15 Şubat 2023 17:00
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Can kayıplarının artmasında acil müdahale ve yardım çalışmalarının fazlasıyla gecikmiş olması çok önemli rol oynamıştır. Bu da felaketin sebebinin esasen yönetim anlayışı ve tercihleri olduğunu gösteriyor. Bu olayı ‘asrın felaketi’ olarak nitelemek sorumluluktan kaçma çabasıdır. Yine, ‘kader planı’ sözleriyle sorumluluğu üzerinden atma çabasının da herhangi bir inandırıcı tarafı yoktur. Toplum tarafından da bu gerçek görülmektedir. Ortada bir ‘kader planı’ değil bir talan, rant ve sömürü planı söz konusudur. Ortada bir doğal felaket değil, bir siyasal felaket söz konusudur” dedi.
HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, bugün deprem bölgesi Diyarbakır’da kurulan Kriz Koordinasyon Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenleyerek deprem ve sonrasında yaşananları değerlendirdi.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, şunları söyledi:
“Bugün depremin 10’uncu günü, 10’uncu gününde bile hala ağır bir tablonun olduğunu gittiğimiz her yerde görebiliyoruz. Çok büyük bir yıkım yaşandı, büyük bir acı yaşandı. Bu yıkım ve acıyla birlikte binlerce insanımızı ne yazık ki yitirdik. Yaşamını yitiren bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına, sevenlerine, geride kalanlara özellikle sabırlar diliyorum. Hastanelerde tedavi olan, ağır yaralı olan insanlarımıza da acil şifalar diliyorum. Umarım en kısa zamanda bu yaralar daha çabuk sarılır, yaralı olan insanlarımız sağlığına kavuşur ve bu yaraların sarılmasıyla birlikte ülkemizde bütün bu yaşananların telafisini hep birlikte sağlayabiliriz diye umut etmek istiyorum. Bu felaketin yaşandığı ilk günden beri hepimiz iki eş başkan ama aynı zamanda tüm milletvekili arkadaşlarım parti meclisimiz, MYK’mız, kadın meclisimiz, gençlik meclisimiz ve gönüllü arkadaşlarımız depremzedelerin yanında olmaya çalıştık, onların acısını paylaşmaya çalıştık, ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık. Ancak şunu gördük; feryat var her yerde. İnsanlar hem yakınlara ulaşabilmek için ama aynı zamanda açlıktan ve soğuktan yaşamlarını yitirmemek için büyük bir feryat içindeydi. Bu feryadı 10 gün içerisinde gördük. Ama bir şey daha gördük; iktidara büyük bir öfke olduğunu da gördük. Bütün bunların yanında belki de bizleri en mutlu eden büyük bir dayanışmanın olmasıydı.
Siyasi görüşü ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun insanlar büyük bir dayanışma ruhuyla bir seferberlik ruhuyla bu yaraları hep birlikte sarmak için depremzedelerin yanında olmaya çalıştı ve onların yaralarını sarmaya çalıştı. Bu çok kıymetli bir durum dolayısıyla bu kıymetli durumu elbette ki Türkiye halkları olarak, Türkiye’de siyaset yapan insanlar olarak yerinde görmek, yerinde incelemek bizleri de bir nebze olsun bütün bu acıların yanında biraz daha umutlandırdı. Hala enkaz altında binlere insanın olduğu gerçekliğini unutmamak gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yaşamını yitiren insanların sayısı bugün 35 binlerle ifade ediliyor ancak bu sayının çok fazla olduğu gerçeğini de unutmamak lazım. Çünkü enkaz altında hala insanlar yakınlarını bekliyor. Dolayısıyla enkaz kaldırma çalışmalarının titizlikle yapılması gerektiğinin altını bir kez daha çizmek isterim. Çünkü enkaz kaldırma çalışmaları sırasında insanların vücut bütünlüğünün zarar görmemesi şeklinde çıkmasının büyük bir önemi var. Özellikle cenazeler çıktıktan sonra enkazların kaldırılmasının gerekli olduğunu ifade etmek istiyorum.
İhtiyaçlar çok fazla, özellikle soba ihtiyacı, çadır ihtiyacı, battaniye ihtiyacı ve hijyen malzeme ihtiyacına her yerde ihtiyaç var. İfade ettiğim ihtiyaçların bir an önce depremzedelere ulaştırılması gerekiyor. Çünkü insanların depremde yaşamını yitirmemiş olsa bile soğuktan ve başka nedenlerle yaşam riskleri olduğunu unutmamak gerekiyor. Hukuki hazırlık yapılmadan özellikle cenazelerin enkaz altından çıkarılmasının delillerin karartılmasına yol açacağı için buna da hazırlıklı olmak gerekiyor. Hukuk komisyonumuz da bu anlamda büyük bir titizlikle çalışıyor. Hukuki hazırlıklar yapılmadan enkazların kaldırılmaması ve delillerin karartılmaması için büyük bir çaba sarf ediyorlar. Kimsesiz çocuklarla ilgili özellikle sosyal medyada ortaya atılan kimi iddialar var. Bunların bir an önce araştırılması ve kamuoyunun bu anlamda aydınlatılması gerektiğini düşünüyorum. Kimsesiz çocukların nerelere gönderildiği, nerede kaldığı ve bunların kimlik tespitlerinin bir an önce yapılmasına yönelik bir çalışmanın da mutlaka başlatılması gerektiğini özellikle belirtmek isterim.
10 gündür organize olmayan bir iktidar var. Maalesef 10 günlük süreç içerisinde iktidarın yaptıklarını ve yapamadıklarını bir kez daha gördük. Özellikle ilk iki gün gittiğimiz yerlerde ben Adıyaman’da, Sayın Sancar Hatay’da gördüklerimizi, yaşadıklarımızı, iktidarın bu konudaki eksikliklerini, yetmezliklerini ve organize olamama durumunu yerinde tespit ettik. Ama şuna inanıyoruz elbette ki; zamanında bir kurtarma çalışması olsaydı belki bugün kayıplarımız bu kadar olmayacaktı on binlerce insanımızı kaybetmiş olmayacaktık. İktidarın zihniyetinin, düşüncesinin halk olmadığını, onların anlayışında halkın geleceğinin olmadığını biliyoruz. Onların sadece kendilerini düşündüğünü iktidarlıklarını düşündüğünü ve kendi geleceklerini düşündüğünü her zaman ifade ettik ve bu 10 günlük süreç içerisinde de bir kez daha buna tanıklık ettik. Bütün bunların yanında sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin yapmış olduğu bütün çalışmaları ve yardımları engelleme durumuyla karşı karşıya kaldığımızı da belirtmek isterim.
İktidar bugün yapamıyor, depremzedelerin yanında olamıyor ama yaptığı tek şey ilk günden beri hem yardım yapanlara engel olmak hem de bütün bunların karşısında farklı bir algı yaratmak oldu. Biz ne pahasına olursa olsun bütün şartları zorlayarak depremzedelerin yanında olmaya çalıştık, bundan sonra da onların yanında olacağız. İktidara buradan seslenmek isteriz; yapamadığınız, yardım yollayamadığınız ve depremzedelerin yanında olmadığınız bir süreci yaşattınız ama yardım yapanlara engel olmayın diye kendilerini de uyarmak istiyorum. Bütün bu yardımların depremzedelere ulaşması gerekiyor. Çünkü insanlar hem yakınlarını kaybetti, psikolojik olarak çok zor durumda, ama aynı zamanda da açlıktan soğuktan ve çok farklı sebeplerden hastalıklardan dolayı da büyük risk altında, bu uyarıyı bir kez daha yapmanın gerekli olduğunu ifade etmek isterim.
On binlerce insanın enkaz altında can vermesi elbette ki bir cinayettir ve imar affı çıkartanların, denetim yapmayanların, önlemleri almayanların bundan birebir sorumlu olduğunu da özellikle belirtmek istiyorum. Biz Meclis’te bütün bunlara karşı özellikle 2018’de çıkartılan imar affına karşı muhalefet eden tek partiydik. Dolayısıyla bugün bunun sonuçlarının ne kadar ağır olduğunu, bunun sonuçlarının insanlara ne kadar büyük zarar verdiğini hep birlikte gördük. Halkın vergilerinden oluşan bütçeyi yandaşa, betona ve savaşa karşı kullananları bir kez daha uyarmak istiyoruz.
Depreme ayrılması gereken kaynakların savaşa ve bombaya harcandığını, dolayısıyla yaptığımız bütün uyarıların eğer bugüne kadar dikkate alınmış olunsaydı savaşa değil yaşama, bombaya değil deprem gerçeğiyle karşı karşıya olan ülkemizde bütün bunlara ayrılacak kaynaklar bizlere belki bugünleri yaşatmayacaktı. Ne yazık ki ‘bir mermi kaç para’ diyen zihniyetin yarattığı ülkede insanların çadırsız kaldığını, insanların açlıktan ve soğuktan sokakta kaldığını hep birlikte gördük. Savaşla ülkenin ekonomisini çökerttiklerinin gerçekliğini de bir kez daha ifade etmekte fayda var. Biz ısrarla özellikle barış politikasını savunduk hala barışı savunmaya devam ettiğimizi de özellikle belirtmek istiyorum.
Bir enkaz düzenine değil yaşam düzenine ihtiyaç var bu ülkede. Türkiye’deki muhalif kesimlerin barış isteyenlerin, aydınların, yazarların hepimizin el ele omuz omuza bu mücadeleyi yürütmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunun bugün belki bir kez daha farkında olmamız gereken bir süreci yaşıyoruz.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise şunları kaydetti:
“Depremin bir doğa olayı olduğunu hepimiz biliyoruz, felaket ise siyasi bir sonuçtur. Siyasetin, yönetimin yarattığı bir sonuçtur. Deprem kendi başına bir felaket değildir sonuçları felaketin kendisidir. Bu felaketleri de yaratan esas olarak iktidarların, devletlerin politikalarıdır. Bu depremde de aynı gerçekliği bir kez daha yaşadık. Bir şiddetli deprem meydana geldi, on binlerce bina yıkıldı ama bu binaların yıkılması bir kaçınılmaz durum değildi. Bu felaket daha önce izlenen rant, yolsuzluk ve denetimsizlik politikalarının bir sonucudur. Dolayısıyla bunda siyasi iktidar doğrudan doğruya sorumludur. Can kayıplarının artmasında da acil müdahale ve yardım çalışmalarının fazlasıyla gecikmiş olması çok önemli rol oynamıştır. Bu da felaketin sebebinin esasen yönetim anlayışı ve tercihleri olduğunu gösteriyor. Bu olayı ‘asrın felaketi’ olarak nitelemek sorumluluktan kaçma çabasıdır. Yine, ‘kader planı’ sözleriyle sorumluluğu üzerinden atma çabasının da herhangi bir inandırıcı tarafı yoktur. Toplum tarafından da bu gerçek görülmektedir. Ortada bir ‘kader planı’ değil bir talan, rant ve sömürü planı söz konusudur. Ortada bir doğal felaket değil, bir siyasal felaket söz konusudur.
Burada felaketin insani ve toplumsal boyutlarından sorumluluğun mutlaka peşine düşmek gerekiyor. Eğer daha önce afetlerde yaşanan felaketlerin sorumlularından hesap sorulsaydı belki de bugün bu tabloyla karşılaşılmayacaktı. Biz çalışmalarımızı birkaç boyutla yürütmeyi planladık. İlk olarak hedefimiz insanlarımızın acısının büyümesini önleyecek yardımları ve desteği ulaştırmaktı, ikincisi elbette hayatta kalanların yaşamlarını sürdürmesini sağlayacak desteği organize etme görevini önümüze koyduk. Bunu da bütün teşkilatlarımızla hayata geçirmek için elimizden geleni yaptık. Dayanışma çağrılarımızı ilk günden gerçekleştirdik ve hızla büyük bir dayanışma ağı örüldüğünü görmekten de memnuniyet duyuyoruz. Sahada gördüğümüz tablo, yıkımın büyüklüğü bu yozlaşmış düzenin çöküşüydü ama bütün bu enkazın altından büyük umut veren bir başka gerçeklik de ortaya çıktı. O da dayanışmanın büyüklüğüdür. İnsanlık hayatta, dayanışma büyük, bu da yaraları sarma konusunda önemli bir katkı sağlıyor.
İktidarın bundan sonrası için de planları olduğunu görüyoruz. Depremin bizzat sonuçlarını, yıkımlarını yaratan politikaları bu iktidar hayata geçirdi. Şimdi de bu sonuçları siyasi ranta ve iktisadi ranta dönüştürme planlarını yapıyor. Buna karşı da hem hukuki hem de siyasi alanda mücadelemizi sürdüreceğiz. Binlerce arkadaşımız sahada, on binlerce görevli yine deprem bölgelerinde çalışıyor ama bundan sonra da bizleri bekleyen uzun ve zorlu bir süreç var. Bu süreçte siyasi iktidarın rant planlarına karşı en geniş muhalefeti ve en geniş mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Bu yıkımın sonuçları elbette daha çok tartışılacaktır ama sorumluların hesap vermesi konusunun hiçbir şekilde ihmal edemeyiz, hiçbir şekilde iktidara bırakamayız.
İnsanlarımızın barınma ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli bütün çalışmalar bizler tarafından da diğer toplum kesimleri, örgütlü birimler tarafından da yürütülecektir. Bu sorumluluk meselesinin de mutlaka peşinde olacağız. Bu dayanışma rant, savaş, talan politikalarına son verecek büyük bir toplumsal gücü de açığa çıkarmaktadır. Şimdi bu gücü yeniden hem deprem sonrası insanların hayatlarını sürdürecekleri bir inşanın hem de yeni bir siyasi inşanın temeli olarak görmek gerekiyor.” (ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.