Gündem

"Müftülerin nikâh kıyması açık bir Anayasa ihlalidir"

"Biz din referanslı bir ülke haline geliyoruz

07 Ağustos 2017 11:38

Hükümetin, müftülüklere resmi nikâh yetkisi verilmesini içeren, kanun tasarısını İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nazan Moroğlu değerlendirdi. Kadın hakları açısından büyük sakıncılara yol açacağını belirten Moroğlu, "Bu tasarının acilen Meclis gündeminden geri çekilmesini istiyoruz. Çünkü öncelikle, Türkiye laik hukuk devletidir ve laik hukuk devletinde, devlet hizmetleri ile din hizmetleri ayrı olmalıdır. Laiklik ilkesi kadın haklarının en temel güvencesidir. İkincisi, Medeni Kanun’un resmi nikâh kuralı Anayasamızın 174. maddesince koruma altındadır. Resmi nikâh yetkisini din görevlisine vermek Anayasa ihlalidir "dedi. Müftülerin resmi nikâh yetkisinin nasıl uygulanacağının da önemli bir soru işareti olduğuna dikkat çeken Moroğlu, “Hâlihazırda, bu işlerin yapılmasından ve denetiminden sorumlu olan makam İçişleri Bakanlığı. Peki şimdi Müftülük resmi nikâh kıyınca, İçişleri Bakanlığı’nın nasıl denetiminde olacak?. Orası bir dini makam olarak mı kıyacak, adı resmi nikâh olsa bile? Dini kıyafetiyle mi kıyacak?” sorularını yöneltti.

Birgün gazetesinden Meltem Yılmaz'a konuşan Nazan Moroğlu'nun açıklamarının tamaı şöyle: 

-Geçen haftanın en dikkat çekici tartışmalarından biri de, müftülere nikâh yetkisi verilmesi tasarısı oldu. Peki bu tasarı sizin açınızdan hangi açılardan sakıncalı?

Hizmetleri Kanununda Değişiklik Tasarısı’nda, müftülere de resmi nikâh yetkisi verilmesinin gerekçesi, vatandaşların evlilik hizmetlerine daha kolay ulaşması, işlemlerin daha seri bir şekilde tamamlanması gösteriliyor. Ne ki, belediyelerin evlendirme hizmetlerinde nasıl bir zorluk yaşanıyor, bu ihtiyaç nereden çıktı, bu gibi soruların yanıtı yok. Kadın kuruluşları olarak, özellikle kadın hakları açısından büyük sakıncalara yol açacağını düşündüğümüz bu tasarının acilen Meclis gündeminden geri çekilmesini istiyoruz. Çünkü öncelikle, Türkiye laik hukuk devletidir ve laik hukuk devletinde, devlet hizmetleri ile din hizmetleri ayrı olmalıdır. Laiklik ilkesi kadın haklarının en temel güvencesidir. İkincisi, Medeni Kanun’un resmi nikâh kuralı Anayasamızın 174. maddesince koruma altındadır. Resmi nikâh yetkisini din görevlisine vermek Anayasa ihlalidir. Bu değişikliğe tepkimizin diğer bir nedeni de, nüfus hizmetleri gibi tüm yurttaşları kapsayan bir kanunda sadece Müslüman, Sünni yurttaşlar açısından bir kural getirmek, diğer din ve mezheplere mensup olanlara ciddi bir ayrımcılık yapılması demektir.

-Kimi görüşlere göre de nikâhı kimin yaptığı değil, nikâhın kayıt altına alınmış olması önemli. Nikâhı kimin kıydığının sembolik bir anlamı yok mu gerçekten?

Resmi nikâhı kimin kıydığı çok önemli. Ülkemizdeki son gelişmelere bir bütün olarak baktığımızda, hayatın her alanında bir din reefransı görüyoruz: Eğitimde müfredatın ve uygulamanın tamamen dine referanslı hale getirilmesi, kadınların yaşam tarzına, kaç çocuk doğuracağına, kahkahasına yapılan müdahaleler bunlardan sadece birkaçı… Yani aslında biz din referanslı bir ülke haline geliyoruz. O nedenle resmi nikâhın kimin yaptığının elbette önemi var. Anayasamızın 41. Maddesine göre aile toplumun temelidir, eşlerarası eşitliğe dayanır. Eş sıfatı Medeni Kanun’da gösterildiği gibi resmi nikâhla kazanılır. Evlilik işlemi, resmi bir işlemdir. İşte bu nedenle görevi Diyanet İşleri Başkanlığının il ve ilçelerdeki din hizmetlerini yerine getirmek olan müftülere resmi nikâh yetkisi verilmemeli, din işleriyle devlet işlerini birbirine karıştırılmamalı. Zaten resmi nikâhtan sonra halk ararsında imam nikâhı olarak anılan dini merasim yapılmasında bir engel yok. Ama müftüye verilecek böyle bir yetki laik hukuk devletini temelden ve kalıcı bir biçimde zedeler.

-Günümüzde imam nikâhı olarak tabir edilen nikâhlarda patlama yaşanıyor. Bu nedenle, müftülere nikâh yetkisi, bu dini nikâhları kayıt altına almayı sağlayabilir diye bir görüş de var… 

Devletin görevi vatandaşlara hukukun temel kurallarını öğretmek değil midir? Devlet aslında kamu spotları dahil çok yönlü araçlarla resmi nikâh olmadan Medeni kanundaki yasal haklara sahip olunamayacağı bilgisini yaygınlaştırabilir. Müftüye resmi nikâh yetkisine, dini nikâhı kayıt altına almayı sağlayacak diye bakılması, adeta fiili bir durumu telafi etmek için Anayasa’nın ihlal edilmesine yol açacaktır. Bir de ülkemizde o kadar kutuplaştırma var ki... Aileleri şimdi de müftü nikâhlı mı, belediye nikâhlı mı gibi yeni bir ayrışmaya itmek toplumun da, yurttaşların da yararına değil.

-Hükümet cephesinde, boşanmaların artmasının gerekçesi olarak Medeni Kanun’u işaret edenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Türkiye’de boşanmalarda patlama yaşanmasının sebebi bir “Milli Medeni Kanun”umuz olmaması mıdır?

Bir kere boşanmaların en önemli nedenlerinden aile içi şiddet gerçeği. Yanı sıra, ilgisizlik, aldatma, terk, çeşitli bağımlılıklar, güven sarsıcı davranışlar gibi pek çok neden boşanma nedenleri arasında yer alıyor. Bu noktada, kadın eğer güçlenmişse, evliliğe sonlandırma kararını kendi verebiliyor.

Kadına şiddet kamusal alana sıçradı

-Peki Medeni Kanun bu haliyle kalmalı mıdır, bu topluma uygun mudur, eğer yapılması gerekiyorsa nasıl değişiklikler yapılmalı?

Kanunlar uygulanacağı ülkelerin ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Medeni kanunumuzda örneğin, eşlerarası mal rejimleri yeniden düzenlenirken, zaten sözleşme y

apma alışkanlığı olmayan bir toplum için yasal mal rejimi yanında üç farklı seçimlik mal rejimi olmasını ben de doğru bulmuyorum. Ama önemli olan evrensel insan hakları standartlarının esas alınmasıdır, milli medeni kanun ile ne anlatmak isteniyor, buna açıklık getirmeleri gerekir.

-Uzun süre İstanbul Barosu Kadın hakları Merkezi Başkanlığı yaptınız. Bu alanda geçmişte görmeyip, bugün görmeye başladığınız ne var?

Aile içi şiddet her zaman çok yaygındı ama 1998’de ilk defa ailenin korunmasına dair kanun çıktıktan sonra dile getirilmeye başlandı. O tarihten sonra da özellikle kadın kuruluşları, kadınlara haklarını yaygın bir şekilde anlatıyordu ve ilerleme kaydedilmişti. Şimdi geldiğimiz noktada, aile içi şiddet inanılmaz boyutlarda. Kız çocuklarına cinsel istismar ve ensest de öyle. Ve 15 yıl öncesinden farklı olarak, bugün kadına şiddet kamusal alana sıçradı.

-Kadın şiddet ve yaşam tarzına müdahale mi?

İkisi iç içe. Kişi kadına saldırma hakkını kendinde görüyor çünkü devlet kadını korumuyor. Bunu biz söylemiyoruz, bunu İnsan Hakları Mahkemesi kararı söylüyor. Nahide Opuz kararında “Türkiye kadını koruyamıyor” diyor. Diğer yandan yasalar çıksa da uygulanmıyor çünkü devlet gerekli kurumsal alt yapıyı hazırlamıyor. Birçok kadın, koruma kararı elinde yolda öldürülüyor. Onun dışında, eğer bir davaya yoğun bir şekilde avukatlar gidiyor, sivil toplum kadın kuruluşları destek veriyorsa, orada biraz daha vicdanları rahatlatan karar çıkıyor. Yoksa işte iyi hal indirim, kravat taktı mağdurum dedi…

-Müftülere nikâh yapma yetkisi, müfredattan evrimin kaldırılıp cihadın eklenmesi, MEB’in Ensar ile yaptığı protokol… Bütün bunlar elbette bir birbirine bağlı gelişmeler. Nasıl yorumluyorsunuz bu tabloyu?

“Yeni devlet” söylemi çok açık ortada. “Yeni devlet kuruyoruz” diyen AKP’li ortada. Elbette Anayasayı ortadan kaldırmadıkça demokratik, laik hukuk devleti kaldırılamaz. Ama içi boşaltılıyor. Laik bilimsel eğitim gözardı ediliyor, TBMM Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurların Araştırılması Raporu sonundaki öneriler, özel yaşam ilişkilerimizde, medeni kanunun sağladığı hakların geri alınmasına yönelik yasa değişiklikleri öngörülmüş. Bu tabloya baktığımızda, toplumsal barış, demokrasi, laiklik ve kadın erkek eşitliği çok zedelendi. Bakın, toplum çok huzursuz. Sokağa çıkıyorsunuz, güler yüzle yürüyen insan yok denecek kadar az.

-İnsanlar artık hayal kuramadıklarını söylüyorlar. Benim en çok dikkatimi çeken bu. Özellikle kadınlar.

80’ lerden sonra bütün dünyada da kadın haklarında bir gelişme olmuştu. Ve Türkiye kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması sözleşmesini imzaladıktan sonra, onayladıktan sonra çok şey gelişmişti. Kadın Bakanlığı kuruldu, kadın konusunda dernekler güçlendi, işte barolarda birimler kuruldu, en önemlisi de üniversitelerde akademik çalışmalar yapıldı. Şimdi de yapılıyor, ama bu ortamda yeterince topluma yansıtılamıyor.

Kadın dernekleri eskisinden daha güçlü

-Böyle bir ortamda kadın dernekleri rahat çalışabiliyor mu?

Kadını birey olarak görmeyen, kadın erkek eşitliğini yok sayan bir siyasi düzende, bütün kadın dernekleri, ideolojik farklılıklara bakmaksızın bir araya geldi. Şimdi dolayısıyla kadın kuruluşları daha dayanışma içinde ve daha güçlü. Bu çok önemli. Örneğin biz Medeni Kanunuma sahip çıkıyorum imza kampanyası açtık, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak. Bütün kadın kuruluşlarından destek geldi, 1 milyondan fazla imza kolay toplandı.

-Dolayısıyla yaptığınız kampanyalar ve çalışmalar daha iyi bir dönüş alıyor herhalde?

Evet, bu“Hayır” Kampanyası’nda da görüldü. Ancak ne yazık ki siyasi partilerden geri dönüşler hiç yeterli değildi. Sadece muhalefet partilerinden bir iki kadın milletvekili mücadelemizi desteklediklerini söyledi. Ama ne çocuk yaşta evlilikler, ne de resmi nikâh konusunda topluma yansıyan bir çalışmalarını gördük.

***

Büyük bir kaos yaşanır

-Müftülere nikâh yetkisi veren tasarı geçerse ne olacak?

Müftülerin resmi nikâh yetkisinin nasıl uygulanacağı da bir soru işareti. Hâlihazırda, bu işlerin yapılmasından ve denetiminden sorumlu olan makam İçişleri Bakanlığı. Peki şimdi Müftülük resmi nikâh kıyınca, İçişleri Bakanlığı’nın nasıl denetiminde olacak? Zira Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlık’a bağlı bir kurum. Orası bir dini makam olarak mı kıyacak, adı resmi nikâh olsa bile? Dini kıyafetiyle mi kıyacak? Yoksa devlet memuru olduğu için farklı bir şey mi olacak? Burada tamamen bir kaos yaşanacağı belli. Bir de böyle bir ihtiyaç yok ki zaten! Şimdiki haliyle, evlendirme hizmetlerinde belediyelerin aksaklığı, hiçbir zorluluğu olmamıştır ki. Yoksa müftüler resmi nikâh için gerekli belgeleri, sağlık raporunu aramıyacak mı, seri hizmetten ne anlaşılacak?

***

İmam nikâhlı kadınlar resmi nikâhı bilmiyor

-Son gelişmeler ışığında, sayıca artan imam nikâhlarının kadınlar üzerinde yarattığı mağduriyeti nasıl gözlemliyorsunuz?

Evet, son 10 yılda imam nikâhı olarak tabir edilen dini nikâh sayısının arttığı, evlilik yaşı göz ardı edilip çok sayıda çocuk yaşta evlilikler olduğu biliniyor. Salt imam nikâhını kabul eden kadınlar ne yazık ki resmi nikâhla kazanacağı hakları bilmiyorlar. Alan çalışmalarımızda kadınların bazılarının dini nikâhı resmi bir işlem olduğunu sandıklarına tanık oluyoruz. Örneğin “eşim öldü, iki çocuğum var, ailesi bana miras vermiyor” diye Baro kadın hakları Merkezine başvuran bir kadından ilgili belgeleri istedik, ancak sadece çocuklarının ve kendisinin kimliğini getirdiğinde, resmi nikâhı olmadığını gördük. Düğün yapıldığını söylüyordu. İşte hayatın acı gerçeğiyle miras hakkı olmadığını öğrendiğinde karşılaştı. İşte bu, devletin görevini yapmaması demektir.