Murat Yetkin
Seçimlerin üzerinden 17 gün geçtikten sonra İstanbul İl Seçim Kurulu'nun Büyükşehir Belediye Başkanlığını CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığına dair mazbatayı teslim etti. İmamoğlu artık göreve başlayabilir.
Bu aşamadan sonra Yüksek Seçim Kurulu (YSK) AKP’den gelen itiraz ya da muhalefetin ifadesiyle baskılar sonucu hala 2 Haziran’da seçim tekrarı kararı alabilir. Ama seçim tekrarı olsa bile, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Adaylara değil, bana oy vereceksiniz” dediği 31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin en büyük beş şehrinin belediye başkanlıklarını muhalefet adaylarının kazandığı tescil edilmiş oldu.
Onaltı yıldır devam eden AKP iktidarına ve parlamenter sistemin yerini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin almasıyla siyasetteki tek tipleştirme eğilimine karşın, Türkiye’deki seçmenin yarısının demokratik yoldan bu gidişe itiraz etmekte olduğunu da kanıtladı. İstanbul seçimi yenilense dahi, tablonun Erdoğan, Erdoğan-Bahçeli işbirliğinde somutlaşan AKP-MHP fiili Koalisyonu ve AKP bünyesi bakımlarından artık eskisi gibi olmayacağı anlaşılıyor.
Siyaset kulisinde, seçimden bu yana AKP bünyesinde yapılan çalışmalarda, seçim tekrarının sonucu değiştirme ihtimalini gayet düşük gösterdiğinin konuşulması, işin sadece bir boyutu.
İşin bir başka boyutu, AKP iktidarının önümüzdeki süreçte Türkiye’nin milli gelirinin neredeyse dörtte üçünü üreten bu beş büyük şehrin belediyelerinin geniş imkanlarını istediği rahatlıkta kullanamayacak olması; bundan Erdoğan’a yakın bazı iş çevreleri ve medya grupları da bir şekilde etkilenebilir. Erdoğan, 26-28 Nisan’da Kızılcahamam’da yapılacak toplantılarda seçim sonuçlarının faturasını kimlere çıkaracağını gösterecek. Bu çerçevede hem AKP örgütünde, hem Bakanlar Kurulunda, hatta bürokraside bazı değişikliklerin beklendiği konuşuluyor.
Kılıçdaroğlu'nun izlediği çizgi
Özellikle İstanbul ve Ankara belediyelerinin 25 yıl aradan sonra muhalefete geçmesinin ülke siyaseti açısından belli sonuçları olması kaçınılmaz bir durum.
Bu muhalefet açısından da geçerli. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu seçimlerde izlediği çizgi bir kaç unsur bakımından etkili oldu. Şu unsurlar sayılabilir:
1- İYİ Parti lideri Meral Akşener ile uyumlu bir seçim ortaklığı kurabildi;
2- Bir kaç örnek dışında aday belirlemede isabet kaydettiği görüldü;
3- Erdoğan ile polemiğe girmedi, hükümet yanlısı medyanın saldırılarına yanıt vermedi;
4- Parti örgütünün oy sayımına sahip çıkmasını sonunda sağlayabildi;
5- Genel Merkezde -bu defa yarı yolda çökmeyen- bir seçim takip sistemi kurdurdu.
Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu gibi iki yeni ve dinamik ismi siyaset sahnesine kazandırarak CHP’nin kendisini yenileme potansiyelini kaybetmediğini göstermiş olması da önemliydi.
İYİ Parti lideri Akşener, CHP ile yaptığı seçim işbirliği sayesinde partisini merkez sağda, ılımlı bir konuma kaydırmayı başardı. Özellikle Ankara ve İstanbul il örgütlerinin, sandığa sahip çıkılması konusunda CHP ile uyum içinde çalışarak sonuç aldığı gözlendi.
HDP keskinlikten uzak durdu
HDP seçim boyunca bir kaç istisna dışında keskinlikten uzak durdu. Bu konuda henüz yorum yapmak için erken olsa da, sanki geçmiş seçimlerdeki hatalarından ders aldığı izlenimi verdi. Bunda Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden verdiği mesajlar da rol oynadı.
Diğer taraftan seçilmiş HDP’lilerin mazbatalarının verilmemesi girişiminin, daha önce Yunanistan seçimleri nedeniyle alınmış bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı nedeniyle hukuki zeminden yoksun olduğu yorumları mevcut.
Bu tablonun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP hükümeti bakımından sadece iç politikada değil, ekonomi politikası ve hatta dış politikada dahi kamuoyu isteklerini daha ciddiye alan bir çizgi izlemesi ihtimali daha yüksek.
İmamoğlu’nun seçilme mazbatası almasıyla, tekrarlamak zorundayız ki seçim yenilenme kararı alınsa dahi, Türkiye’de siyasetin yeni bir dönemeçte bulunduğunu, yeni bir sayfa açtığını söylemek mümkün.