Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Emekli askeri savcı Ahmet Zeki Üçok’un 15 Temmuz’dan aylar önce TV programlarına çıkıp 'Fetullahçı' diye çoğunun ismini açıkladığı, 2013-2015 yılları arasında muhtelif devlet birimlerine 24 ayrı dilekçeyle haklarında suç duyurusunda bulunduğu general ve amirallerin neredeyse tümü 15 Temmuz darbe girişiminde yer almıştır" hatırlatmasında bulundu.
"MİT’in ve Genelkurmay’ın bir emekli askeri savcının nüfuz edebildiği bilgilerden habersiz olması düşünülebilir mi?" diyen Ergin, "Bu sorunun yanıtı 'Hayır' ise o zaman bu kadrolarla mücadelenin nasıl bu kadar zayıf bırakıldığı sorusu izaha muhtaçtır" ifadesini kullandı.
Sedat Ergin'in "Darbeden iki saat önce Ankara'da bir askeri üste..." başlığıyla yayımlanan (24 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, Kara Havacılık Okulu Komutanı Tümgeneral Hakan Atınç’a sorar:
“Deniz Aldemir diye biri birliğinizde var mı?”
Tümgeneral Atınç yanıtlar: “Kendisi yeni kurulan Yük Helikopter Tabur Komutanı. Bir gün önce İzmir’den getirilen yük helikopteri ile birlikte geldi. Halen Ankara’da.”
Orgeneral Çolak, bir isim daha sorar: O.K...
Tümgeneral Atınç yanıtlar: “Yük helikopteri ile ilgili Amerika’da eğitim aldı. Halen komutanlığımızda görevli.”
Orgeneral Çolak, ardından kritik soruyu yöneltir:
“Fetullah cemaatiyle bağlantıları var mı?”
Tümgeneral Atınç şöyle yanıtlar: “Elimizde belge bulgu yok ancak tavır ve davranıştan ve arkadaşları arasındaki davranışlarından bu cemaate bağlı olabilirler. Ancak O.K.’nın son zamanlarda onlarla ilişkisini kestiği birliğimizde konuşuluyor.”
Orgeneral Çolak bir soru daha yöneltir: “Birliğinde bu tip başka benzer kişiler var mı?”
Tümgeneral Atınç “Komutanım ben Allah korkusu olan bir insanım. Elimde bilgi belge yok ancak Kara Havacılık Komutanlığı’nda bulunan tüm kritik kadroların bunların elinde olduğu, hatta Tuğgeneral Ünsal Coşkun’un da onlardan olduğu söyleniyor.”
Orgeneral Çolak, “Bunları bana niye iletmediniz” diye çıkışır üs komutanına. Atınç yanıtlar: “Elimde bilgi belge yok. Ben Allah korkusu olan bir insanım. İnsanların sürekli birbirleri hakkında dedikodu yaptığı bir ortamda... Bu nedenle kesinleştiremediğim için söylemedim ancak Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Tümgeneral Şevki Gençtürk ile bunları paylaştım.”
Tümgeneral Atınç’ın Kara Havacılık Komutanlığı iddianamesinin 335’inci sayfasında yer alan savcılık ifadesini diyaloglar haline getirerek alıntıladım, tek bir sözcük ekleyip çıkartmadan...
Bu konuşma 15 Temmuz 2016 günü Kara Havacılık Komutanlığı’nda darbe hazırlığı yapıldığı yolundaki bir ihbar üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın durumu yerinde incelemek üzere akşam saatlerinde bu üsse gönderdiği Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Çolak’ın teftişi sırasında geçiyor.
Şimdi Tümgeneral Atınç’ın makam odasında geçen bu diyalogdaki isimlere ve o gece darbe girişiminde oynadıkları rollere bakalım.
Bu ifadede adı geçen O.K. darbe hazırlığını MİT’e gidip ihbar eden binbaşıdır ve daha sonra MİT’te işe alınmıştır.
Deniz Aldemir, Orgeneral Çolak’ın bu konuşmalardan hemen sonra gittiği hangarda ABD’den yeni alınan bir CH-47 Chinook yük helikopteri önünde kendisine yarım saat süren bir brifing vermiştir. Aldemir, Çolak’ın ayrılmasından sonra 15 Temmuz gecesi darbe girişimine katılmış, kullandığı helikopter ile Kara Harp Okulu’ndan aldığı öğrencileri Genelkurmay Karargâhı’na götürmüş, ardından TÜRKSAT uydu merkezine darbeci asker taşımış, sabaha karşı da Çankırı’ya giderek buradaki bir birlikten helikoptere yüklediği bir tonun üzerindeki cephaneyi Akıncı üssüne getirmiştir.
Atınç’ın cemaatçi olduğundan şüphelendiği Tuğgeneral Ünsal Coşkun, Kara Havacılık Komutanlığı bünyesindeki Kara Havacılık Okulu’nun komutanıdır. Üste Atınç’tan sonraki en yüksek rütbeli ikinci komutandır.
Tümgeneral Atınç, Orgeneral Çolak’ı uğurladıktan sonra Coşkun’u durumu değerlendirmek üzere makamına davet eder. Biraz sonra Tuğgeneral Coşkun içeri girer; ancak yanında silahlı üç kişiyle birlikte... Bunlardan Binbaşı Okan Kocakurt silahını komutana doğrultarak, “Ellerinizi masanın üstüne koyun, yolun sonuna geldiniz, buraya kadardı” der. Ardından tümgeneralin saatini çıkartıp ellerini önden plastik kelepçe ile bağlar. Tümgeneral Atınç, “Ne yapıyorsunuz oğlum manyak mısınız...” diye çıkışır darbecilere. Tuğgeneral Coşkun, “Direnmeyin komutanım” diye konuşur.
Toplam 155 sanıklı davanın iddianamesinden aktardığım bu bölümler, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Gülen cemaati karşısında nasıl bir kuşatılmışlık altında olduğunun çarpıcı bir tasviri olarak görülebilir.
Üs komutanı başında bulunduğu komutanlığın aslında büyük ölçüde Gülenciler tarafından kontrol edildiğini düşünmektedir. Ayrıca, birliğindeki O.K.’nın cemaatçi olmakla birlikte son dönemde cemaatten uzaklaştığını bilecek kadar da kuvvetli istihbaratı vardır. Keza, üssün iki numarası durumundaki tuğgeneralin de cemaatçi olduğundan şüphelenmekte, ona güvenmemektedir. Nitekim bu şüphesinde haklı çıkar.
Aslında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 14 kilometre uzağında olan Güvercinlik’te yaşanan bu tablo büyük fotoğrafın küçük ölçekteki bir yansımasıdır.
Büyük fotoğrafta karşımıza çıkan gerçek, kalkışmaya katılan Gülenci askerlerin önemli bir bölümünün örgütsel bağlantılarının büyük bir sır olmamasıdır.
Şu çarpıcı örnek verilebilir. Emekli askeri savcı Ahmet Zeki Üçok’un 15 Temmuz’dan aylar önce TV programlarına çıkıp “Fetullahçı” diye çoğunun ismini açıkladığı, 2013-2015 yılları arasında muhtelif devlet birimlerine 24 ayrı dilekçeyle haklarında suç duyurusunda bulunduğu general ve amirallerin neredeyse tümü 15 Temmuz darbe girişiminde yer almıştır.
MİT’in ve Genelkurmay’ın bir emekli askeri savcının nüfuz edebildiği bilgilerden habersiz olması düşünülebilir mi? Bu sorunun yanıtı “Hayır” ise o zaman bu kadrolarla mücadelenin nasıl bu kadar zayıf bırakıldığı sorusu izaha muhtaçtır.