Gündem

Milli Gazete yazarı: Cumhurbaşkanı kusura bakmasın, bu ülkeyi sokakta bulmadık; hayır, hayır!

"Sanki referanduma değil de, savaşa gidiyoruz"

25 Şubat 2017 15:43

Milli Gazete yazarı Şakir Tarım, parlamenter sistemden başkanlığa geçişi öngören, ancak içeriğinde 'Başkan' yerine 'Cumhurbaşkanı' ifadesi kullanılan anayasa değişikliği teklifine ilişkin 16 Nisan'da yapılacak olan referandum kampanyasıyla ilgili olarak "Cumhurbaşkanı kusura bakmasın, bu ülkeyi sokakta bulmadık; hayır, hayır" dedi.  "Referandum kampanyalarında kullanılan dil ülkenin geleceği açısından tedirginlik verici" diyen Tarım, "Rakiplerine karşı öyle bir üslup kullanıyorlar ki, sanki referanduma değil de, savaşa gidiyoruz" diye yazdı.

Şakir Tarım'ın, Milli Gazete'deki yazarı şöyle:

Referandum kampanyalarında kullanılan dil ülkenin geleceği açısından tedirginlik verici. Rakiplerine karşı öyle bir üslup kullanıyorlar ki, sanki referanduma değil de, savaşa gidiyoruz. Bunu sıradan insanlar yapsa gülüp geçeceğiz. Devletin üst kademesindekiler yapınca, millet olarak bu problemi ciddi olarak ele alma ihtiyacı duyuyoruz.
 
Cumhurbaşkanı kusura bakmasın. Bu, ülke meselesi! Biz bu ülkeyi sokakta bulmadık. Şehitlerimizin emaneti olarak elimizde! Şu sözler cumhurbaşkanının üslubu olmamalıydı: “Referanduma ‘hayır’ oyu vermek şerre rızadır. ‘Evet’ çıkarsa partiye kaydolurum.”
Sadece bu sözler bile Saadet Partisi’nin anayasa taslağı üzerindeki tereddütlerinin haklılığını ortaya koymuyor mu? Cumhurbaşkanı daha şimdiden halkın yarısını karşısına aldı bile. Ya anayasa değişikliği gerçekleşirse! Türkiye’nin halinin ne olacağını siz hesap edin! Hayır, hayır!
Cumhurbaşkanı Türkiye’nin tamamını temsil etmeli. Dahası, biri böyle riskli sözler ederse, onu itidale davet etmeli.
 
Hem, cumhurbaşkanının referandumla ilgili olarak meydanlarda ne işi var? Halkı kutuplaştırmak için, devlet imkânları böylesine çar çur edilir mi? Yoksa halka güvenilmiyor mu? Bırakın da, halk özgür iradesiyle kendisi karar versin! Baskı ve dayatma da ne oluyor?
Referandumda halka iki seçenekten birini “tercih” hakkı veriliyor. “Evet” demek ne kadar hukuki, yasal, demokratik, milli iradeye uygunsa; “Hayır” demek de öyle! Referandum hakkı veriyoruz ama benim görüşümü seçeceksin, demenin mantığı var mı?
 

Neyi gizliyorlar ki?

 
Başbakan Yıldırım’ın Almanya’daki, “Hayır cephesinde teröristler var” sözü de o makama yakışmadı. Keşke, kamplaştırma işini gurbet illerde yapmasalardı! Hem siz, referandumun içeriğini niçin konuşmuyorsunuz? Adalet kurumu ve Meclis’in vesayet altına gireceğinin öğrenilmesinden mi korkuyorsunuz?
 
Referandum tarihi netleşeli 16 gün oldu Saadet Partisi’nden başka referandumun içeriğini konuşan yok. Varsa, yoksa kamplaştırma. Hele, “birleşelim” sözü edenler var: Karşısındakinin tercihini saygı duymayan üslupla o kadar komik oluyorlar ki! Tepedeki üslup aşağılara yansıyor. İşte, bir hukukçunun söylemi: Antalya Başsavcı Vekili Cevdet Kayaoğlu, “Vereceğiniz oy PKK’ya destek oyudur. PKK referanduma ‘hayır’ çağrısı yaptı.” (19. 2. 2017)
 
Terör üzerinden referandum savunması öylesine bayat ki… Yoksa, dağa sandık mı konulacak? Maksat HDP ise; HDP’li Ayhan Bilgen şöyle demişti: “Aslında karşı değiliz. Bize özerkliğin kapısını açıyor. Şimdilik sesimizi çıkarmıyoruz.” Basında, “HDP tabanı ‘evet’ diyecek” haberleri çıktı. Şimdi, “evet”çiler terörle aynı çuvala girdi, denilebilir mi?
 
Terör ve bölücülük konuşulacaksa, Hükümet, “Farklı etnik gruplara geleceklerini tayin hakkı” getiren “İkiz Yasalar”ın hesabını vermelidir. Dayatmayla milli irade üzerinde baskı kurmak terör kadar tehlikeli bir uygulamadır.
 
Ülkemizin geleceğini düşünerek sorumluluk şuurunu kuşanan Saadet Partisi’ne müteşekkiriz. Genel Başkan Temel Karamollaoğlu ne kadar ‘birleştirici’ konuştu: “Evet’ diyen bölücü değil; hayır diyen vatan haini değil. Hassas dönemlerde bin düşünüp bir konuşmalı; kutuplaşmayı değil; kucaklaşmayı esas almalıyız.”
 

Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, siyasilere sorumlu davranmaya çağırdı: “Fanatizme gerek yok. 17 Nisan günü birbirimizin yüzüne bakacağız.” 

 
Ahmet Taşgetiren 9. 2. 2017 günkü Star’daki köşesinde “İki Önemli Konu” başlığıyla, 1. “Kampanyaların dili, 2. Hayır çıkma ihtimali”ni yazdı. “Taşgetiren’in Star’da niçin yazdırıldığı”ndan tut da, nice tahammülsüzlükler sergilendi. Milli iradeye saygı, seçim, sandık, halk gibi söylemler sözde kalmamalı, özümsenmeli.
 
İlim adamları, düşünürler, yazarlar, hatta halk referandumun içeriğini inceleyip araştırmalı; karşılıklı müzakereler sonucu, özgür iradeleriyle karar vermelidir. Düşünmekten değil; körü körüne karar vermekten korkmalıyız.
 
Bu ülke bizim! Bu insanlar bizim insanımız! Birbirimize ihtiyacımız var. Allah korusun, düşman saldırısı olursa birbirimize dayanacağız. Huzur ve barış içinde birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Akif uyarıyor: “Veriniz baş başa, zira sonunuz hüsran-ı mübin!” Yürekler toplu atmalı, geleceğimize sahip çıkmalıyız.
 
Referandum kampanyaları, düğün, bayram şenliği içinde geçmeli. Kardeşçe! Bize böylesi yakışır. Sömürgeci güçler Türkiye ve İslam dünyasını yok etmeyi planlamışken, birbirimize düşmek akıl kârı mı? Çanakkalelerden, 15 Temmuzlardan niçin ders almıyoruz?
 
Bırakın, millet hür iradesiyle tercihini yapsın! “Bu halk cahil; yalnız ben bilirim” kompleks ve bencilliğinden kurtulalım. Birbirimizi sevelim; şefkatle, merhametle, kardeşçe yaklaşalım. Olgunluğumuzu muhafaza edelim. Biz, aynı gök kubbeyi, aynı vatanı paylaşan kardeşler topluluğuyuz. Gün, bu duyarlılıkta olmayı gerektiriyor.