Ali Bulaç
(Zaman, 16 Temmuz 2012)
Kürt sorunu ve çözümü
BDP Diyarbakır Milletvekili değerli dostum Altan Tan, Taraf gazetesinde (20 Mayıs 2012) Hayrettin Karaman Hoca'ya açık mektup yazıp Kürt sorununa nasıl bir çözüm düşündüğünü sordu, sıraladığı dört soruya, Hayrettin Karaman Hoca, Fethullah Gülen Hocaefendi, Ali Bulaç ve Osman Tunç'un çözüm olarak ortaya koyacakları teklifi kayıtsız şartsız kabul edeceğini söyledi.
Yayımladığı ikinci yazısında (9 Haziran 2012) "İslam hukuku çerçevesinde Kürtlerin; (1) Kürtçe anadilde eğitim talepleri meşru mudur? (2) Kürtçe tıpkı Boşnakça, Arnavutça, Kazakça, Özbekçe, Farsça ve Azerice gibi kamusal alanda da (belediyede, vilayette, hastane, postane ve mahkemede) kullanılabilir mi? Bunun önünde dinen bir engel var mıdır? (3) Türklerin kavim olarak Kürtlerden ayrı ve fazla bir hakları mevcut mudur? (4) Adem-i merkeziyetçi yönetim şekli ile ilgili fıkhen bir yasaklama mevcut mudur?" diye sordu.
Kürt sorunuyla her zaman yakından ilgilenen biri olarak 1990'ların başlarında Mazlumder ve Nubihar'ın sempozyumlarında görüşlerimi dile getirmiştim. En son konuyla ilgili görüşlerimi "Kürtler Nereye?" (Çıra Yayınları, İstanbul-2010) adlı kitabımda derli toplu hale getirip yayımladım. Kısa, orta ve uzun vadeli çözümleri söz konusu kitapta 20 madde halinde sıraladım (s. 260-264). Altan Tan'ın bizden cevabını beklediği sorulara gelince. Bir Müslüman bakış açısından:
1) Kürtlerin diğer kavimler gibi ana dillerini öğrenmeleri, geliştirmeleri ve eğitimde kullanmaları en temel haklarından biridir. Bunda tereddüt yoktur.
2) Altan'ın saydığı alanlarda ve kuruluşlarda elbette Kürtçe kullanılabilir. Bunun önünde bana göre bir dinî engel yoktur. Türkçenin resmî dil olması Kürtlerin ve ana dillerini kullanmak isteyen diğer etnik grupların -mesela Çerkezlerin vs.- diğer etnik gruplarla bir arada yaşaması, aralarında iletişim kurup anlaşması, ticaret yapması, kamusal hizmet vermesi açısından gereklidir.
3) Bu dünyada ve bu bölgede Türklerin, Arapların ve Farsların hakları ne ise Kürtlerin de hakları o kadardır; ne bir gram eksik, ne bir gram fazla.
4) Adem-i merkeziyetçi yönetim, özerklik, federasyon, üniter yapı, ayrı devlet gibi konular İslamiyet'in beşerî içtihat alanına bıraktığı konulardır. Müslümanlar kendi aralarında hangisi üzerinde anlaşırlarsa; birbirleriyle çatışmadan, savaşmadan, kan dökmeden, şiddet ve teröre başvurmadan, silah kullanmadan çözüm olarak görürlerse o model tercih edilir. Benim kişisel tercihim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi; bölge ülkeleri arasındaki beşerî, iktisadî, ticarî ve kültürel geçişkenliğin azami derecede kolaylaştırılması; sınırları sembolik seviyede bırakacak kadar bölgesel entegrasyona gidilmesidir. Yozgatlı tüccar kimliğiyle Erbil'e, Zaho'dan bir tüccar kimliğiyle Şam'a, İzmirli bir turist kimliğiyle Tebriz'e gidebilmeli; vize, gümrük olmamalı. Benim formülüm siyasî çoğulculuk yanında sosyo-kültürel çoğulculuktur.
Ortada duran somut gerçek şudur: Bugünkü ulus devlet ve sıkı markaj idarî merkeziyetçilikle sorun çözülemeyecektir. Devletin ve hükümetin bir an önce elindeki politik ve idarî modeli gözden geçirip yeni duruma uyarlaması gerekir. Tekliğe dayalı devlet, bayrak, millet, vatan fikri sadece bir retoriktir. Özellikle "millet"in yeni ve İslamî-sahih tanımını yapma mecburiyeti vardır. Bölgemiz ve genel olarak dünya yerel inisiyatiflerin öne çıktığı, sosyo-kültürel çoğulculuk arayışlarının hızlandığı bölgesel entegrasyonlara doğru gidiyor.
Kürt milliyetçisi PKK, BDP ve diğer Kürt aydınları da;
a) Sorunu şiddet ve terör kullanarak çözemezler, bu daha fazla kan akıtmaktan başka işe yaramaz.
b) Ellerindeki klasik sol, Stalinist, Baasçı-sosyalist çözüm zaman-dışı kalmıştır; bölge ve dünya ile entegre olan Kürt halkını, tüccarını, eğitimli orta sınıfını bu ideolojiyle idare edemezler.
c) Bölge ülkeleri ve dünya da Ortadoğu'da Kuzey Kore ve Enver Hoca dönemine ait bir Arnavutluk'un kurulmasına izin vermez.
d) Avrupa'dan referans alınan çözümler çözüm değildir; Kürt bölgesi ne Fransa ve İspanya'dır ne İrlanda.
e) İslam'ın referans alınmadığı bir çözüm tutmayacaktır. Bu bölge Kürtlerin, Arapların, Türklerin ve Farsların ortak iradesi, mutabakatı ve gelecek tasavvurları etrafında şekillenecektir.