Hürriyet yazarı Taha Akyol, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bu yıl sonuna kadar il teşkilatlarımız, ilçe teşkilatlarımız, belde teşkilatlarımızın tamamını güncelleyeceğiz. Yeniden gözden geçireceğiz; çünkü ortada bir metal yorgunluğu var" ifadesiyle ilgili olarak "AKP teşkilatları hakkında bilgim yok; bir şey diyemem. Fakat genel tablodan ve bu konulardaki akademik yayınlardan anlıyorum ki, mesele teşkilatlardan öteye, sistem meselesidir" ifadesini kullandı.
Taha Akyol'un "Metal yorgunluğu" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
İktidar partisindeki sorunlar yakın zamana kadar ‘eleştirel’ çevrelerde ifade edilirdi. Bağımsız muhafazakâr kalemler de yazardı.
Fakat partinin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan Trabzon gezisindeki konuşmalarıyla bu sorunları net olarak belirtti. “Metal yorgunluğu” dedi. Defalarca “tevazu” ve “kibirden sakınma” vurgusu yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti teşkilatına “Bu hırsızı nereden buldunuz dedirtmemek lazım” diye seslenmesi vurgularının en önemlisidir ve sorunların ulaştığı boyutları yansıtmaktadır.
Aslında bu uyarılar, gerçekte yaşanmakta olan sorunlara göre hafif ifadelerdir. Nitekim teşkilatlarda geniş çaplı değişiklik yapılacak olması problemin boyutlarını yansıtıyor.
Tamam da temel sorun teşkilatlar mı?
Olumsuz değişim
Partinin başlangıçtaki tevazu ruhunu yansıtan yumuşak ve reformist dilinin yerini zamanla güç dili ve güç uygulamaları aldı. Temeldeki sorun budur.
AK Parti’nin eski bakanlarından Nihat Ergün iki yıl önce çıkan “Adım Adım Siyaset” kitabında “Partiler bir süre sonra parti olmaktan çıkıyor, siyasi cemaate veya siyasi şirkete dönüşüyorlar” diye yazmış, partisinin “fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini” belirtmişti.
Başbakan Davutoğlu da konuşmalarında “nepotizm, rant, kibir” gibi sorunları vurgulardı. Hatta Ağustos 2014’teki ilk ‘siyasi’ konuşmasında “restorasyon”ihtiyacını dile getirmişti. Bu gibi verileri dikkate alarak iki yıl önce ben de şöyle yazmıştım:
“AKP camiasındaki sıkıntının temel sebebi ‘kibir, rant, nepotizm, dalkavukluk’ gibi olumsuzlukların göze batacak derecede artmış olmasıdır.” (27 Mayıs 2015)
Başbakan Davutoğlu’nun 64. Hükümet Programı’nda “Şeffaflık”başlığı altında, 10 paragraf uzunluğunda yolsuzlukla, nepotizmle, rant çıkarcılığıyla mücadele için “Şeffaflık Paketi’ni süratle hayata geçireceğiz” diye yazıyordu.
"Şeffaflık paketi"
Fakat hükümet değişince bu bölümü yeni hükümet programında göremedik.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki de bir ay önce, 17 Haziran’daki konuşmasında “en büyük hırsızlıkların imardan geldiğini” ifade etti.
Fakat hâlâ “Şeffaflık Paketi” ortada yok.
Nepotizm ve kayırmacılık yerine liyakat...
Siyasetle para arasındaki ilişkilerin “siyasi etik kanunu” ile denetime açılması...
Rantlı işlerin kamu denetimi ve vergi kontrolü altına alınması...
Bunları sağlayacak bir ‘Şeffaflık Paketi’ni yasalaştırmadan ve siyasi söylemlerimizle bu konularda bir duyarlılık yaratmadan bu sorunlar önlenebilir mi?
İnsanlar bireysel anlayışlarında çok ahlaklı olduklarına inanabilir. Ama rutinleşmiş uygulamaları, mesela imar işlerini “herkes yapıyor”diyerek olağan görebilirler.
Hatta ”dava uğruna” zaten akan sular durur!
Asıl sorun denetim
Onun için tarih göstermiştir ki, insanların vicdanına ve ahlak anlayışlarına bırakmadan “sistem”in denetlenebilir olması zorunludur.
Sayıştay denetiminin olgun demokrasilerdeki bütün alanlara yayılması gibi...
İhale Kanunu’nun tekrar AB kriterlerine uygun hale getirilmesi gibi...
Yargının bağımsız ve tarafsızlık güvenceleri gibi...
Rantların vergilendirilmesi, siyasi etik yasası gibi kanunlar çıkarılmalıdır.
AKP teşkilatları hakkında bilgim yok; bir şey diyemem.
Fakat genel tablodan ve bu konulardaki akademik yayınlardan anlıyorum ki, mesele teşkilatlardan öteye, sistem meselesidir.
Siyasal sistemin dürüst ve iktisaden verimli işleyebilmesi ancak “denetim ve denge”lerin etkin çalışabilmesiyle mümkündür.