Gündem

Merkel pazarlığı arifesinde mülteci manzaraları: Kimse bizi göçten alıkoyamaz

Suriyeli mültecileri Türkiye’de durdurmak isteyen Merkel’in işi zor

18 Ekim 2015 00:46

“Hiç kimse beni buradan gitmekten alıkoyamaz” diyordu İzmir Konak sahilde tanıştığımız 22 yaşındaki Muhammed. Hatay ve Kilis’in karşısında Kürtlerin yoğun yaşadığı Suriye’nin Afrin bölgesinden  İstanbul’a göç edeli 2 yıldan fazla zaman olmuştu. Bu sürede inşaat işçisi olarak çalıştı, onu Avrupa’ya götürmeye yetecek bin beş Euro’yu biriktirdi. Kız kardeşi, kuzenleri ve beş yeğeniyle beraber toplam 12 kişi yola düştüler. Hedef eniştesinin olduğu Berlin’e ulaşmak.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek için Türkiye’ye gelecek. Alman şansölyesinin Türkiye’de seçimlere iki hafta kala apar topar Ankara yollarına düşmesinin nedeni Avrupa’nın “göçmen krizi”. Ülkesinde kamuoyu yoklamalarında popülaritesi hızla düşen Merkel Türkiye’ye “parasını verelim, mültecileri ülkenizde tutun” diyecek. Yaygın kanı Merkel 1 milyar Euro önerdi, Erdoğan 5 milyarda diretecek, 3 milyar Euro’da anlaşılacak. Erdoğan’ın Türk vatandaşlarına vize kolaylığı isteyeceği de konuşuluyor. Söz konusu pazarlığın asıl kilit noktasıysa akın akın Yunanistan’a geçmeye çalışan, bu yolda ölümü göze alan mülteciler.

Onlar açısından durumun nasıl göründüğünü anlamak için Yunanistan’a deniz yoluyla gitmeye karar veren mültecilerin geçiş noktası İzmir’e gittim. Basmane bölgesi tüm trafiğin döndüğü merkez. İzmir Fuarı’nın kapısındaki meydanda hem onlarca otobüs şirketinin şubesi var hem de Tren Garı’na çok yakın. Sabah saatlerinden itibaren ellerinde çantalarıyla bekleyen onlarca mülteci görüyorum. Hava karardıkça kalabalık da artıyor insan kaçakçılarıyla irtibat kurmayı sağlayan telefon trafiği de. Ellerinde siyah poşetlere sığdırdıkları tüm hayatları ve can yelekleriyle kendilerini sahil kasabalarındaki sakin koylara götürecek otobüsleri bekleyen yüzlerce kişi var artık. Bir Ege kasabasının sahilinde 30-40 kişi bir lastik bota binecekler. Aralarından biri, daha önce hiç yapmadığı halde botun dümenine geçecek. Sonrasıysa şans…

İlk kez 5 ay önce, Haziran ayında mülteci haberi için İzmir’e gelmiştim. O günden bu güne profesyonelliğin seviyesi artmış. Seyyar satıcılar 7 liraya su geçirmez telefon kılıfı, ikinci el telefon, 30-40 liraya telefon şarjının daha uzun süre dayanması için harici şarj ve el feneri satıyor.

Esma ve 2,5 yıllık eşi NaserMeydandaki mağazalardan birinde can yeleği deneyen 17 yaşındaki Esma ile tanışıyoruz. Suriye’den Şam’ın güneyinde yer alan Deraa’dan gelmişler. Yeleğin üzerine iyice oturup oturmadığını kontrol eden 27 yaşındaki Naser 2,5 yıllık eşi. Naser 2 yıl önce kaçak yollardan gittiği İsveç’ten geçici pasaport almış. Eşini de yanında götürmek için İstanbul’daki konsolosluktan aldığı randevu defalarca ertelenmiş. 3 ay sonraya randevu verilince sabırları tükenmiş. Türkiye’ye gelip kaçakçıyla anlaşmış. En yakın arkadaşına emanet ettiği eşini o gece bota bindirecek. Sabah onlardan haber alıp kendisi de uçağa binecek. Onlarla Avusturya’da buluşmayı planlıyor. Merkel’in planını, Türkiye’de kalmayı düşünüp düşünmeyeceğini soruyoruz. Suriye’de isyanın ilk başladığı Deraa’dan kaçan çift İsveç’teki koşullarının oradakilerle kıyaslanamayacağını anlatıyor. Dil okuluna giden Naser aylık 900 Euro yakın devlet yardımı alıyormuş.

Meydandan Hatuniye Parkı’na giden yol Arapça tabelalar, zahter gibi Ortadoğu baharatları satan dükkânlarla küçük Suriye gibi. Parka bakan otellerden birine giriyoruz. Sahibi emekli bir polis. 73 kişi kapasiteli otelinde ayladır tek boş yatak yok. Bazı geceler ek yatak atıp 100’den fazla kişiyi konaklatıyor. Biz resepsiyondayken otelde konaklayanlardan biri gelip odasındaki kokuyu bastırmak için sprey istiyor. Odaları görme ricamızı kırmıyorlar. 7-8 yataklı odalarda yatak ücreti 20 lira civarı. Parası olana çift kişilik ve banyolu odalar da var. Biz oradayken IŞİD’in kontrolündeki Rakka’dan gelen kadın erkek ve çocuk 9 kişilik bir grup odayı tutuyor.

Yıllardır orada olan biteni ve yaşanan değişimi gözlemleyen otel çalışanına Türkiye’nin bu trafiği durdurmasının mümkün olup olmayacağını soruyorum. “Bu insanlar Türkiye’de kalmak istemiyor. Hepsinin Avrupa’yla bir çeşit bağlantısı var: Abi, kardeş ya da kuzen. Gidenler hikâyelerini geride kalanlara anlatıyor telefonda. Avrupa’yı Türkiye ve Suriye ile kıyaslama şansları var. Avrupa’yı tercih ediyorlar” diyor. Güvenlik güçleri müdahil olabilir mi? “İzin vermeseler bu trafik bu kadar zamandır devam etmezdi” diyor.

Yazının başında bahsettiğim Afrinli Muhammed’le, kız kardeşi ve kız kardeşinin çocuğuyla ertesi gün akşamüzeri Konak sahilde tanışıyoruz. Amaçları Muhammed’in kız kardeşinin 3 yıl önce Suriye’den kaçan ve Berlin’de yaşayan eşinin yanına varmak. Enişte eşi hamileyken vedalaştığı 3 yaşındaki kızı Nusin’i henüz yalnızca Skype’tan görmüş. Ulaşınca babasıyla tanışacak Nusin. Neden Türkiye’de kalmak istemediğini soruyoruz akıcı Türkçe konuşan Muhammed’e. Aylardır inşaat işçiliği yaptığını, günlük 50-60 lira kazanırken, aynı işi yapan bir Türkiye vatandaşının 100-120 lira kazandığını söylüyor. Parasını bazen alıp bazen alamadığından yakınıyor. Bunun dışında ayrımcılığa maruz kalmış mı? “Beş parmağın beşi bir değil, çok iyi insanlar tanıdım, komşular kullanmadıkları eşyalarla ev kurmamıza yardım ettiler. Örneğin ustabaşım, iyiliğini gördüm. Ama iş para ödemeye gelince işler değişiyor” diyor. İkici sorunsa, Suriyelilere ev tutmaya kalkınca artan kiralar.

Afrinli Muhammed

Suriye’deyken sağlık teknisyeni olmak için okuyormuş, Almanya’da da devam etmek istiyor. “Ben çalışırım, paramı da kazanırım, kimseden karşılıksız para ya da bir şey beklemem, yeter ki hakkımı alayım” diyor. Mültecileri Türkiye’de tutma planını ona da soruyoruz. Kararlılığı gözlerinden okunuyor. Daha önce Edirne’den kara yoluyla çıkmayı denemiş, günlerce yürümüş, Yunan polisi yasadışı şekilde geri göndermiş, şimdi deniz yolunu deneyecek. “Çıkmaktan” başka çaresi olmadığını söylerken yeğenlerini gösteriyor. “7 yaşındaki daha okul görmedi, okula orada başlayacak”.

Konuştuğumuz Suriyeliler içinde Türkiye’de kalmak isteyen tek kişi bakkalda çalışan orta yaşlarda Halepli Ahmet’ti. Kazandığı parayı Suriye’deki ailesine gönderiyor. Savaş koşulları nedeniyle hayat orada çok pahalılaşmış ama geçinmelerine yetiyor. Kesinlikle Türkiye’den gitmek istemediğini, savaş biter bitmez ülkesine dönüp toparlanması için çalışacağını anlattı. “Herkes giderse sonumuz Filistin gibi olur” derken Avrupa’ya geçip dönüşü olmayanlara sitemliydi.

Dönmemek üzere geçenlere Afrinli Muhammed de katıldı. Ertesi sabah Yunanistan’a ulaştığını haber verirken sesi coşkuluydu. Arkasında onun gibi yüzbinler bırakarak. Suriyeli mültecileri Türkiye’de durdurmak isteyen ve kesenin ağzını açan Merkel’in Türkiye’de işi zor. İkna edilmeyi bekleyen Erdoğan’ın yanında yüzbinlerce Suriyeli var.