Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, Murat Karayılan'la Kandil'de söyleşi yapan Hasan Cemal'in gazeteciliğine ne denli değerli olduğunu gösterdiğini söyledi. Alpay, "Devletten, hükümetten ve gazete patronlarından bağımsız gazeteciliğin ne denli değerli olduğunu bir kez daha gösterdiği için Hasan Cemal’e teşekkür borçluyuz" dedi.
Şahin Alpay'ın Zaman'da "Murat Karayılan ne diyor?" başlığıyla yayımlanan (26 Mart 2013) yazısı şöyle:
Murat Karayılan ne diyor?
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK’nın fiili, sahadaki lideri olan Murat Karayılan’ın, barış görüşmelerine başlanmasından sonra Türkiye kamuoyuna yönelik mesajlarının en önemlilerini Hasan Cemal’in onunla Kandil dağında yaptığı mülakatlardan öğrendik.
Bunlardan ilk ikisi Milliyet gazetesinde 5 Mayıs 2009 ve 27 Haziran 2011’de yayımlandı; sonuncusu da Öcalan’ın 21 Mart 2013’te PKK militanlarına silahların susması ve yurtdışına çekilmeleri için yaptığı çağrıdan iki gün sonra T24 internet gazetesinde. (Bilindiği üzere Milliyet gazetesi, “ülke yönetmek başka, gazetecilik başka” diyerek Başbakan’ı öfkelendirdiği için Hasan Cemal’in yazılarına son verdi.) Devletten, hükümetten ve gazete patronlarından bağımsız gazeteciliğin ne denli değerli olduğunu bir kez daha gösterdiği için Hasan Cemal’e teşekkür borçluyuz.
Bu mülakat önemli, çünkü eğer Öcalan’ın söyledikleri “stratejik” (yani amaçlar) açıdan çok dikkate değer ise, Karayılan’ın söyledikleri de “taktik” (yani uygulama) açısından öyle. Aliza Marcus’un isabetle işaret ettiği üzere, Öcalan Nevruz mesajında Erdoğan’ın beklentisini karşıladı, “silahları susturacağız ve sınır dışına çekileceğiz” dedi, ama aynı zamanda dağdaki PKK’nın beklentisini de karşıladı: “Anlaşmaya varılmadan silahları bırakmayacağız…” dedi. (Time, 22 Mart) Karayılan, 23 Mart günü Almanya’nın Bonn kentinde verdiği mesajla “resmi ve açık bir şekilde ateşkes” ilan etti; kendilerine saldırılmadıkça hiçbir askeri eylem yapmayacağını ekledi. Silahlar sustu, ama PKK militanlarının sınır dışına çekilmesi, giderek silahları bırakması için önümüzde (uzunluğu belirsiz) bir süreç var. PKK’nın fiili lideri Karayılan’ın Hasan Cemal’e şu söyledikleri işte bu süreç açısından dikkate değer:
Geri çekilmenin olması için hükümetin, geri çekilme sürecinin sonlarına doğru da olsa, anayasal düzeyde Kürt kimliğini tanımak, anadilde eğitim hakkı ve benzeri alanlarda adımlar atması gerekir… Ortadoğu’nun koşulları savaşı geliştirmemize elverişli. Hükümet bunu gördüğü için politika değişikliğine gitti… Tecrübelerden ders almak zorundayız. Tam sekiz kez ateşkes ilan ettik ve acı tecrübeler yaşadık. Ta Karadeniz’den, Erzurum’dan, Dersim’den gelen silahlı unsurlar çekilecek. Kolay değil. Can kaybına uğramadan çekilmelerine güvence olarak TBMM kararıyla süreci 30 kişilik bir akil adamlar heyeti izleyebilir. Çekilmenin sağlıklı olması için Öcalan’ın da sürece müdahil olması gerekir… Silahlı unsurları çekilmeye ikna etmek gerekir. Silahlı mücadelenin bütünüyle sonlanması basit bir olay değildir… Yöneticiler olarak Öcalan’ın arkasındayız, ama orta kademedeki, tereddütleri olanları ikna etmemiz gerekir... Başbakan diyor ki gelin siyaset yapın. İyi güzel de siyaset yapanlar hapiste. Bir yasayla bu sorunu çözmek gerekir. Yüzde 10 seçim barajı, Terörle Mücadele Yasası, Siyasi Partiler Yasası ile yol temizliği yapılması gerekir…
Karayılan’ın söyledikleri arasında belki en dikkate değer olanlar ise şunlar: “Erdoğan’ın bir çözüm projesi gerçekten var mı? Varsa nasıl bir çözüm projesi? Daha bilmiyoruz bunları…” Sürecin “kervan yolda düzülür” misali yürüdüğünün, sonunda bizi nereye götüreceğinin PKK tarafından dahi bilinmediğinin açık bir ifadesi.
Karayılan’ın tereddütsüz hak verdiğim sözleri ise şunlar: “Hükümetin bu sürece CHP’yi de dâhil etmesidir doğru olan... Çatışmanın durması, ölümlerin olmaması, bu ülkeye hem huzur getirir, hem özgüven aşılar, hem de Türkiye her açıdan daha ileri gider. Herkes bundan kazançlı çıkar.”