Gündem

Müebbet isteminden beraate Gezi davası

840 gündür tutuklu olan Kavala da beraat etti

18 Şubat 2020 15:51

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi davasında, ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen 9 sanığın beraatine karar verdi, aynı suçlardan yargılanan yurtdışındaki 7 sanığın dosyasını ise ayırdı. Mahkeme, 840 gündür tutuklu bulunan, AİHM'nin "Derhal bırakılsın" kararına rağmen tahliye talepleri üç kez reddedilen iş insanı Osman Kavala'nın da hükümle birlikte tahliyesine karar verdi. Beraatle biten dava, Kavala'nın iki yılı aşkın süreyi cezaevinde geçirmesine yol açtı.

Büyük iddialarla açılan Gezi davasıyla ilgili yaşanan süreç şöyle gelişti:

Cemaat savcıları başlattı

Gezi soruşturması, henüz Gezi eylemleri devam ederken, şu anda firari olan cemaat savcıları tarafından başlatıldı. Soruşturma o dönem anayasal suçlara bakan savcı Muammer Akkaş tarafından açıldı. Akkaş, Haziran 2013'ün sonlarında hem soruşturmayı başlattı, hem de telefon dinleme talebinde bulundu. Bir yandan da olaylarla ilgili emniyetten rapor istedi. Ancak soruşturmayı tamamlamadan 17/25 Aralık operasyonlarında görev yapması nedeniyle görevinden alındı. Hakkında soruşturma başlatılan Muammer Akkaş daha sonra yurt dışına kaçtı. Akkaş, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlatılan ''FETÖ" soruşturmaları kapsamında halen aranıyor.

Daha önce de beraat ettiler

Gezi olayları ile ilgili açılan farklı soruşturmalar ve davalar ilerleyen dönemde karara bağlandı. Taksim Dayanışması bileşenleri ile ilgili soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, Çarşı grubu ile ilgili dava açıldı ve bu davada "Hükümeti yıkmaya teşebbüs" suçundan beraat kararı verildi. Mücella Yapıcı gibi bu davada da yargılanan isimler de açılan davalardan beraat etti. Firari savcı Akkaş'ın açtığı soruşturma ise rafta kaldı. Uzun süre dosyayla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.

Raftan inen dosya

Gezi dosyasının Osman Kavala'nın gözaltına alınmasıyla açıldığı sanılıyordu. Ancak ortaya çıkan bilgiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dosyanın raftan indirildiğini gösteriyor. Kavala dâhil 100'ü aşkın ismi kapsayan dosya ile ilgili olarak İstanbul Başsavcılığı yeni bir inceleme başlattı. Ancak bu inceleme Muammer Akkaş'ın açtığı dosya üzerinden, o dosyaya giren kanıtlarla yapıldı. Başsavcılık, dosyada cemaat gölgesinin bulunması nedeniyle, iddianamede, "delillerin yeniden kıymetlendirildiği, FETÖ izlerinin silindiği" iddiasına yer verdi.

İddianamenin çekirdeğini oluşturan tüm bilgiler Akkaş'ın telefon dinleme talebi üzerine alınan kayıtlar ve emniyetin o dönem hazırladığı fezleke ve analiz raporuna dayanıyordu. Bu raporları hazırlayan, dinlemeleri yapan tüm isimler FETÖ suçlamasına maruz kaldı.

Kavala'nın "Gezi'nin finansörü" olduğu iddiasına dayanan bir fezlekenin varlığı da daha önce ortaya çıkmıştı. Cemaat soruşturmasından tutuklu bulunan, dönemin KOM Müdürü Nazmi Ardıç imzalı fezlekede, iddianamede yer alan bilgilerin neredeyse tamamı bulunuyordu. Ancak o dönemde fezleke işleme konmamış, Kavala ile ilgili olarak da yasal işlem yapılmadığı açıklanmıştı.

Otpor ve Canvas

Fezlekede "Osman Kavala'nın üyesi olduğu Açık Toplum Vakfı'nın George Soros bağlantılı Açık Toplum Enstitüsü ile bağlantılı olduğu, enstitünün çeşitli ülkelerdeki isyanları başlattığı, Occupy/İşgal hareketinin teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı Sivil Başkaldırı yöntemini uyguladığı, uygulayıcısının Otpor/Canvas adlı grup olduğu, grubun liderliğini İvan Marovic'in yaptığı, Marovic'in Sırbistan, Gürcistan ve Arap ülkelerindeki olaylarda etkili olduğu" anlatılıyordu. Yine fezlekede "Marovic'in Gezi olayları öncesi Mısır'a gittiği, Memet Ali Alabora'nın da aynı tarihte Mısır'da olduğu, sonrasında Mi Minör adlı oyunu sahneleyerek halkı galeyana getirmeye çalıştığı" yer alıyordu. "İsyanın ilk olarak 2012'de ODTÜ'de başlatılmak istendiği, ancak başarısız olunca Gezi olaylarında yeniden sahneye konduğu" iddiası da fezlekede dile getiriliyordu.

Gezi iddianamesi de tamamen aynı iddiaların üzerine inşa edildi. İddianamede, üçlü sacayağı olarak Soros-Kavala-Marovic sayıldı ve fezlekedeki iddialar aynı sistematik içerisinde aktarıldı. "Kavala'nın Gezi'nin finansörü olduğu, Memet Ali Alabora'nın Marovic ile Mısır'da görüştükten sonra Mi Minör adlı tiyatro oyununu sahneye koyduğu ve halkı galeyana getirmeye çalıştığı" kelimesi kelimesine iddianameye yansıtıldı.

657 sayfalık iddianamede, 16 sanığın hukuki durumları, telefon konuşmaları, haklarındaki kanıtlar olduğu savunulan bulgular sıralandı. İddianame tekniği nedeniyle "kanıtlar" fezlekeden daha detaylı yer tuttu. Ancak iddianamenin giriş ve kanıt kısımları fezlekeyle birebir örtüşüyordu. İddianamede, Sharp'ın 198 maddelik "sivil başkaldırı" teknikleri tek tek anlatılarak, bunların hangisinin Gezi'de uygulandığı gibi detaylar da yer alıyordu. Uçak biletleri ve konuşma kayıtları ile sanıkların ayrıntılı değerlendirmesi ise iddianamenin hacmini genişletti.

Bunlar kanıt sayıldı

İddianamede, Sharp'ın eylem planı sıralanarak, her eylemin yanına 30 günü aşkın süre ile devam eden Gezi eylemlerindeki bir olay yerleştirildi. Polislere çiçek verilmesi, polislerin protesto edilmesi, Gezi'de ölenlerin anılması, duvar yazıları kanıt gösterildi. Memet Ali Alabora'nın eylemler devam ederken bir süre evden çıkmaması bile "evde oturma" başlığı altında "sivil itaatsizlik" sayıldı.

'Planlama görüşmesi' suçlaması var, kanıt yok

İddianamede, Alabora'nın Mısır'da bulunduğu tarihte Marovic'in Mısır'da olduğuna yönelik tweet atması gösterilen uluslararası bağlantının kanıtı olarak gösterildi. Aynı tarihte Kavala'nın da yurtdışında olduğu belirtilerek, bu yolculuklar "olayların planlanması" olarak gösterildi. Ancak görüştüklerine dair ne belge, ne fotoğraf, ne konuşma kaydı, ne tanık ifadesi vardı.

Finansörlüğün bağlantısı!

İddianamede, Kavala'nın Soros'la bağlantısı ve Gezi olayları sırasında yaptığı toplantılar, sivil toplum kuruluşlarına verilen fonlar Gezi'nin finansörü olduğu iddiasına dayanak gösterildi. Kavala'nın, Gezi gibi Türkiye geneline yayılan tüm olayları nasıl finanse ettiğine, kime para verdiğine yönelik bir kanıt ise yoktu. Tek "kanıt", Kavala'nın yaptığı bazı konuşmalarda, gaz maskesi alınması için destek vereceğini söylemesi, poğaça, iskemle, masa alınması gerektiği yönündeki konuşmalarıydı. Ancak bu konuşmaların o dönem Gezi'ye destek veren diğer kişilerin durumundan ne farkı olduğu iddianamede anlatılmadığı gibi, bu başlıklarla sınırlı davranışların nasıl "Gezi'nin finansörü" olmaya yettiği de açıklanmadı. İddianamede, Kavala'nın herhangi bir para aktarımı, verdiği meblağ vs. gibi bir bilgi de yer almadı.

Gezi sonrası konuşmalar, önce yapılmış gibi gösterildi

Kavala ile birlikte tutuklanan sanıklardan Yiğit Aksakoğlu, ilk duruşmada tahliye edildi. İddianamede, Gezi sonrasında dinlemeye alınan görüşmeleri, Gezi öncesinde yapılmış gibi gösterildi. Aksakoğlu, Gezi'nin planlayıcılarından sayıldı.

1994'ten beri Türkiye'de 0-3 yaş arası çocuklarla ilgili projeler yürüten Hollanda merkezli Bernard von Leer Vakfı'nın çalışanı olan Aksakoğlu, Marc Mataheru adlı kişiden maddi yardım almış gibi gösterildi. Ancak Bernard von Leer Vakfı'nda yöneticisi olan Mataheru, bu pozisyonuyla, vakfın çalışanı olan Yiğit Aksakoğlu'nun patronu konumundaydı.

İddianamenin birçok yerinde Aksakoğlu'nun Otpor lideri Marovic'in Türkiye'ye getirilmesinden bahsettiği belirtiliyordu ancak bunu neden ve ne zaman söylediği aktarılmıyordu. Bu konuşmanın da Gezi olayları bittikten sonra bir akademisyenin çözüm ve şiddet konulu kurulması planlanan merkezde ders vermesi için Aksakoğlu'ndan isim önermesini istemesi üzerine yapıldığı anlaşıldı. Ancak ne o derse Marovic çağrıldı, ne de öyle bir merkez açıldı.

Olmamış eylemler sıralandı

Sanıklardan Can Dündar'ın Gezi Parkı'na gazla müdahale edildiği gün televizyonda yaptığı açıklamalar "halkı galeyana getirmek" olarak gösterildi. Dündar'ın "etki ajanı" olduğu iddiasından hareketle müebbet hapsi istendi. Kavala'dan çıkan ve Türkiye'yi "bölünmüş" gösterilen haritanın arıcılık ile ilgili olduğu, arıların lokasyonlarını anlattığı ortaya çıktı. Sanıklardan Çiğdem Mater'in suçlandığı belgeselin hiç çekilmediği anlaşıldı. Taksim Dayanışma'nın polislerin soruşturulması talepleri "hükümeti yıkmaya teşebbüs" suçunun kanıtı sayıldı.

Marovic'in tatili

Gezi'yi organize ettiği iddia edilen Marovic'in Türkiye'ye yaptığı bazı seyahatler, Mısır'a yaptığı ve Twitter'dan duyurduğu seyahat, bütün suçlamaların kanıtı olarak sunuldu. Marovic'in Türkiye'ye yaptığı seyahatlerin büyük bölümünün, başka ülkelere giderken İstanbul'u aktarma amaçlı kullanmasından kaynaklandığı bilinmesine rağmen iddianamede buna geniş yer ayrıldı. Marovic ve arkadaşlarının 28 Haziran 2013'te Türkiye'ye giriş yapıp Antalya'da bir otele gitmeleri ve 5 Temmuz 2013'te otelden ve Türkiye'den ayrılmaları da kanıt gösterildi. Ancak seyahatin tatil amacı dışında yapıldığına yönelik bir kanıt bulunamadı. Bu tarihte ne Alabora ne de Kavala'nın Marovic'le görüştükleri, telefonla konuştukları, yüz yüze geldikleri gibi bir kanıt da ortaya konulamadı. Marovic'in açık yaptığı seyahat sırasında havaalanında çekilen fotoğraf, "gizli toplantı" iddialarının kanıtı gibi gösterildi. Savcılık, Marovic'e bu iddiaların sorulması gibi bir girişimde ise hiç bulunmadı.

Otpor iddiasının kaynağı

İddianame ve soruşturma dosyasında Otpor/Canvas ile ilgili bilgilerin soruşturmayla elde edildiği gibi bir hava yansıtıldı. Ancak bu iddialar ilk olarak Gezi'nin hemen başında hükümete muhalif olarak görülen bazı isimlerden çıktı. İlk yazıyı henüz Gezi olaylarının ikinci gününde gazeteci Banu Avar yazdı. Avar, ertesi gün de açık biçimde Otpor'u yakından bildiğini, birçok ülkedeki etkilerini gazeteci olarak izlediğini, uyanık olunması gerektiğini kaleme aldı. Avar'dan hemen sonra bir internet sitesinde iddianameyle neredeyse birebir aynı iddiaları içeren bir yazı yayımlandı. Erhan Sandıkçı, kaleme aldığı yazıda, alanda "OccupyTurkey" yazılı yelekleri görünce araştırma yaptığını, arkasından Otpor'un çıktığını, ilk olarak ODTÜ'de benzer girişimlerde bulunulduğunu aktardı. Sandıkçı, Otpor'un yumruk simgesinin hangi ülkelerde kullanıldığına yönelik görselleri de paylaştığı yazısında, Turuncu devrimden Arap Baharı'na kadar birçok olayda Otpor'un rol aldığını, arkasında Soros'un bulunduğunu yazdı. Detaylı yazı, çok bilinmeyen bir internet sitesinde yayımlanmasına rağmen dalga dalga yayılmaya başladı.

6 Haziran 2013'te bu kez Türkiye gazetesinde, Turuncu devrim, Arap baharı gibi hareketlerin mimarı Otpor'un Gezi ile Türkiye'de sahne aldığı haberi vardı. Kaynağı belirsiz haberde, aynı grubun ODTÜ eylemlerinde de süreci yönlendirmeye çalıştığı, Taksim eylemlerinden önce devreye sokulduğu ve Gezi Parkı olaylarının da buradan yönetildiği yer alıyordu. Yine Türkiye gazetesinde 8 Haziran 2013'te çıkan "İşte Derin Darbenin Kodları" başlıklı yazıda "Soros'un destek verdiği kuruluşların medya ve öğrenciler aracılığıyla Gezi olaylarını tezgâhladığı" öne sürülüyordu. 10 Haziran 2013'ten itibaren ise eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Yiğit Bulut, Youtube'a yüklenen Türkçe altyazılı, Gezi'nin arkasında Otpor'un olduğu iddiasını içeren video kaydından hareketle, aynı iddiaları anlatmaya başladı. Takvim gazetesi ve A Haber'de de 13-14 Haziran 2013'te aynı iddialar detaylı biçimde haberleştirildi. Gezi'de yapılan tüm eylemler, sonraki süreçte Otpor'a bağlandı.

15 Temmuz iddiası

İddianamede, "ODTÜ olaylarıyla 2012'de hükümetin hedef alındığı, başarılı olunamayınca Gezi'nin organize edildiği, hemen ardından 17/25 Aralık sürecinin yaşandığı, tüm bunlarla sonuç alınamayınca 15 Temmuz'un meydana geldiği" iddiası da yer aldı. Ancak bu bağlantıyı somut olarak kurmaya yarayacak bir kanıt sunulamadı.

Bazı avukatlar aynı eylemlerin daha önce soruşturma konusu yapıldığını ve 6 yıl sonra yeniden kullanılamayacağını savundu. Avukatlar, Fethullah Gülen cemaatine yakın, daha sonra "FETÖ" soruşturmaları sırasında tutuklanan/firar eden savcı ve polislerin yürüttüğü soruşturmalarda elde edilen kanıtların da hukuksuz olduğunu ileri sürdü. Ancak buna karşılık mahkeme, iddianameyi kabul etti.

İki suçtan tutuklama

İddianameye göre, 15 Temmuz'dan sonra, 2016'da eski soruşturmadaki kanıtlar incelemeye alınmıştı. Kavala tutuklandığında sadece bu soruşturma kapsamında gözaltına alınarak cezaevine konulduğu düşünülüyordu. Ancak hazırlanan yeni iddianamenin dosyası böyle olmadığını ortaya koydu.

Soruşturma dosyasından çıkan yeni belgeler, Kavala'nın "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçlamasıyla tutuklandığını, ancak suçlamaların içerisinde 15 Temmuz darbe girişiminin ve PKK bağlantısı olduğunu da gösterdi.

Dosyalardan çıkan belgeler Kavala'nın bu dosyadan, ABD Konsolosluğu'nda görevli Metin Topuz ile birlikte tutuklandığını ortaya koydu. Kavala, bu nedenlerle de soruşturuldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın evrakına göre, 14 Aralık 2018 tarihine kadar Kavala ve Topuz ortak dosyada soruşturuldu. Bu tarihte Kavala'nın dosyası Topuz'unkinden ayrıldı. Gezi olayları ile ilgili aynı dönemde, 2013'te başlatılan soruşturma kapsamında 97 kişinin isminin geçtiği bir soruşturma söz konusuydu. Kavala, zaten isminin de geçtiği bu dosyaya dâhil edildi. Daha sonra 18 Aralık'ta bu dosyadaki -Kavala dâhil- 16 kişinin dosyası da ana dosyadan ayrıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 8 Şubat 2019 tarihli yazısına göre, emniyetten Kavala ile ilgili Gezi Parkı dosyasını ilgilendiren konuşma kayıtları ve kanıtlar istendi. Bu "kanıtlar" dosyaya kondu. Aynı yazıda, Kavala'nın "PKK terör örgütü faaliyetlerini deşifre etmek gerekçesiyle de dinlemeye alındığı" ifadesi yer aldı. İstenen bilgilerin aynı gün gönderilmesinden sadece 11 gün sonra 657 sayfalık iddianame hazırlandı. Bu durum, iddianamenin ağırlıklı olarak eski "kanıtlardan" hazırlandığını da gösterdi.

Ortaya çıkan belgeler Kavala üzerinden Gezi ile 15 Temmuz bağı oluşturulmaya çalışıldığını ancak yapılamadığını gösterdi.

Dosya halen açık

İddianameyle, 16 sanık yargılandı. Gezi dosyasında ismi geçen 82 kişi hakkındaki dosyanın ise hala açık olduğu belirtiliyor.

Gezi iddianamesinde, Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, tutuksuz sanıklar Ali Hakan Altınay, Ayşe Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater, Utku Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan Hanzade, Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekci, Memet Ali Alabora, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi ağırlaştırılmış müebbet hapis ve toplamda 606 yıldan 2 bin 970 yıla kadar hapis cezası ile yargılandı. 16 sanık için istenen toplam ceza 47 bin 520 yılı buldu. Savcı Ali Kahveci, sanıkların, "hükümeti devirmeye teşebbüs, mala zarar verme, yaralama, gasp, ibadethaneye zarar ve ibadethaneyi kirletme, patlayıcı ve tehlikeli madde bulundurma, ruhsatsız silah taşıma, kültürel ve tarihi eserleri tahrip" suçlarının tamamından ayrı ayrı cezalandırılmasını istedi. İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 61. hükümetin tüm bakanları 'mağdur' olarak yer aldı. İddianamede ayrıca 746 kişi şikâyetçi olarak sıralandı. Şikâyetçiler arasında, Gezi sürecinde, başörtüsü nedeniyle Kabataş'ta saldırıya uğradığını iddia eden isim bulunmadı. Ancak Ali İsmail Korkmaz'ı öldüren tekmeyi atan polis Mevlüt Saldoğan mağdur sayıldı.

16 sanıktan Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan Hanzade, Hikmet Germiyanoğlu yurtdışında olduklarından haklarında yakalama kararı çıkartıldı.

Heyet değişti

İlk duruşma İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 24 Haziran'da görüldü. Bu duruşmada, davanın Kavala ile birlikte iki tutuklu sanığından biri olan Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. İlk iki duruşmada, Kavala ve sanıklar savunmalarını yaptı.

İlk iki duruşmadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu, kararnameyle, 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ni iki heyete ayırdı. Gezi davasına yeni oluşturulan heyet bakmaya başladı. HSK, ilk iki duruşmada Kavala'nın tahliyesi yönünde karşı oy kullanan mahkeme başkanını bu heyete almadı. Hem Kavala hem de Aksakoğlu için "tutukluluğun devamı" yönünde oy kullanan kıdemli üye Ahmet Tarık Çiftçioğlu ise yeni heyette yer aldı. Heyetin başkanlığına ise İstanbul Anadolu Adliyesi hakimlerinden Galip Mehmet Perk getirildi. Birinci heyete İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görev yapan Talip Ergen de atandı. İstanbul Başsavcılığı, örneğine çok rastlanmayan bir görevlendirme yaparak, iddianameyi hazırlayan ve soruşturma sürecini yürüten iki savcıyı, duruşmalarda görevlendirdi. Bu savcılar, Gezi duruşmalarına çıkmaya başladı.

AİHM'ye rağmen tutukluluk

Dava sürerken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kavala'nın başvurusu üzerine verdiği kararda Türkiye'yi ağır biçimde mahkum etti. Kavala'nın makul şüpheyle tutuklanmadığı, başvurularının süresinde ve etkili biçimde değerlendirilmediği, siyasi nedenlerle cezaevinde tutulduğu gerekçeleriyle Kavala'nın başvurusunu yerinde buldu. Kararda, tutuklamanın asıl amacının insan hakları savunucularını susturmak olduğu vurgusu yapıldı. Kavala'nın derhal tahliye edilmesi gerektiğini karar altına alan AİHM, HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın davasının ardından Türkiye'yi ikinci kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. Maddesi'nden mahkum etmiş oldu. Söz konusu madde, tutuklamaların siyasi gerekçelerle yapılmasını içeriyor. Mahkeme, Kavala'nın bireysel başvurusunu reddeden Anayasa Mahkemesi'ni de eleştirerek, başvurunun zamanında ve etkili biçimde değerlendirilmediğine hükmetti.

Ancak mahkeme, anayasanın 90. maddesindeki uluslararası sözleşmeler ve sözleşme niteliğindeki mahkeme kararlarının bağlayıcılığı hükmüne rağmen karar duruşmasına kadar Kavala'yı tahliye etmedi. Aynı dönemde Anayasa Mahkemesi de Mehmet Altan kararında hak ihlali kararlarının yerel mahkemelerce uygulanmamasının yeni bir hak ihlali anlamına geldiğine hükmetti. Buna rağmen mahkeme, bugüne kadar yapılan tüm duruşmalarda üç kez Kavala'nın tahliye talebini geri çevirdi. Mahkeme, kararına, zorunluluk olmamasına rağmen AİHM kararının kesinleşmemesini ve kaçma şüphesini gerekçe gösterdi.

Hızla bitirdi

Galip Mehmet Perk başkanlığındaki heyet, 8 Ekim 2019'da yapılan üçüncü duruşmada yargılamaya katıldı. Perk, o gün yargılananları yeniden sorguladı. Soruları yöneltirken, Gezi eylemleri için "vandallık" ifadesini kullandı. 24 Aralık'taki duruşmada, ifadeleri Kavala'nın tutuklanmasının nedenlerinden gösterilen eski Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi Murat Papuç, tanık olarak mahkemeye çağrıldı. Pabuç, güvenlik gerekçesiyle duruşmada ifade vermek istemedi. 24 Aralık 2019'da yapılan duruşmaya dinlenilmeyen Papuç, avukatlara haber verilmeden ertesi gün yapılan duruşmada özel olarak dinlendi. Psikiyatri hastası olduğunu kendisi beyan eden, raporları bulunan Pabuç'un ifade tutanağı bazı avukatlara gönderilirken bazılarına iletilmedi. Bir sonraki duruşmada, twitterda Perk'in adıyla açılmış hesaptan, Gezi eylemleri sırasında polisin gaz fişeğiyle yaşamını yitiren Berkin Elvan'a 'terörist' diyen bir mesajın beğenildiği görüldü. Perk, hesabın hesabın kendisine ait olmadığını söyledi ve duruşmadan bir gün sonra hesap kapandı. Ali İsmail Korkmaz'ı tekmeyle döverek ölümüne neden olan isimlerden polis Mevlüt Saldoğan, davaya "mağdur" sıfatıyla kabul edildi. Aynı duruşmada, avukatların talepleri reddedildi, eleştirilere karşılık savunma hakkını kısıtlayıcı olduğu söylenen uygulamalar sürdürüldü. Reddi hakim talepleri reddedilen avukatlar salondan çıktı. Heyet, buna rağmen avukatların yokluğunda Kavala'nın beyanını aldı.

3 müebbet istemi

Savcılık, iki duruşma öncesinde verdiği esas hakkındaki mütalaasında bütün eleştirilere rağmen Kavala'nın Soros/Otpor/Canvas bağlantısıyla Gezi'yi finanse ettiği, tiyatro oyunu aracılığıyla Mehmet Ali Alabora ve diğer bazı sanıkların uygun ortayı yarattığı tezini, iddianamedeki kanıtlara atıf yaparak tekrarladı. Firari cemaat savcılarının görevde olduğu kanıtların ayıklandığı söylense de o dönemde hazırlanan fezleke ve yapılan dinlemelerle birebir uyumlu iddianame tekrarlandı. Savcılık, Kavala, Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu için anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmak suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis isteminde bulundu. Üç ismin, halen firari olan sanıklar ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs " suçunu işlediğini iddia eden savcılık, sanıklar Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'nin de bu suçun işlenmesine yardımcı oldukları gerekçesiyle 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etti. Savcılık, yurtdışında bulunan sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Memet Ali Alabora ve İnanç Ekmekçi'nin dosyalarının ayrılmasını istedi ancak bu sanıkların da ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen isimlerle aynı eylemlere imza attıklarına işaret etti. Savcı Edip Şahiner imzalı mütalaada AİHM'nin derhal tahliyesini istediği Osman Kavala'nın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.

Beraat ve tahliye

Davanın bugün yapılan duruşması öncesi bu tablo nedeniyle umutlar azalmıştı. Mahkemenin başta Kavala olmak üzere sanıkları mahkum edeceği yorumları yapılıyordu. Ancak heyet, bütün soruşturmanın genişletilmesi taleplerini reddederek kararını açıkladı. Heyet, Kavala'nın da aralarında bulunduğu 9 sanığın beraatine karar verdi. Kavala'nın hükümle birlikte tahliyesini kararlaştırdı. Yurtdışındaki 7 sanığın dosyası ise ayrıldı. Ancak bu isimler için de benzer bir karar çıkması bekleniyor. Bu aşamadan sonra davaya istinaf mahkemesi ve bu mahkemenin kararının temyiz edilmesi halinde Yargıtay bakacak.