T24 Köln / Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in Almanya’ya gelmeyeceği açıklandı. Ancak bu olasılık bile Almanya'yı kamusal vicdan mı ekonomik ve siyasi çıkarlar mı diye ikiye bölmeye yetti. Çünkü Almanya Mısır'la ticareti olan üçüncü büyük ülke.
Mısır Devlet Başkanı Yardımcısı Ömer Süleyman, verdiği bir röportajda Hüsnü Mübarek'in Almanya'ya gitmeyeceğini bildirdi. Almaya'ya önerisi için teşekkür eden Süleyman, Mübarek'in tedaviye ihtiyacı olmadığını da belirtti. Süleyman, Mübarek'in Almanya'da bir klinikte ikâmet etmesinin iktidardan çekilmesine yardımcı olacağı önermesinin de spekülasyondan ibaret olduğunu vurguladı. Mısır Haber Ajansı Mena da Süleyman'ın, hiçbir konuda anlaşmaya varmadıkları Almanya Başbakanı Angela Merkel'ı Mısır'ın içişlerine karışmakla eleştirdiğini yazdı. Yani Mübarek seçime kadar iktidarda kalıyor, 2005 yılında Gürcistan Devlet Başkanı na da aynı teklifi götüren ve red cevabı alan Almanya, dolayısıyla AB bir kez daha sükût-u hayale uğruyor. Zira Alman medyası bir haftadır, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in, iktidardan çekilmesine yardımcı olması amacı ile Almanya'da lüks bir klinikte tedavi görmesi için iki ülke arasında bir pazarlık yürütüldüğünü yazıyordu. Pazarlık haberleri sadece Alman siyasetini değil, kamuoyu ve kanaat önderlerini de ikiye bölmeye yetti.
Almanya'nin vicdan mı çıkarlar mı ikilemiMübarek'in Almanya'daki ikâmeti hakkındaki olumlu görüşünü ilk dile getiren Sosyal Demokrat Partili Avrupa Parlamenteri Martin Schulz olmuştu. Mübarek'in çekilmesini isteyen Schulz, “Ben Mübarek’in onurlu bir şekilde görevden ayrılması ve Mısır’da dönüşümü kolaylaştıracak her türlü çözümden yanayım.” dedi. Alman Muhafazakâr ve liberaller de bu yönde görüş bildirdiler. Yeşiller Partisi Federal Meclis Grup Başkanı Jürgen Trittin gibi aslında önce ABD’nin kafa yorduğu bu senaryoya şiddetle karşı çıkanlar da oldu. “Mısırlılar bizden demokrasiye geçiş için destek bekliyorlar, devrilmiş bir diktatörün kaçışına yardım etmemizi değil” diyen Trittin, Mübarak’in Almanya’da bir kliniğe getirilmesi durumunda Mısırlıların geri dönüş garantisi vermesini istedi. Yeşiller Partisi’nin eş Başkanı Cem Özdemir de Trittin gibi düşündüğünü “Almanya başarısız bir diktatörün kaçtığı lüks bir sığınak olmamalı” sözleriyle ortaya koydu. Mübarek gelsin mi gelmesin mi tartışması Almanya'nın bundan böyle diktatörlere karşı nasıl bir dış politika uygulaması gerektiği yönündeki fikir ayrılıklarını da su yüzüne çıkardı. Bir grup siyasetçi, bilim insanı ve kanaat önderi, Almanya’nın despot rejimlere karşı uyguladığı dış politikada herhangi bir değişikliğe gidilmesini gerekli bulmuyor. Yani, zaman zaman demokrasi çağrısında bulunmak koşuluyla, çıkarlar ölçüsünde diktatörlerle her türlü işbirliğine gidilebilecek. Bu, Mısır örneğinde olduğu gibi söz konusu bölgede göreli olarak istikrarı sağlarken, Almanya’nın güvenli ve serbest ticaret yapmasını kolaylaştıracak. Bu grup ayrıca diktatörlükle yönetilen ülkenin büyüklüğü, stratejik konumu ve elde edilecek çıkarların önemine göre bir siyaset gütmeyi de ön plana çıkarıyor. Çıkarlardan çok kamu vicdanını ve demokrasi değerlerini önemsediğini iddia eden diğer grup ise, Almanya’nın diktatör rejimler karşısındaki genel tutumunu değiştirmesini öneriyor. Yine Mısır’ı örnek alırsak Federal Hükümet şimdi, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’den iktidardan çekilmesini isteyecek, çekilmezse mali yardımları kesecek, ticari ilişkileri durduracak. Kısacası baslı yapacak.
Mısır Almanya için ekonomik tehditAlmanya isterse Mısır Devlet Başkanı Mübarek'e baskı yapabilecek güçte. Çünkü ABD ve Çin'den sonra Mısır'ın üçüncü büyük ticaret ortağı Almanya. Alman Sanayii ve Ticaret Odası'nın verilerine göre, Daimler Benz, Siemens gibi 79 büyük Alman firması Mısır'da üretim yapıyor. Almanya'nın Mısır'a yaptığı ihracat miktarı yıllık 3 Milyar Euro'yu geçiyor. 2010 yılının ilk yarısında Mısır'a ihracatın yüzde 22 arttığı kaydedildi. Sadece Mısır değil, Mağrip'in tümü sahip olduğu petrol, doğalgaz, yüksek döviz rezervleri ve ekonomik büyüme eğilimi ile Alman ekonomisi için son derece cazip. Almanya'nın bölgedeki ülkelerle ticaret hacmi 2009 yılında 40 Milyar Euro'yu bulmuş ve bunun 30 Milyar Euro'su ihracat. İhracat içerisinde silah ve mhimmat satışı önemli bir yer tutuyor. Her yıl sadece Mısır'da 1 milyon Alman ucuz tatil yapıyor. Ayrıca, Mısır Devlet Başkanı ve yakınlarının servetinin 30 Milyar Euro'yu bulduğu ve bunun bir kısmının Alman bankalarına yatırılmış olduğu da iddia ediliyor. Aslında Almanya'nın elindeki baskı araçları tersine döndüğünde Almanya için de pekâla bir tehdit oluşturabilir. Mısır ve çevresindeki istikrarsızlık devam ederse, bunun Alman halkına milyon Euroluk zarar verebileceği konuşuluyor. Mısır'ın Almanya'ya her yıl ödediği Hermes kredilerinin miktarı 187,4 Milyon Euro. Buna bir de pazarlık halindeki ticaret potansiyelini eklemek gerekiyor.
Sabır, sabır, sabırSadece bu rakkamlara bakmak bile Almanya'nın neden Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in lüks bir klinikte köpük banyosu yapmasına hevesli olduğunu anlamaya yetiyor. Ayrıca İsrail'e karşı Nazi geçmişinden dolayı hâlâ zayıf olan Almanya'nın siyasi çıkarları da söz konusu. Hafta sonu düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı'nda bile Mübarek'in çekilmesine yönelik tek bir laf edilmedi. Tedbirliliği ile ünlü Almanya Başbakanı Angela Merkel'ın Doğu Almanya deneyimlerinden söz edip sabır dilemesi boşuna olmasa gerek. “Halk heyecanlıdır, bugünden yarına demokrasi ister” diyen Merkel, Almanya'nın birleşmesini planlayanlara duyduğu minneti de dile getirmeyi unutmadı. Anlaşılan o ki, Mısır'daki insan hakları ve demokrasi ihlallerinden onyıllardır haberdar olan Alman hükümetinin İsrail'in garantörü Mısır'daki rejime yönelik eleştirileri bu kriz döneminde bile pazar ayinleri ile sınırlı kalacak. Zaten bugün Merkel hükümetine Mübarek'i koruma, diktatörlere kucak açma diyen Yeşil politikacılar da iktidardayken hiç farklı bir tutum içinde olmamışlardı. Almanya'da Mısır krizinin getirdiği tek farklılık Alman medyası ve kamuoyunun siyasetçilerin çifte standardı karşısındaki duyarlılığı. Gelecek araştırmalarıyla ünlü Alman Sosyolog Horst Opaschwski'nin yaptığı son kamuoyu yoklaması Alman halkının yarıdan fazlasının siyasetçilere güvenmediğini ortaya koydu.