Dünya
Deutsche Welle

Meydanlarda hayaller mi savaşıyor?

Türkiye’de seçim meydanlarının başlıca konusu ekonomi. Muhalefetin vaatlerini ‘hayal satmak’ diye niteleyen iktidar, halkın kandırıldığını iddia ediyor. Uzmanlar seçim vaadi ile ‘hayal satmak’ arasındaki farkı yorumladı.

06 Mayıs 2015 14:42


Ana muhalefet partisi CHP, asgari ücret üzerindeki gelir vergisini kaldırmayı, asgari ücreti bin beş yüz liraya çıkarmayı vadetmekle kalmadı, işi mazotun litresini 1,5 liraya düşürmeye, emeklilere dini bayramlarda birer maaş ikramiye vermeye, üniversite harçlarını da tamamen kaldırmaya kadar götürdü. Yalnız CHP değil, MHP ile HDP de ekonomi ağırlıklı vaatlerini öne çıkaran partiler olarak dikkat çekiyor. MHP, evlenecek gençlere 2 yıl vadeli 10 bin lira kredi, evi olmayanlara 250 lira kira yardımı yapmayı taahhüt ediyor. HDP de asgari ücretin bin 800 liraya çıkartılacağını, küçük çiftçilerden vergi alınmayacağını, öğrencilere kesintisiz ve sınırsız burs verileceğini söylüyor.

İktidardaki AKP’nin de ekonomik vaadleri seçim beyannamelerinde öne çıkıyor. AKP, evlenecek gençlere çeyiz hesabıyla destek verileceğini dahi söyledi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, muhalefete “Hayal satıyorsunuz” diye yükleniyor, muhalefet ise “Biz hayal satmıyor, gerçekleri söylüyoruz” mesajı veriyor.

“Siyasette başarı hayal satabilmektir”

Peki neden Türkiye’de ilk kez seçim meydanlarında ekonomi öne çıkıyor? Vaatler hayal satmak mı? Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırmalar Merkezi Başkanı Sinan Ülgen, “Siyasette başarı da bir ölçüde hayal satabilmektir. Geçmişte bunu Özal da yaptı. Bir dönem AKP de yaptı. Önemli olan dozunu ayarlamaktı ve Türkiye’de muhalefet bunu başardı. İktidarın kızması, bağırması, çağırması da bu yüzden” değerlendirmesini yapıyor. Türkiye’nin 2011 seçimine büyük bir büyüme hızıyla girdiğini hatırlatan Ülgen, ama bu kez ekonomik verilerin çok ciddi sıkıntılı olduğunu belirtiyor ve bunu keşfeden muhalefetin ekonomi üzerinden iktidara yüklenmesinin ‘çok normal’ olduğunu söylüyor.

Başlı başına dolardaki seyrin bile sokaktaki herkeste "İşler yolunda gitmiyor galiba" endişesi yarattığını, iktidarın halka ekonomideki ‘ters gidişi’ anlatmak yerine, devletin tepesindeki Merkez Bankası ile faiz indirimi kavgasını seyrettiğini anlatan Ülgen, muhalefetin de hem bu gelişmelerden yararlandığını hem de ilk kez "İktidara gelirseniz ne yapacaksınız?" sorusuna yanıt verdiğini dile getiriyor.

Hayal satmak kavgasında ibrenin muhalefetten yana olduğunun açıkça görüldüğünü söyleyen Ülgen, hükümetin sürekli savunma refleksiyle hareket ettiğine dikkat çekiyor.

“Gerçeğin yolu hayalden geçer”

Bir dönem Özelleştirme İdaresi’nde başkanlık vekilliği de yapmış İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinden ekonomist Süleyman Yaşar da meydanlardaki ‘hayal satmak’ kavgasının aslında gerçekleri bir kez daha ortaya çıkardığını yorumunu yapıyor. Türkiye’de düşük gelir gruplarının fakirleşmesinin hızlı olduğunu, Türk lirasının son bir yılda yüzde 30 değer kaybettiğini, işsizlik oranının yüzde 11,3’e ulaşarak rekor kırdığını, milli gelirin gerilediğini anlatan Yaşar, hükümetin “gelinen yanlış noktayı iyi bir yer gibi savunmak” hatasını yaptığını söylüyor. Asgari ücretin Berlin’de 2 bin 277 euro iken İstanbul’da 326 euro olduğunu hatırlatan Yaşar, “Bu fark bile Türkiye’de insanın sömürüldüğünü açıkça göstermektedir. Asgari ücreti, yukarılara taşıyacağını söyleyen muhalefet hayal satmıyor, gerçekler üzerinden halkla konuşmaya çalışıyor” diyor.

Hükümetin halkın sıkıntılarını dinlemek yerine kaynakları israf ettiğini öne süren Yaşar, “İstanbul’a AVM sayısı 115’i geçti. Lüks alışveriş merkezleri, konutlar, otomobil gibi popülist yatırımlarla ekonomiyi canlandırmayı düşünen bir hükümetin, kimseyi hayal satmakla suçlamaya hakkı yoktur. Bugün Türk halkının ekonomiye güveni yoksa, beklentisi düşükse sorumlusu da hükümettir. Hükümetin bunları halka daha doğru düzgün anlatmasını bekliyoruz” değerlendirmesi yapıyor.

“Seçimdeki fırsat”

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Erinç Yeldan da hem iktidar hem de muhalefet açısından seçimin bir fırsat olarak görülmesini istiyor. Türkiye ekonomisindeki daralmada, global gelişmelerin de büyük payı olduğuna dikkat çeken Yeldan, Türk ekonomisini dışa bağımlılıktan kurtaracak stratejiler üzerinde çalışılması gerektiğini anlatıyor. Türkiye’nin 80 milyonluk nüfusuyla büyük bir Pazar olduğunu ancak ‘ucuz ithalat cennetine dönüştüğünü’ vurgulayan Yeldan, “Dış borçlanması daha düşük bir ekonomiye dönüşebiliriz. Muhalefet de getirdiği önerilerle bunun arayışında. Seçim nedeniyle ekonomik tartışmaların uzaması Türkiye ekonomisini daha da canlandıracak stratejilerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu arada; siyasi kavgaların halk tarafından ilgiyle izlenmesi de iyidir” diyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle