Gündem

Meslekten ihraç edilen savcı Akkaş: Yedi ceddimi araştırıp Deniz Gezmiş'e kadar ulaşmışlar

'Fezlekenin tamamına bakınca gördük ki onlarca yıl önce hazırlanmış uygulanmış bir havuz sistemi vardı ortada'

19 Mayıs 2015 11:31

HSYK kararıyla meslekten ihraç edilen 25 Aralık operasyonlarını yürüten savcı Muammer Akkaş"Operasyon tarihinden 2 gün sonra istihbarat tarafından adım adım takip edilmeye başlandım. Sadece ben değil, eşim de takip edildi taciz edildi. Memleketimde akrabalarıma sıkıntı yaşattılar. Ceddimi araştırdılar. Deniz Gezmiş’lerle birlikte hareket etmiş, köyümüz Yalvaç’ı terk eden akrabam olduğunu öğrendim. Bu kadar araştırmışlar" dedi.

Millet gazetesi'nin sorularını yanıtlayan (19 Mayıs 2015) Muammer Akkaş'ın açıklamaları şöyle:

- 25 Aralık’ta operasyon yapmaya nasıl karar verdiniz? Öncesinde neler yaşandı?

24 Aralık sabahı adliyeye geldim. 1-2 gün önce polis memurları soruşturmanın deşifre olduğunu, şüphelilerin müdahale etmeye çalıştıklarını söylemişti. Bunun üzerine tedbir almaya başladım. Biliyorsunuz; 17 Aralık operasyonundan sonra yönetmelik değişti.

Bundan dolayı Başsavcı’nın bilgilendirilmesi isteniyordu. Ben de soruşturma ile ilgili 24 Aralık sabahı Başsavcı Vekili'ni aradım. Soruşturma ile ilgili görüşmemiz gerektiğini söyledim. Bilgilendirme için notları hazırlarken soruşturma bürosunun Yazı İşleri Müdürü geldi. ‘Beni Başsavcı Vekili gönderdi. Soruşturma dosyasını tüm ekleriyle birlikte getirmemi istedi’ dedi. Talimatı Başsavcı'nın verdiğini söyledi.

Çok şaşırdım. Dosya çok kapsamlı ve 50 klasör civarı evrak var. Hazırlayıp bizatihi getireceğimi iletmesini istedim. Müdür gittikten 15 dakika sonra Başsavcı Vekili kendisi geldi. Ayakta karşıladım. Zaten bu konu ile ilgili bilgi vermek için hazırlık yaptığımı söyledim. İhaleleri, Urla villalarını, Etiler Polis Okulu ihalesi, karayolları, demiryolları ihaleleri gibi suç konusu eylemlerle ilgili delillerin çok sağlam olduğundan bahsettim. Operasyon yapmak istediğimi söyledim. Başsavcı’ya gidelim dedi. Odasına gittiğimizde Başsavcı şaşırdı. Beni değil dosyaları bekliyordu. Ben dosyayı anlattım. Başsavcı şüphelileri ve delilleri bile sormadan ‘Bu TMK’nın görev alanına giriyor mu?’ diye sordu. Ben de girdiğini mevzuat ve Yargıtay kararlarıyla açıkladım. ‘Urla’yla İstanbul’un ne alakası var’ dedi. Normalde bunu kendisinin sormaması lazım, yetkimiz olduğunu izah ettim. Devamında devletin kaybını anlattım.

 

'Sen kendini ne zannediyorsun'

 

Soruşturma dosyasının deşifre olduğunu bazı medya organlarında haber yapıldığını, bu nedenlerden dolayı bir an evvel operasyon yapmak istediğimi söyledim. Bana bir anda ‘Sen kendini ne zannediyorsun’ dedi. ‘Seni adım adım takip ettiriyorum. Ne yaptığını biliyorum’ dedi. Hiç kimse bir savcıyla böyle konuşamaz. Beni baskı altına almaya çalıştı. Beni dinlemediğini ve dinlemeyeceğini anladım. Rutin bazı konuşmalar yaptık. Sonra çıkarken 'Siz bu dosyayı çalışın bana bilgi verin' dedi. Bir süre de Başsavcı Vekili'nin odasında oturdum ve daha sonra odama çıktım. Servisle evime gittim.

 

‘Asıl kahraman eşim ve ailem’

 

Başsavcı’nın benimle yaptığı konuşma hafızamda çok derin izler bıraktı. 76 milyonu ilgilendiren bir soruşturmaydı. Eşimle çocuğumla meşgul olurken yemek yerken hep bunu düşündüm. Bir ikilemdesiniz ya ‘bana ne dosyayı vereyim geçeyim’ diyeceksiniz ya da ‘ben Cumhuriyet Savcısıyım sorumluluklarım var, vicdanım var’ diyeceksiniz. Çocuklarımın gözlerine huzurla bakabilmem gerekiyor. Sonunda soruşturmayı başıma ne gelirse gelsin, sonu nereye uzanır ise uzansın sonuçlandırıp operasyon yapmaya karar verdim. Ben hiç bir dosyam hakkında eşime ve aileme bahsetmedim. Ancak operasyona karar verdikten sonra eşimle konuştum. Eşim bana çok destek oldu. 'Zarar göreceğiz' dedim. Neler olabileceğini kendisi de fark etti ve bana bu memleketin hakkını sonunu kadar gözetmem gerektiğini söyledi. Ardından 'Sonuna kadar arkandayız, endişe etme. Ne gerekiyorsa yap' dedi. Bundan dolayı eşime ve aileme müteşekkirim.

Sabah erkenden eşimi çalıştığı okula bıraktım ve adliyeye geçtim. Adliyede kimse yoktu. Hazırlık yaptım. Ben mahkemeden arama kararlarını istemiştim. Fezlekeyi de göndermiştim daha önce. Mahkeme soruşturma dosyasını tüm içeriği ile bildiği gibi 23 Aralıkta da dosya ve fezlekeyi incelemişti. Mal varlığına tedbir kararı için hazırlık yapıp mahkemeye götürdüm. Şifahi bilgi verdim. Ardından UYAP üzerinden gönderdim. 94 şüpheli vardı. Gözaltı kararı aldığımız 41 kişi içinde işadamı, bürokrat da vardı.

 

‘Gerekirse savcıyı alın!’

 

- Siz polise bir talimat verdiniz ancak Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez savcının talimatı yerine getirilmedi. Sonraki süreçte dönemin Başbakanlık Müsteşarı’nın ‘Savcıyı da gerekirse alın, polisi de karşı çıkarsa alın. Biz sonra yasa çıkarırız’ benzeri sözleri gündeme geldi.

Tabii o konuşmalar sonradan basına yansıdı. Hatırladığım kadarıyla 25 Aralık gecesi Bakanlar Kurulu’nda bir değişiklik oldu ve İçişleri Bakanlığı’na bahsettiğiniz şahıs geliyor. Bizim soruşturmamızın kaderi da o gece belirleniyor. Polislerin hepsi hazır ve operasyon yapmayı beklerken o gün gece emniyette toplantı yapılıyor ve operasyonun iptali kararı alınıyor. Toplantıya katılan bakanlar soruşturmaya direkt müdahalede bulunuyor. Bu bakanların 18 Aralık gecesi söylediklerinin bugün uygulanmış olduğunu görüyoruz. Bakan, polisleri savcıları görevden alın diyor. Bugün bu polisler tutuklu, savcılar ihraç edildi, bazı hakim ve savcılar tutuklandı. Aslında mesajı 18 Aralık’ta vermişler biz anlayamamışız.

 

‘Dosyanın alındığını UYAP’ta gördüm’

 

Savcı Akkaş, arama ve gözaltı talimatlarını Mali Şube yetkilisine kapalı zarfta mühürlenmiş halde teslim etti. 17 Aralık operasyonunun ardından müdürler, polisler değiştirilmişti. Mali Şube Müdürlüğü’ne Hakan Sıralı getirilmişti. Şahısların isimlerini görülünce Ankara ve İstanbul ayağa kalktı. Operasyon talimatı deşifre oldu. Savcı Mali Şube’den haber beklerken sorgu için hazırlıklara da devam ediyordu. Ancak operasyon yapılması gerekirken, Hakan Sıralı, 17:00 sıralarında Başsavcı Vekili'nin makamında toplantıdaydı. Saat 19:00 sularında Sıralı, nöbetçi savcı ile Akkaş'ın odasına geldi. Akkaş o günü şöyle anlatıyor;

"Hakan bey ‘Biz talimatı aldık gereğini yapmak istiyoruz ancak süre dolmak üzere ek süre istiyoruz' dedi. ‘Gözaltı kararlarını uygulayınca ne yapacağız?’ diye sorunca ‘siz gözaltı işlemini yapıp benden talimat bekleyin’ dedim. 'Tamam' dedi ve ayrıldı. Ben de evime geçtim. Akşam 23:30 sıralarında Mali Şube Müdür Yardımcısı aradı. 41 şüpheliden 16’sının şehir dışında olduğunu operasyonu yapacaklarını, sabah bilgilendireceğini söyledi. Ben de uygundur talimatı yerine getirin dedim. Uyudum sabah kalktığımda TV’ye baktım. Haber göremedim. Adliyeye geçtim. UYAP’ı açtığımda soruşturma dosyasının benden alınmış olduğunu gördüm.”

O gece emniyette bir toplantı olmuştu. AKP'li iki bakan, Başsavcı ve İl Emniyet Müdürü Selami Altınok'un da aralarında bulunduğu isimler operasyonu iptal etmişti. Bakanlardan biri gözaltı listesini Ankara'ya götürmüştü.

 

‘Kapatsaydım başsavcı olmuştum’

 

Sokakta yürürken arkama bakıyorum, başıma bir iş gelir mi diye endişe duyuyorum. Bunların hepsini 25 Aralık soruşturmasını yaptığım için yaşıyorum. Operasyon talimatını vermeseydim belki eller üzerinde olacaktım. Belki Başsavcı olmuştum, belki iyi şartlarda çalışıyor olacaktım. Vicdanen rahatım sorumluluğum neyse onu yaptım. 1,5 yıl geçti, bir vatandaş çıkıp da bana sen neden böyle bir soruşturma yaptın demedi. Herkes biliyor ülkede yolsuzluk var. Yıllardır devam eden bir yolsuzluk. ‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar’ ifadesi var ya bu ahlakın bittiğini gösteren bir noktadır. Bir müslüman bir demokrat bir hukukçu bunu söylemez.

 

‘Tutukladılar çünkü çok büyük günahları oldu’

 

- 17-25 Aralık soruşturmalarının ardından binlerce polis, hakim, savcı sürgüne gönderildi. Tutuklananlar oldu. Aklanmak yerine neden böyle bir yol izlediler?

Çünkü ayıpları, suçları, günahları çok büyüktü. Kapatılamayacak bir günahtı bu. Fezlekenin tamamına bakınca gördük ki onlarca yıl önce hazırlanmış uygulanmış bir havuz sistemi vardı ortada. Her ihaleden alınan yüzde 10’lar... Devletin malı birileri tarafından haksız hukuksuz olarak ele geçirilmiş ve kullanılmıştı.

 

‘Savcı zamanlamayı değil milletin hakkını düşünür’

 

Bu operasyonu ne zaman yapsam yine bir şey diyeceklerdi. Gezi’den önce yapsaydım, Gezi olacak bundan dolayı yaptı derlerdi. Sonrasında yapsaydım yine bir şey. Seçimlerden sonra yapsaydım bu kez Cumhurbaşkanlığı seçimi var diyeceklerdi. Ondan sonra yapsam genel seçim diyeceklerdi. Bunun önünü almak mümkün değil. Savcı bunları düşünmez. Dosyayı, milletin hakkını hukukunu düşünür.

 

'Millete sığındım'

 

- 'Militan savcı' bildiri dağıttı dediler

Yaklaşık 3 yıl basın savcılığı yaptım. Ama ilk kez kendim açıklama yapmak mecburiyeti hissettim. Sıkıntı yaşamış ve baskı görmüştüm. Elimden çıkacak soruşturmanın önemine binaen aleyhime bir durumun oluşmaması adına, HSYK, Yargıtay, AYM, Barolar Birliğini ve daha önemlisi milletimizi bilgilendirmek istedim. Milletimizin yanımda olmasını istedim. Sonrasında dönemin Başbakanı’nın mitinglerde benim için söylediği ‘militan’, ‘yüz karası savcı’, ‘seninle daha işimiz var’ şeklinde hedef gösterircesine sarfedilen sözlerini duydum. İnsanın etkilenmemesi mümkün mü? Sıradan bir insan ve sıradan bir savcıyım. Toplumumuzda birilerinin gözüne girebilmek için, Başbakan bunu söylemiş ben de ‘tak’ ‘tak’ şunu yapayım düşüncesinde olan bir sürü insan var. Hayati endişem oldu.

 

‘Deniz Gezmiş'e kadar ulaşmışlar’

 

Basın açıklaması sonrası dönemin Başbakan’ı beni hedef gösterdi. Operasyon tarihinden 2 gün sonra söylemeye başladı. Endişelerim oldu. İstihbarat tarafından adım adım takip edilmeye başlandım. Sabahın 5:30’unda kapımın önünde birilerinin beklediğini fark ettim. Sadece ben değil, eşim de takip edildi taciz edildi.

Memleketimde akrabalarıma sıkıntı yaşattılar. Ceddimi araştırdılar. Deniz Gezmiş’lerle birlikte hareket etmiş, köyümüz Yalvaç’ı terk eden akrabam olduğunu öğrendim. Bu kadar araştırmışlar.