Avrupa basınının bugünkü gündeminde Mısır’da yaşanan gelişmeler ve Batı’nın yaşanan katliamlarla ilgili takındığı tutum yer aldı.
İngiliz Financial Times gazetesinde ABD’nin Mısır politikasını eleştiren analizler göze çarpıyor.
Ian Bremmer imzasını taşıyan analizde “Ordunun son eylemlerinden sonra artık Mısır’da geri dönüş olmaz. ABD hükümeti için, Muhammed El Baradey için, Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri için, geçici hükümetin gemisine tüm binenler için, darbe sonrası rejimle Müslüman Kardeşler arasında bir anlaşma kurma şansı buharlaştı. Siyasetten dışlanan Müslüman Kardeşler daha fazla radikalleşecek. İki taraf arasında köprü kurmayı umanlar artık bir rol oynayamaz. Söylenebilecek en iyi şey Mısır’ın bir Suriye olmadığı. İç savaş olası değil. Washington esas itibariyle son altı hafta boyunca Mısır’daki gelişmelerde etki sahibi değildi ama baskı gücü var. Eğer hükümeti baskıları sonlandırmaya, özgür ve adil seçimler gerçekleştirmeye ve yakın gelecekte gerçek bir geçiş sürecine itmek istiyorsa, askeri işbirliğini iptal etmek veya askıya almak tehdidini savurabilir” ifadeleri kullanıldı.
The Guardian, İngiltere’de silah ticareti karşıtı kampanya yürütücülerinin İngiliz hükümeti üzerinde Mısır’a silah satılmaması yönünde baskılarını artırdıklarını aktardı.
BBC Türkçe’de yer alan habere göre Mısır, İngiltere yapımı silahlar için potansiyel üçüncü büyük pazar haline gelmiş durumda…
Bu yılın ilk çeyreğinde İngiltere’nin Mısır’a 45 milyon Sterlinlik silah satışı onaylanmış.
'İngiltere Mısır'a silah satmasın'
Bunun 43 milyon Sterlin’den fazlasınınsa askeri helikopterlerle ilgili olduğu belirtiliyor.
2008-2012 yılları arasındaysa İngiltere, Mısır’a 26 milyon Sterlinlik silah satını onaylamış.
Rakamlardaki değişiklik Mısır’ın İngiliz silahları için nasıl artan bir hızla önemli bir pazar haline geldiğini gösteriyor.
Silah ticareti karşıtı kampanya yürütücüleriyse Mısır’da ordunun tutumu nedeniyle bu ülkeye silah satılmasının ‘tamamen yanlış’ olduğunu belirtmişler.
Gazetede Spencer Ackerman imzasıyla Washington’dan yazılmış bir analizdeyse ABD Başkanı Barack Obama’nın, ABD yönetiminin Mısır’a askeri yardımını henüz kesmemiş olması eleştiriliyor.
ABD’ye büyük iş düşüyor
Independent’ta, gazetenin editoryal görüşünü yansıtan köşe yazısında da Mısır’daki krizin çözümü açısından Batı’ya ve özellikle de ABD’ye büyük iş düştüğü belirtiliyor.
Yazıda özetle şöyle deniyor: “Bundan sonra olabileceklerle ilgili üç olasılık var. Birincisi baskı. Bir diğeri savaş. Üçüncüsüyse politik düzen. Bu, tüm tarafların müzakere masasının etrafına oturması, seçim sandığına hızlı bir geri dönüş ve sonuçlarda bahane aranmaması demek. Bu, uluslararası toplumun kınayıcı sesler çıkarmasından daha fazlasını yapması anlamına da geliyor. Barış için aracılığın sağlanması adına aktif çabada bulunulması gerekiyor. Özellikle ABD’nin yapacağı çok şey var. Özgür seçimlere kadar tüm destek geri çekilmeli.”
Mısırlı Hristiyanlar’ın gelecek kaygısı
Independent’ta Mısırlı Hristiyanlar’ın geleceklerinden duydukları endişeyi anlatan bir haber de dikkat çekiyor.
Gazetenin muhabiri Alastair Bleach’in Kahire’den kaleme aldığı haberde, 85 milyonluk Mısır nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Hristiyanların, dünkü müdahale sonra kiliselere yapılan saldırıların ardından gelecekleriyle ilgili kaygılarının derinleştiği belirtiliyor.
Gazeteye konuşan, Kahire merkezli bir insan hakları kuruluşundan İshak İbrahim, Çarşamba günkü müdahaleden sonra ülke çapında 23 kilisenin saldırıya uğradığını, en az yedisinin tahrip edildiğini, ayrıca iki manastıra da saldırıldığını söylemiş.
Sohag kentindeki Girgis kilisesinin piskoposu da kilisenin Müslüman Kardeşler yanlıları tarafından ateşe verildiğini ifade ediyor.
‘ABD Mısır ordusuyla arasına mesafe koymalı’
Geoff Dyer imzasıyla Washington’dan kaleme alınan analizde de ABD’nin Mısır ordusunu izole etmesi öneriliyor.
Dyer özetle şunları yazıyor: “Müslüman Kardeşler’in mevcut durumu ortaya çıkaran birçok suçu var. Ama onun politik kaderi ABD açısından merkezi düzeyde öncelikte. ABD, 11 Eylül’den bu yana İslamcı grupların demokratik siyasette yeri olduğu anlayışını ördü. Mısır onun bu anlayışının samimiyet testine dönüştü. Muhtemelen ABD’nin Mısır’da kısa vadede yaşanacaklar üzerinde az bir etkisi olacak. Ama uzun vadede bölgedeki politik çekişmede bir etkisi olsun istiyorsa kendisiyle Mısır ordusuyla arasına çok daha fazla mesafe koymak zorunda.”
Mısır’da yaşananlar Cezayir’i andırıyor
İspanya'dan El Pais gazetesi, konuyla ilgili yorumunda Mısır'daki gelişmeleri, geçmişte Cezayir'de yaşanan olaylara benzetiyor:
“Müslüman Kardeşlerin baskı altına alınması Mısır'ı içinde şiddetin olduğu bir kapışmaya sürüklüyor. Cezayir'de yaklaşık 20 yıl önce ordunun demokratik seçimlerin ilk ve ikinci turu arasında iktidarı alması sırasında yaşanan dram tekrarlanıyor. Sonuç, 150 bin Cezayirlinin hayatına mal olan, cehennem gibi bir iç savaş olmuştu. Mısır'daki katliamın sorumluluğunu, her şeyden önce geçiş hükümeti taşıyor. Her ne kadar Müslüman Kardeşler orduyla karşı karşıya gelmek istese de hükümet ve ordunun devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yandaşlarının kendilerini provoke etmesine izin vermemesi gerekirdi.”
Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre, Hollanda'dan de Telegraaf gazetesi de konuyla ilgili yorumunda Mısır'da iç savaş ihtimalinin güçlendiğini vurguluyor:
“Ordu ve polisin protestoları barışçıl yollardan sonlandırmak için gereken sabra sahip olmaması acınacak bir durum. Bu şekilde Müslüman Kardeşler ile diğer partiler arasındaki doğrudan karşıtlık güçleniyor ve bu da ülkeyi bir iç savaşa sürüklenme tehlikesini artırıyor. Böylece Mısır'da diğer Ortadoğu ülkeleri için de örnek teşkil edebilecek, istikrarlı demokratik bir hükümet kurulması umudu da uçup gidiyor.”