Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, dünyanın konuştuğu Hatay'da bulunan mozaikte 'Neşeli ol, hayatını yaşa' değil, "Acele ile yediğin yemeğin zevkini ölüm ile alırsın" yazdığını öne sürdü. Mozaiğin artık akademik bir namus meselesi olduğunu söyleyen Bardakçı, "Ortaya çıkartılan iskeletli mozaik konusunda triptik panoyu kimin bulduğunun hâlâ açıklanmamış olması dışında bambaşka meseleler de var ve şimdilik iki ihtimal görünüyor: Yazı şayet yanlış okunup hatalı tercüme edildi ve üstelik tarihlendirme de yanlış yapıldıysa, bu, üniversitedeki akademik seviyenin yerlerde sürünür hâle gelmiş olması demektir. Ama işin aslı, yani mozaikteki Grek alfabesi ile yazılanların gerçek mânâsı bilinip de ifade basının ve kamuoyunun ilgisini çekebilmek maksadıyla 'Neş’eli ol, hayatını yaşa' şekline getirilip reklâm vasıtası niyetine ortaya sürüldü ise, vaziyet çok daha vahimdir!" diye yazdı.
Murat Bardakçı'nın, "Mozaikteki yazı artık akademik bir namus meselesidir" başlığıyla yayımlanan (29 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Habertürk’te bugün okuyacaksınız: Hatay’da çıkartılan ve basında da hayli yer bulan iskeletli mozaiğin üzerindeki yazıda “Neş’eli ol, hayatını yaşa”denip denmediği konusundaki tartışmalar devam ediyor, Yunanca uzmanları yazının bu anlama gelmediğini söylüyorlar...
Sanat tarihçilerinin “triptik” dedikleri üç parçalı mozaikteki ifadenin doğrusu yakında ortaya çıkacak. Önceki gün bu köşede bazı yabancı uzmanların mozaikte söylenenin farklı olduğunu düşündüklerini yazmam üzerine konu daha bir gündeme geldi. Triptik panonun sırrı, yakında çözülecek...
Şark dünyasına ait bir kitabede, hattâ eski bir elyazmasında anlaşılması güç olan ve hâlâ çözülemeyen çok sayıda ifadelerin bulunduğunu konuya alâkamdan dolayı yakinen bilirim. “Kodiolog” denen elyazması uzmanları ile “belge bilimi”anlamına gelen “diplomatik” erbâbının sarih olmayan ifadeler yüzünden anlaşamadıkları ve farklı şekillerde yorumladıkları dünya kadar metin vardır. Yorumlar değişir ama tartışılan metinlerde iskeletli triptikte olduğu gibi “Neş’eli ol, hayatını yaşa” ifadesi ile uzmanların ileri sürdükleri karşı düşünceler kadar, yani “siyah ile beyaz” gibisinden büyük farklar mevcut değildir.
Metinde bu kadar fark olmaz!
Mozaik ile ilgili olarak bizde yapılan yorumlar, öncelikle bir gerçeği ortaya çıkartıyor: Klasik “Epigrafi”, yani “kitabe” işinde hayli zayıf olduğumuzu ve arkeologlarımızın epigrafi konusuna uzak kaldıklarını...
Meselenin aslında söylemesi hakikaten zor ama gerçek olan bir boyutu daha var: Türkiye’deki önemli arkeolojik keşiflerin hemen tamamının maalesef hep yabancı arkeologlar tarafından yapılmış olması!
Geçen asırdan başlayarak birkaç örnek vereyim: Truva’yı bulan Heinrich Schliemann profesyonel bir arkeolog bile değildir ve Alman’dır. Çatalhöyük ile Hacılar’ı bir İngiliz, James Mellaart ortaya çıkartmıştır. Kültepe, Çek arkeologBedrich Hrozny’nin keşfidir. Hattâ son senelerde mevcudiyetinin Ara Gülertarafından farkedilmesinden sonra bir Türk arkeolog sayesinde bulunduğu söylenen ve keşfi konusunda artık hemen her tarafa bu şekilde yanlış bilgilerin saçıldığı heykeller şehri Afrodisias’ı ilk kazan da, Türkiye’de 20. yüzyılın ilk senelerinde demiryolu müfettişi olarak görev yapan Paul Augustin Gaudin’dir. Şanlıurfa’daki son senelerin meşhur “Göbeklitepe”sine dikkatleri de Amerikalı arkeolog Peter Benedict çekmiştir!
Peki, Türk arkeologlar şimdiye kadar dişe dokunur bir iş yapmadılar mı?
Tabii ki yaptılar, özellikle de Cumhuriyet’in ilk senelerinde gayet fedakârâne şekilde çaba gösterdiler ama faaliyetleri yabancıların daha önceden buldukları arkeolojik alanlar üzerinde yoğunlaştı; ortaya koydukları yeni bilgileri o alanları genişleterek elde ettiler. Türk arkeologların yukarıda isimlerini verdiğim yabancı meslekdaşlarının ortaya çıkarttıkları mekânların benzerlerini bulmaları zaten çok güç, hattâ imkânsız gibi idi; zira geçmişi Batı’da asırlar öncesine uzanan arkeoloji Türkiye’de daha çok yeni idi ve bugün bile henüz çok genç!
Hoş olmayan ihtimaller
Kitaplarında “C. W. Seram” adını kullanan Alman gazeteci ve amatör arkeologKurt Wilhelm Marek’in “Tanrıların Vatanı Anadolu” isimli eserini okuduğunuz takdirde, arkeoloji maceramızı ayrıntıları ile öğrenebilirsiniz...
Ama, Hatay’da ortaya çıkartılan iskeletli mozaik konusunda triptik panoyu kimin bulduğunun hâlâ açıklanmamış olması dışında bambaşka meseleler de var ve şimdilik iki ihtimal görünüyor: Yazı şayet yanlış okunup hatalı tercüme edildi ve üstelik tarihlendirme de yanlış yapıldıysa, bu, üniversitedeki akademik seviyenin yerlerde sürünür hâle gelmiş olması demektir. Ama işin aslı, yani mozaikteki Grek alfabesi ile yazılanların gerçek mânâsı bilinip de ifade basının ve kamuoyunun ilgisini çekebilmek maksadıyla “Neş’eli ol, hayatını yaşa” şekline getirilip reklâm vasıtası niyetine ortaya sürüldü ise, vaziyet çok daha vahimdir!
Böyle bir işin ne anlama geldiğini hiç söylemeyeyim, zira anlamışsınızdır...