Ekonomi

Merkez Bankası'nın işi zorlaşıyor

TCMB, atacağı adımlar ve izleyeceği strateji doğrultusunda, çok daha fazla destek verilmesi gereken bir dönemden geçiyor.

19 Kasım 2008 02:00

Küresel finans krizinin reel sektör üzerindeki etkilerinin giderek daha ağır bir şekilde hissedildiği bir ortamda, başta otomotiv ve inşaat olmak üzere, lokomotif sektörlerde gözlenen etkili yavaşlamanın neden olacağı işsizlik tüm kesimleri korkutuyor.

Özellikle, lokomotif sektörlerin siparişleriyle ayakta duran yan sanayinin, KOBİ'lerin de endişeli olduğu gözlenmekte. ABD ve Almanya'da, otomotiv endüstrisinin önde gelen şirketlerinin hükümet desteğinden yararlanması yönündeki tartışmalar da hala netlik kazanmış değil.

Ancak, sektörde önde gelen batılı otomotiv devlerinin iflasına izin verilmesi halinde oluşacak etkinin, ülke ekonomilerine hükümet yardımlarının tutarından daha büyük miktarda zarar vereceği değerlendirmeleri öne çıkıyor.

Harcamaları kısın tavsiyesi

Bu endişelerin bir devamı olarak, sadece önde gelen ekonomilerin liderleri değil, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kahn'ın da önde gelen merkez bankalarının faiz indirimlerine devam etmeleri yönündeki görüşünün öne çıktığını görmekteyiz. Bu noktada, politika faizini yüzde 3,25'e kadar çekmiş olan Avrupa Merkez Bankası'nın, daha radikal faiz indirimleri için ciddi bir baskıyla karşı karşıya olduğu söylenebilir.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) 22 Ekim tarihinde gerçekleştirdiği bir önceki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının 31 Ekim'de yayınlanmış olan toplantı özetleri, şu an için TCMB'nin sıkılaştırılmış para politikası sürecini sürdürmekte kararlı olduğunu teyit etmekte. Ayrıca, Türk ekonomisinde gözlenen maliyet enflasyonu etkisi dikkate alındığında, hükümet ve bağlı kamu kurumları tarafından fiyatları yönetilen ve yönlendirilen ürünlerle ilgili politika tercihleri ve bütçe dengesine yönelik vergi uygulamalarının Merkez Bankası'nca dikkatle takip edildiği gözleniyor. Bu nedenle, Para Politikası Kurulu üyeleri, hükümete bütçe hedefleri konusunda, gelir artırıcı veya vergi yükünü artırıcı tedbirlerden çok, harcamaları kısıcı tedbirlere başvurması yönünde tavsiyede de bulunmakta.

IMF ve enflasyon hedefi

Bu noktada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve IMF Başkanı Kahn'ın geçtiğimiz hafta sonu Washington'da yaptıkları açıklamalar, Türkiye ile IMF'in muhtemel bir anlaşmaya hayli yaklaştıkları izlenimi vermiş olsa da, söz konusu anlaşmanın içeriği konusunda en ufak bir ipucu bile piyasalara yansımış değil. Bu nedenle, sıkılaştırılmış bir para politikası ile daraltılmış bir maliye politikası odaklı bir program konusunda mı tartışma yaşanıyor; yoksa para politikası boyutunda tam bir mutabakat var da, kamu harcamaları konusunda mı anlaşma sağlanamıyor; detayı henüz kestirebilmek mümkün değil.

Bununla birlikte, hükümet adına ekonomi yönetiminin IMF'le mutabık kalacağı anlaşmanın içeriği, kamu harcamaları konusunda bir esnekliği beraberinde getirecek ise, Para Politikası Kurulu üyelerinin de belirttiği gibi, tek başına para politikası önlemleri ile enflasyonla mücadelenin etkinliğinin sağlanamayacağı aşikar. Bu durumda, IMF'le sağlanacak mutabakat, 2009 yılı için enflasyon hedefinin yüzde 7,5'den yüzde 8,5'e ya da 9,5'e yükseltilmesini mi gerektirecek, bunun da netleşmesi gerekecek. Aksi durumda, gelecek yıl Hükümet, pek çok gerekçeye bağlı olarak, kamu harcamalarında kesenin ağzını açacak ise, yüzde 7,5'luk enflasyon hedefinin inandırıcılığını yitireceğini söylemek çok zor olmasa gerek.

İhtiyatlı tutum sürecek

TCMB, PPK toplantısının özet notları şunu gösteriyor ki, Merkez Bankamız için şu noktada 2009 enflasyon hedefini değiştirmeyi gerektiren bir durum gözükmüyor. Bu durumda, gerek orta vadede enflasyon hedefine yakınsama ve enflasyon hedeflemesinin kredibilitesini artırma adına, gerekse de küresel piyasa ortamındaki belirsizliklere bağlı olarak, Banka üst yönetimi politika faiz oranını bu yılın sonuna kadar değiştirmemeyi tercih edebilir. Kaldı ki, açıklanan ekim ayı enflasyon verileri ve özel kapsamlı TÜFE göstergelerindeki artış, beklenenden yüksek gelmesi açısından, bu ihtiyatlı tutumun devamını teyit ediyor. 9 farklı içerikten oluşan özel kapsamlı TÜFE göstergelerinde, yıllık bazda 9 göstergeden sadece 2'sinde sınırlı bir gerileme gözlenmesi, bugünkü toplantıdan bir faiz indirim kararı çıkması ihtimalini zayıflatıyor.

Faiz indirmek yanlış

Kaldı ki, küresel sermayenin bu ortamda hangi limana sığınması gerektiğine dair tereddüt yaşadığı bir ortamda, TCMB'nin para politikası faiz oranını düşürmesi, küresel likiditenin tercihleri açısından yanlış bir sinyal olarak algılanabilir. Hoşumuza gitsin veya gitmesin, cari açıkta görülmesi muhtemel gerileme kendisini hissettirene kadar, Türkiye'nin portföy yatırımları boyutunda sermaye girişi çekmeyi sürdürmesi gerekebilir. Çünkü doğrudan yatırımlar ve dış borçlanma kanalı, Türkiye'ye sermaye girişi açısından donmuş gözüküyor. Bu durumda, reel faiz cazibesi, Türkiye'nin alışılmış kozu olmayı sürdürecek. Borç verme faiz oranları konusunda ise, TCMB, bankalarımızın likidite ihtiyaçlarını dikkatle takip ederek, borç verme ile borç alma faizleri arasındaki marjın açılmamasına özen göstereceğini hatırlatıyor. TCMB, atacağı adımlar ve izleyeceği strateji doğrultusunda, çok daha fazla destek verilmesi gereken bir dönemden geçiyor.