Hakan Özyıldız*
Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verileri yayımlanınca hemen kısa vadeli sıcak paranın son durumuna bakma ihtiyacı duydum.
Sizin için aşağıdaki grafiği hazırladım. Grafik 1996-2017 yılları arasında sıcak paranın milli gelire oranı gösteriyor. Sıcak para tanımım basit: Yabancıların Türkiye’deki hisse senedi, Hazine tahvili stokları ile bankalara yatırdıkları mevduatlar. Sıcak paranın milli gelire oranını vererek, bir anlamda, ekonomideki yerini, önemini göstermeyi amaçlıyorum.
Sadece bu değil.
Çok sıcak para demek, bir anlamda, ülkedeki karar alıcıların elini kolunu bağlamak demektir.
Çünkü sıcak para sahipleri, getiriye (faize) ve oynaklıklara aşırı duyarlı yatırımcılardır. İster iç politikada ister bölgesel jeo-stratejik dengelerde, onların hoşuna gitmeyen bir şeyler olsun hemen yatırım kararlarını değiştirirler. Bazen zararı göze alıp, ellerinde ne varsa satıp savıp, piyasayı terk edebilirler. Bu çok ender rastlanan bir durum olmakla berber, asıl olan, oynaklıktan çabuk etkilenirler ve daima daha yüksek getiri talep ederler.
Ne demek istediğimi grafikten de anlayabilirsiniz. 1996-2017 arasında sıcak para / milli gelir oranı 4 defa zirve yaptı. İlki Uzak Doğu Asya Krizi ve büyük Marmara depreminin yaşandığı 1999 yılında. İkincisi, 2008 Küresel Krizi sırasında, üçüncüsü cari açığın zirve yaptığı 2011 yılında ve geçen yıl.
İlk iki dönemin ardından ekonomide yaşananları biliyoruz. Üçüncü dönemdeki farklılık dünyada görülen döviz bolluğu. Büyük merkez bankalarının ve ödenen yüksek faizler sayesinde, Türkiye ve diğer gelişmekte olan piyasalara sıcak para akmaya devam etmiş.
Şimdi gelelim 2017 sonrasına.
Dünya düzeni yerinden oynamaya başladı. Bir zamanlar olmaz denenler oluyor. Dünya Bankası bile küreselleşmenin etkilerini tartışıyor. Az gelişmiş ülkelere tahmin edildiği (!) kadar yararı olmadı demeye getiriyor.
Küreselleşmenin sancak gemisi ABD, yeni kaptanının belirlediği rotada bilinmez denizlere dümen kırıyor. Çelik ve alüminyumla başlayan ticaret savaşının nerede duracağı merak ediliyor. Bazıları “kaptan çıldırmış olmalı” diye bağırıyor. Bakalım ne olacak?
Olacaklar hakkında tahminde bulunmak zor. Göreceğiz. Ama söylenebilecek bir şey var: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bence, merkez bankalarının faiz yükseltmesine, gümrük duvarlarının yeniden ve yüksek örülmesine, yatırımların sanayileşmiş ülkelere dönmesi için akıl almaz vergi ve diğer teşviklerin dağıtımına, daha yüksek bütçe açıklarına şahit olacağız. Bunların fazlası olur eksiği olmaz.
Doğal olarak, siyasi dengelerde de değişiklikler görülecek. Brexit ile başlayan yeni ittifakların şekillenmesine, Rusya, Hindistan, Çin ve İran gibi Asya tipi birliktelikler de eklenebilir.
Orta Doğu’da suya ve enerjiye dayalı yeni ittifaklar ortaya çıkacak. Özellikle suyun, Dicle ve Fırat’ın, bölge için hayati önemini dışlamayan araştırmalar ve stratejik tahminler yapmak için çok geç kalınmamıştır inşallah. Bölgede her geçen gün artan ABD – Rusya; İsrail + ABD – Rusya + İran çekişmelerinin Türkiye’yi etkilemeyeceğini düşünmek saflık olur.
Çok kısa özetlemeye çalıştığım böylesi karışık ve geleceği belirsiz bir ortamda ekonomideki sıcak paraya, daha doğrusu dışa bağımlılık zirvede. Verilerin yayımlandığı dönemde genellikle yüzde 20’lerin altında kalan sıcak para / milli gelir oranı, 2011’den sonra yüzde 25’ler civarında dolaşıyor. Sıcak para stoku, 2017 sonunda 214 milyar dolara ulaştı. Milli gelirin dört biri kadar sıcak para ile ekonomik hayatımızı idame ettiriyoruz.
Sizin de onaylayacağınız gibi bu oran çok yüksek. Türkiye hakkında gelecek tahmini yapanlar, politika belirlemek isteyenler bu oranı göz önüne almadan karar almazlar.
Bilmekte ve buna göre pozisyon almakta yarar var.
*Bu yazı hakanozyildiz.com'dan alınmıştır.