Yarına Bakış yazarı Mümtaz'er Türköne, 'AKP'nin üst yönetiminde hâlâ 12 Eylül öncesinin tescilli ülkücülerinden çok sayıda isim olduğunu, ülkücülerin CHP’de bile belirli ölçüde ağırlıklarının olduğunu' savunarak, "MHP’nin fikirleri, kadroları teşkilat modelleri her yerde; ama MHP marjinal bir parti olmanın sınırlarında. -Terör dahil- her sorunu hukuk ile çözen bir MHP hayal edin. Hukuku katleden Saray’a karşı, zaten var olan hegemonyası, rakipsiz bir devlet iktidarına dönüşmez mi?" dedi
Mümtaz'er Türköne'nin, "MHP’nin kadroları ve fikirleri" başlığıyla yayımlanan (16 Haziran 2016) yazısı şöyle:
"Özal’ın rahmetli olmadan hemen önce yeni siyasî hamlesini başlatırken çevresinde güvendiği adamlara: “Bana, siyasete bulaşmamış MHP’li bulun” dediği anlatılır. “Siyasete bulaşmamış MHP’li” ile, 12 Eylül’den sonra tesbih tanesi gibi dağılan Ülkücülerden, henüz siyasî bir partide saf tutmaya fırsat bulamamış olanları veya uzak durmaya karar verenleri kastettiğini, o dönemi yaşayanlar bilirler. Özal 83’te ANAP’ın teşkilat omurgasını 80 öncesinin MHP’lilerinden oluşturmuş, vitrine de liberal-solcu parlak isimler yerleştirerek “dört eğilim” efsanesi başlatmıştı. İşin tuhafı Demirel’in “86 siyasî yasaklar” referandumuna kadar dışardan yönettiği DYP’nin ana omurgası da tanınmış eski MHP’li isimlerden meydana geliyordu. Aynı dalga 2001’de AK Parti kurulurken de esti. MHP’den içeri giremeyen namlı isimleri kurucu kadroya almak için Erdoğan’ın çok ciddî çaba harcadığını yakından biliyorum. Bugün AK Parti’nin üst yönetiminde hâlâ, 12 Eylül öncesinin tescilli Ülkücülerinden çok sayıda isim var. Sadece siyasî kadrolar değil, bürokraside, özellikle yüksek bürokraside Ülkücü ağırlığı ve kadrolaşması uzun süre devam etti. Ülkücülerin nüfûz yeteneği sadece Muhafazakâr-Sağ iktidarlarla sınırlı kalmadı; bugün CHP’de bile belirli ölçüde ağırlıkları var.
Siyasette MHP’lilerin özgül ağırlığı sadece kadrolardan ibaret kalmadı; Ülkücülerin teşkilatlanma modeli, fikrî-ideolojik tezleri de bugün diğer siyasî partiler tarafından kopya ediliyor. Erdoğan’ın “Kürt’ü, Arab’ı, Çerkes’i…” diye başlayan çok etnili millet vurgusunun, bugün “laboratuvarda kan testi”ne dönüşmesi, Osmanlı Ocakları’nın, TÜGVA’nın Ülkü Ocakları modelinde oluşturulması MHP’nin siyasî sosyal alanda oluşturduğu hegemonyanın doğrudan eserleri. Dikkat ederseniz MHP’nin PKK terörü, Ermeni tehciri, Irak ve Suriye’de Türkmen nüfusu gibi tartışmalı konulardaki şablonları AK Parti ve CHP tarafından aynen tekrarlanıyor.
Daha daha ötesi ismi konmayan ve pek açık edilmeyen “devletin MHP’lileşmesi” diye bir süreç neredeyse tamamlandı. 70’li yılların Ülkücü sloganları, dost-düşman tanımları, Türklük ve Müslümanlık sentezleri bugün devletin resmî ideolojisini oluşturuyor. Sol-sosyalist tezler hâlâ marjinal, Marksist-Leninist-Maoist gelenekten kopup gelen Aydınlıkçılar 70’lerin Ülkücü tezlerini biraz Avrasyacılık sosuna bulayarak savunuyorlar, “Maocu Bozkurtlar”ın bir efsane olmadığını kanıtlıyorlar. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının vitrin süsü gibi durduğu Türk Solu da öyle.
Bir zaman tünelinden geçip, MHP’nin bugün kasasında saklı tuttuğunu zannettiği “70’lerin Ülkücülüğü dışında, siyaset pazarında geçer akçe var mı?” sorusuna bir cevap aramayı deneyin. Sol her fraksiyonu ile marjinal; kitle partisi olarak CHP’nin boyu ne uzuyor ne kısalıyor. Ana akımlardan Millî Görüş geleneği tam da iktidarda iken buharlaştı ve yok oldu; Adil Düzen’i hatırlayan var mı? AK Parti’nin kendi imalatı olan “Muhafazakâr demokrasi” tedavülden kalkalı çok oldu. PKK ile gelişen güçlenen Kürt solu dışında, kimliğini-kişiliğini hem muhafaza edip hem de hegemonyaya dönüştüren MHP dışında başka bir siyasi gelenek var mı?
Demirel’in ilk Milliyetçi Cephe hükümetinin MHP’li Ticaret Bakanı olan Agâh Oktay Güner, 12 Eylül’de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası devam ederken savunmasında: “Bizler hapisteyiz ama fikirlerimiz iktidarda” demişti. Demek ki değişen pek bir şey yok. MHP’nin fikirleri, kadroları teşkilat modelleri her yerde; ama MHP marjinal bir parti olmanın sınırlarında.
Roderic Davison’un kitabında bulabilirsiniz. Bağımsızlıktan sonra Yunan anakarasından Batı Anadolu’ya 19. yüzyıl boyunca Rum göçü olur. Sebep beri tarafta bir kanun ve nizam hakimiyeti olması, hakkı zayi olanın arayıp bulabilmesidir.
Tarih çok uzun bir macera. Dün töre ile yasağ-ı padişahî veya kanunname ile tesis edilen adalet bugün hukuk devletinden güç alıyor. Bu tarihî geleneğe uygun olarak bugün -terör dahil- her sorunu hukuk ile çözen bir MHP hayal edin. Hukuku katleden Saray’a karşı, zaten var olan hegemonyası, rakipsiz bir devlet iktidarına dönüşmez mi?"