Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Meral Akşener öncülüğünde geçen günlerde kurulan İyi Parti ile ilgili olarak "Lideri, gözünü AK Parti içinden kopabileceğini düşündüğü kesimlere dikecektir. AK Parti’nin 16 Nisan anayasa referandumunda bazı büyük şehirlerde sınırlı da olsa bir aşınma yaşadığı bir sır değildir" dedi. Ergin, sözlerinin devamında "Belki hedef aldığı partiler üzerinde sarsıcı, yıkıcı etkiler yaratmasa da, yol açabileceği sınırlı aşınmalar bile diğer aktörlerin siyasi hesaplarını bozabilir" ifadesini kullandı.
Sedat Ergin'in "İyi Parti çekim alanı yaratabilir mi?" başlığıyla yayımlanan (28 Ekim 2017) yazısı şöyle:
Meral Akşener’in liderliğinde kurulan İYİ Parti, Türkiye’deki iç siyaset sahnesinde diğer bütün aktörlerin de hesaba katması gereken yeni bir faktör olarak ortaya çıkmış bulunuyor.
Ana gövdesi MHP’den gelmekle birlikte, partinin merkez sağ ve merkez soldan isimleri bünyesine katması, ayrıca AK Parti’den kopmuş bazı isimlere de yer vermesi, ilk bakışta Turgut Özal’ın 1982’de dört farklı eğilimi buluşturduğu ANAP’ın kuruluş öyküsündeki modeli çağrıştırıyor.
Bu yönüyle İYİ Parti’nin önündeki ilk sınav, bütün bu eğilimleri kendi bünyesinde homojen bir siyasi kimliğe dönüştürüp dönüştüremeyeceği meselesidir. Şöyle ki, İYİ Parti ya MHP dokusunun çok baskın hissedildiği bir yola girebilir ya da bu farklı eğilimleri birbirine eklemleyerek siyasette kendine yeni bir kulvar açabilir. Buradaki seçenekler, siyasette çok farklı sonuçlar yaratmaya aday iki ayrı güzergâha işaret ediyor.
İkinci seçeneğe yöneldiği takdirde, bu partinin farklı eğilimleri temsil eden kesimlere dönük çoklu bir çekim alanı haline gelip gelemeyeceği bir diğer kritik soruyu oluşturuyor.
*
Kabul edelim ki İYİ Parti, MHP’deki parti içi muhalefetin Devlet Bahçeliliderliğine karşı verdiği iktidar mücadelesinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla öncelikle hedef alacağı kitle, bugünkü MHP yönetiminin belli başlıklarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verdiği siyasi destekten hoşnut olmayan kesimleri olacaktır. Kurucular ve yönetim organlarında MHP kökenlilerin ağırlığı belirgindir.
Ancak partinin yalnızca MHP tabanına dayanarak siyasette nazım bir rol oynayabilmesi şansı çok zayıftır. Akşener, ne yapıp edip başka kulvarlardan devşireceği destekle partinin gövdesini büyütmek zorundadır.
İYİ Parti Lideri, bu bağlamda gözünü AK Parti içinden kopabileceğini düşündüğü kesimlere dikecektir. AK Parti’nin 16 Nisan anayasa referandumunda bazı büyük şehirlerde sınırlı da olsa bir aşınma yaşadığı bir sır değildir. Akşener, ayrıca DYP ve ANAP gibi eski merkez sağ partilerden AK Parti’ye yönelip burada yerleşik hale gelen kesimleri yanına çekmeye çalışacaktır.
Benzer şekilde CHP içinde milliyetçi hassasiyetleri kuvvetli olan ulusalcı kesimlerden de belli bir destek bulacağını hesaplıyor olabilir Akşener. Unutmayalım ki, 2011 genel ve 2014 yerel seçimleri özellikle büyük kentlerde, sahillerde ve İç Ege gibi bölgelerde MHP ve CHP tabanları arasında sınırlı da olsa bir geçişkenliğin bulunduğunu göstermişti.
*
Sonuçta İYİ Parti başarılı olacaksa, bunu ancak diğer üç parti üzerinde yaratabileceği etki üzerinden sağlayabilir. Yeni parti açısından şu husus da yabana atılmamalıdır. Belki hedef aldığı partiler üzerinde sarsıcı, yıkıcı etkiler yaratmasa da, yol açabileceği sınırlı aşınmalar bile diğer aktörlerin siyasi hesaplarını bozabilir.
Burada İYİ Parti’yi tehdit olarak algılayacak olan kesimlerin başında -muhtemelen MHP’den de önce- 2019 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bırakmadan ilk turda yüzde 50’nin üzerinde oy alarak kazanmayı amaçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor.
Erdoğan’ın geçen 15 yıl içindeki siyasi başarısı önemli ölçüde sağ seçmeni AK Parti bünyesinde konsolide ederek yanında tutabilmiş olmasından geliyor. Cumhurbaşkanı, sağ oyları mümkün olduğunca kendi destek havuzunda toplayabilmek için bu kanatta irili ufaklı siyasi oluşumlarla ittifaklar kurmaktan kaçınmamıştır. Erdoğan’ın sağ oylara göz kırpan yeni bir oyuncuyu özellikle Cumhurbaşkanlığı hesapları açısından sıcak karşılamayacağını tahmin etmek zor değildir.
*
İYİ Parti’nin yola çıktığı hedeflere ulaşıp ulaşamayacağını önümüzdeki dönemde hep birlikte izleyeceğiz. Bu aşamada söyleyebileceğimiz tek şey işin prensibi ile ilgilidir. Demokrasiye inanıyorsak, itirazı olan insanların, grupların yeni bir parti kurarak siyasi mücadeleye girişmesini saygıyla karşılamak durumundayız. Bunu demokrasinin sağladığı ve güvence altına aldığı bir zenginlik olarak görmeliyiz.
2017 Türkiyesi’nde demokrasinin en temel meselelerinden biri siyasi partiler açısından adil bir rekabet ortamının yaratılmasıdır. Partiler ve onların fikirleri gerçek bir rekabet ortamında yarışabilmeli, toplum da bu yarışmayı izleyerek tercihini ortaya koyabilmelidir.
Bu aşamada İYİ Parti’nin herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yoluna devam edebilmesi ve gerçek rekabet koşullarında kendisini topluma anlatabilmesi gerekir. Beğenip beğenmemek, bu partinin iyi çıkıp çıkmadığına karar vermek seçmene kalmıştır.