Taraf yazarı Prof. Murat Belge, Can Dündar ve Erdem Gül’ün MİT TIR’larında mühimmat taşındığı haberini yapmasından dolayı tutuklanmasını hatırlatırken “Kanun, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sevmediği, kızdığı kişileri susturmak için ya da kendisini kızdırdıkları için cezalandırmak üzere kullandığı bir araç haline geliyor” dedi.
Belge’nin Taraf’ta bugün (31 Ocak 2016) yayımlanan “Hukukun üstünlüğü ne demek” başlıklı yazısı şöyle:
“Kanun başka, hukuk başka” dedi Tayyip Erdoğan. Bugün varolan kanunları beğenmiyor. Olabilir. Çoğumuz beğenmiyoruz; ama beğenmeme gerekçeleri değişiyor.
“Bunları beğenmiyorsun, peki neyi beğeniyorsun” diye sorsak, Tayyip Erdoğan büyük bir ihtimalle “İslâm hukuku” diye cevap verecektir. Ama bu da yalnız başına yeterince açıklayıcı değil. Onun da Hanefi’si, Hanbeli’si vb. var. Her birinin içinde de türlü türlü yorum var.
Aslında Tayyip Erdoğan kendi hukukunu kendi yapacağı bir ortam istiyor. Belki yedinci yüzyılın koşullarında hükümdar olma istemi gibi bir şey. “Müşavir”leri var zaten. Onlarla “meşveret” yapar, muhtarları da toplar, “icma” olur; “İşte size ‘demokrasi’” der. Sizin “demokrasi, demokrasi” dediğiniz şeyden çok daha iyi değil mi böylesi? Başımızda kerametinden sual olmaz bir Başkan, her şeyin doğrusunu biliyor, ne söylese içinde bir hikmet var, her şeyimizi ona teslim edip, memnun, mesut ve mesrur, yaşar gideriz.
Bugün olanlar, bugüne kadar olanlar, bunun nasıl bir düzen olacağını haber veriyor aslında.
Tayyip Erdoğan’ın “üstün”lüğüne inandığı hukuk, aslında uygulanmaya başladı. Örneğin 17 Aralık deyip durduğumuz olayda uygulandı. Ne oldu? “Yolsuzluk var” diyenler cezalandırıldı, “yolsuzluk yaptı” denilenler yargıya değmeden sıyrılıp gitti. Çünkü onlar Tayyip Erdoğan’ın çevresiydi.
İşte Can Dündar, Erdem Gül olayı. İki ağırlaştırılmış müebbet! Tayyip Erdoğan’ın “ütopya”sının savcısı iddianamesini yazdı, açıkladı. Örneğin Rıza Türmen de bu “iddianame”nin aslında ne olduğunu açıkladı.
Ama bu olay, Tayyip Erdoğan’ın zihninde biçimlenen ideal “hukuk” düzeninin nasıl bir şey olduğunu açıklıyor. Bu iki kişi, Tayyip Erdoğan’ın bilgi verilmesini istemediği bir konuda topluma bilgi verdiler. Tayyip Erdoğan da çok kızdı, “Ben size gösteririm” dedi, şimdi gösteriyor.
Ve “Başkanlık Sistemi” diyor. Bu “keyfîliğin” adının “Sistem” konmasını istiyor.
Bir yandan gidiyor, kaymakamlara, “Mevzuatı boşverin. Benim istediğimi yaptığınız sürece kimse size ilişemez,” diyor. Devlet memurlarını açıkça davet ediyor. Neye? Kanuna uymamaya! Zaten en başta kendisi, kanuna uymuyor. Öyle gizli kapaklı değil, açıkça, göstere göstere. “Başkanlık Sistemi” ile nereye varmak istediğini göstererek.
Ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bağlamayan kanunlar başka herkesi bağlıyor. Bu anlayışa göre “kanun” denen şeyin hakla hukukla, adaletle (bu memlekette zaten zayıf olan) bağları kesiliyor. “Kanun”, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sevmediği, kızdığı kişileri susturmak için ya da kendisini kızdırdıkları için cezalandırmak üzere kullandığı bir araç haline geliyor.
Öğretim üyeleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın planlarına karşı çıkan bildiri mi imzalamış, yayımlamışlar? Bu eylemin hemen “kriminalize edilmesi” gerekiyor. Yani bir “suç” haline getirilmesi gerekiyor. Doğrudur yanlıştır, tek- yanlıdır, çok- yanlıdır, böyle konular konuşulmamalı, açılmamalı bile. Suç olup olmayacağını tartışmak bile gereksiz. Cumhurbaşkanı “suç” demişse suçtur. Bundan sonrasını savcı bilir. “Casus” mu diyecek, “vatana ihanet” mi diyecek, nereden şöyle esaslı bir ceza çıkarabiliyorsa, oradan açar.
Böylece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın canını sıkma küstahlığını göstermiş olan münafıklar lâyık oldukları cezalara çarptırılır; ama olay bundan ibaret değil elbette. Bir de “ibret” boyutu var. “Falan olayı haber yapalım” diyecek gazeteciler Can Dündar olayından bir ders çıkaracaklardır elbette. Hükümete ters düşen bildiri yayımlamaya hazırlananlar da paldır küldür işten çıkarılan vb. öğretim üyelerine bakıp hizaya gelirler. Genel olarak bütün muhalifler Tayyip Erdoğan’a muhalefet etmenin sonuçlarına bakar ve ibret alırlar.
İşte o zaman Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın beğendiği, saygı bile duyduğu “hukuk”un üstünlüğü toplumda egemen kılınır.