Kanununa eklenmek istenen Geçici 9. Madde hükmüdür. Açık ceza infaz kurumlarına ayrılan bütün hükümlüler bu maddenin kanunlaşması halinde (süreli olarak!) derhal serbest bırakılacaklardır. En geç 30 Eylül 2020 tarihine kadar serbest bırakılabilecek olan bu hükümlülerin tekrar infaz kurumuna nasıl alınacakları, teklif metninde düzenlenmemiştir. Ayrıca bu madde, içerisinde şu şekilde bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Geçici 9. maddenin 5. fıkrası kapsamında, Covid 19 salgını nedeniyle verilecek izin ile, infaz yasasının koşullu salıverilme maddeleri kapsamında getirilmiş olan sınırlamalar kalkmış olacaktır. Bunun açık sonucu olarak, açığa ayrılma yönetmeliğine göre açık ceza evine ayrılan ve açık cezaevine ayrılma şartlarını taşıyan ancak kapalı cezaevlerinde bulunan kişiler, hangi suçtan cezaevinde olursa olsun, izin hakkını elde etmiş olacaklardır. Dolayısıyla söz konusu geçici 9. maddenin yasalaşması halinde, örnek olarak kapsam dışında kalan uyuşturucu imal ve ticareti suçundan hükümlülerden koşullu salıverilme tarihine beş yıldan az süresi kalanların cinsel suçlardan hükümlülerde üç yıldan az süresi kalanların izin hakkı nedeniyle cezaevinden çıkmalarına yol açabilecek bir düzenleme oldukça sakıncalı ve tehlikelidir. Buradan özellikle ikaz ediyorum. Bu düzenleme Genel Kurul’da kabul edilirse, yeni cinayetlere ve kadına şiddete kapı aralanmış olacaktır.

Örneğin şu an cezaevinde bulunan cinsel saldırı veya cinsel istismar suçlarından 8 yıl ceza almış bir hükümlü, bu kapsamda suçun 28.06.2014 tarihinden sonra işlemesi şartıyla, dörtte üç oranı ile 6 yıl cezaevinde yattıktan sonra koşullu salıverilme hakkı elde edecektir. İşte bu koşullu salıverilme tarihine açığa ayrılma yönetmeliğinin 6. maddesinin 2-b bendi gereğince 3 yıldan az kalması ve açığa ayrılma şartlarını taşıması halinde, yani 3 yıl kapalı cezaevinde yattıktan sonra, açık cezaevine ayrılma hakkı elde edecektir. Ve cinsel istismardan hüküm giyen bir kişi geçici 9. madde kapsamında cezaevinden çıkmasının söz konusu olması kamu vicdanını açıkça zedeleyecektir. Hiçbir milletvekili arkadaşımın buna izin vermemesini dilerim.

 Yeneroğlu yargı paketinin olumlu yanları olarak şu maddeleri saydı:

"Teklifin geçtiğimiz hafta partilere sunulan ilk halinde; koşullu salıverme indirimi altında düzenlenen cinsel suçlar ve uyuşturucu imal ve ticareti suçlarının teklifin güncel halinde istisnai suç olarak değerlendirilmesini toplumsal vicdanın zedelenmemesi açısından gayet olumlu buluyorum.

"TCK’nın 86. maddesinin nitelikli yaralama suçuna eklenen f bendi kapsamında düzenlenen “canavarca hisle işlenmesi” ibaresi, kamuoyunda yüze kezzap atmak suretiyle yapılan yaralamalar şeklinde bilinen bu eylemler açısından daha fazla ceza verilmesi ve yaralama suçunda mağdur olan kişilerin adalet duygusunu tatmin hususunda oldukça olumludur.

"Diğer olumlu bir yanı İnfaz hakimliklerinin yapı ve örgütlenmelerinin yeniden düzenlenerek, yetkilerinin artırılmasıdır. Bu sayede infaz aşamasında verilecek kararlarda ana yetkili makam infaz hakimliğidir. İyi hal denetimleri ve salıverme hallerinde infaz hakimliği karar verici makam olacaktır. Bu düzenleme infaz hukukunda yaşanan karmaşa ve sorunların giderilmesi açısından yapıcı bir adımdır.

"Düzenlemenin olumlu yönlerinden birisi de; hapis cezasının infazının ertelenmesinde gebe ve doğum yapmış hükümlülerde erteleme süresi 6 aydan 1 yıl 6 aya çıkarılması; hükümlünün eş ve çocuklarının hastalık ve malullükleri de infazın ertelenme gerekçesi olarak kabul edilmesidir. Ayrıca maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadın şüphelilerin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilmesi de gayet olumludur."

Yeneroğlu sözlerini şu şekilde özetledi:

"Ceza İnfaz Kanununda değişiklikler öngören kanun teklifinin olumlu bulduğumuz bazı maddelerinin olduğunu belirtmek isterim.

AİHM kararları dikkate alınarak, terör kavramının içi boşaltılmış, keyfi uygulamasına son verilmelidir. Alakasız bir biçimde terörle ilintili suçlar yakıştırılan gazeteciler, düşüncelerinden dolayı suçlananlar aydınlara karşı hukuksuz uygulamalara son verilmeli, şimdiye kadar yapılan yanlışların ağır faturalı bu yargı paketi ile en azından hafifletilmelidir.

Temel haklarını kullanan hiç kimse kriminalize edilmemelidir.

Mesnetsiz suçlamalarla keyfi olarak cezaevlerinde tutuklu bulunan düşünce suçlularının ve gazetecilerin Yargı Paketi kapsamından yararlandırılmaları gerekir.

 Yargıya güvenin haklı olarak ciddi manada zedelendiği ve bu durumun yargı tarafından dahi kabul edildiği aşikardır. Maalesef yargı personelinin gerek nitelik gerek nicelik olarak kaliteli hizmet üretmeye yetecek işlev göremedikleri bir sistem mevcuttur. Yargı bağımsızlığının olmadığının açık olduğu bu sistemde, yargının kalitesiz hizmet üretiminin cezaevinde kalma sürelerinin kısaltılması yoluyla giderilmeye çalışılması abesle iştigaldir. Söz konusu Yargı Paketi ile özellikle son yıllardaki adaletsiz yargılamalardan dolayı, toplumun geniş kesimine yayılan adalet sistemine güvenin yeniden inşası gerekirken, diğer taraftan toplum vicdanını zedeleyecek belirli suçların yargı paketi dışında tutulması dengesinin sağlanması gerekir. Paketin bu amacına ulaşmasını temenni eder, herkese saygılar sunarım."